22 Haziran 2015 Pazartesi

Unutulmaz Futbol Olayları

Aşağı yukarı 22-23 yıldır futbolu yakından takip ederim ve sürekli içindeyim. Bazı anlar vardır yıllar geçse de asla unutulmaz. Nesilden nesile aktarılır, yazılır. Hele bir de yaşayanından duyarsanız tadından yenmez. Unutulmaz futbol olayları deyince misal; Maradona'nın eliyle İngiltere'ye attığı gol, Baggio'nun 1994 Dünya Kupası'nda finalde Brezilya karşısında kaçırdığı penaltı sonrası kupayı kaybetmeleri, 1999 yılında 90.dakikasına 1-0 önde girdikleri maçta uzatmalarda 2 gol yiyerek Şampiyonlar Ligi tarihinin en dramatik maçlarından birini kaybeden Bayern Münih ya da ilk 45 dakikasını 3-0 geride bırakıp maçı uzatmalara taşıdıktan sonra kupayı İstanbul'da kaldıran Liverpool gibi...

Örnekler uzar gider. Bugün kulüp odaklı değil de futbolcu odaklı tarihe damga vurmuş tam 8 kareyi sizlerle paylaşmak istedim. Çoğunuzun tamamını hatırladığı ya da bir yerlerden duyduğu o unutulmaz futbol karelerini yurtdışından Osvaldo Casanova'nın usta çizimleriyle tekrar hatırlayalım istedim. (Siz fotoğrafları tıklayarak büyütebilir, daha rahat hatırlama şansına sahip olabilirsiniz)

Tarih : 22.06.1986
Yer : Meksika
1986 Dünya Kupası çeyrek final maçı
Arjantin - İngiltere

İlk yarısı golsüz biten karşılaşmada, ikinci yarının hemen başı... Maradona, orta sahadan çalımlarla gelir, ceza sahası yayına geldiğinde sağındaki Valdano'ya topu bırakır. Kendisi hızla ceza alanına koşu yapar. Valdano'nun sektirdiği top, İngiliz savunmasının ters vuruşu ile havalanır. Efsane kaleci Peter Shilton ise topa sadece Maradona'nın yükseldiğini görünce rahatça topa hareket eder. Ama o da ne? Maradona, yıllar sonra "Tanrı'nın eli" denilecek olan hadisede sol eliyle topu ağlara gönderir. Ekran başında izleyenlerin tereddütsüz şekilde gördüğü 'el'i sadece hakem görememişti. Shilton'un yaptığı itirazların geçerliliği yoktu. Tabela 1-0'ı çoktan yazmıştı. Çok geçmeden Maradona, çoğu insanın "yüzyılın golü" dediği yani kendi sahasından aldığı topla İngilizlerin yarısını çalıma dizip attığı golle 2-0'ı yakalar ve maçı kopartır.


Tarih : 17.07.1994
Yer : Kaliforniya - ABD
1994 Dünya Kupası Final Maçı
Brezilya - İtalya

90 dakikası golsüz sona eren maç tam anlamıyla efsane futbolcuların düellosuydu. Romario, Bebeto, Taffarel, Aldair, Branco, Dunga, Donadoni, Baggio, Maldini, Baresi, Albertini ve daha fazlası... Uzatmalarda sonuç alınamayınca kupanın sahibi penaltı atışları sonucunda belli olacaktı. Her penaltıya kalan maç dramatiktir, hele ucunda Dünya Kupası varsa yıllar geçse de asla unutulmaz. "Bütün yıldız futbolcular penaltı kaçırır" sözü bu maçta da geçerli olacaktı."10 numara" Baggio, topun başına geçtiğinde iki takım da 4 penaltı atışı kullanmış ve Brezilyalıların 3-2 üstünlüğü vardı. Eğer Roberto Baggio gol yaparsa İtalyanlar, Brezilyalıların son penaltıyı kaçırmasını bekleyeceklerdi. Usta golcü Baggio, Taffarel'in koruduğu kalede topu direğin üstünden attı ve kupayı Carlos Alberto Parreira'nın Brezilya'sına verdi...
Tarih : 25.01.1995
Yer : Londra - İngiltere
Crystal Palace - Manchester Unıted Lig Maçı

Manchester Unıted'ın şımarık ve asi çocuğu Eric Cantona... Cantona'yı nasıl bilirsiniz? deseler eminim ki herkesin ortak ağızdan bir taraftara attığı o kung-fu vari tekme ile hatırlanır. Sıradışı bir futbolcuydu, sinirlendiğinde kimseyi gözü görmezdi. Crystal Palace maçında gördüğü kırmızı kart sonrası oyundan çıkarken tribünden bir taraftar (ona göre holigan) kendisine "Evine dön pis Fransız" der ve Cantona, görevlileri aşarak uçan tekme ile taraftara kendince cevabını verir. Bu hareket ona pahalıya mal olur ve tam 9 ay futboldan uzaklaştırılır. Yıllar sonra kendisine "Futbol hayatın boyunca yaşadığın en iyi an nedir?" sorusuna "Elbette güzel anılarım çok ama en iyisi Crystal Palace maçındaki o holigana attığım tekmeydi" cevabını vererek kariyerine büyük sekte vuran o hareketten hala pişmanlık duymadığını da açıkça göstermiştir. Eric Cantona 31 yaşında futbolu bırakırken onu çok seven Unıted taraftarını şoke etti.


Tarih : 30.07.1966
Yer : Londra - İngiltere
1966 Dünya Kupası Finali
İngiltere - Batı Almanya

Final gibi final dedikleri maçlardan sadece biri. Bir Dünya Kupası Finali'nde hat-trick yapılan tek maç. İngilizler evsahibi oldukları kupada finalde şampiyonluğa çok yakınlar. 89.dakikaya da 2-1 önde girerler. O dakikada Almanlar karambolden skoru eşitler ve maç uzatmalara taşınır. Uzatmalarda atılan ilk gol ise hala önemini korumakta. Zira maçta hat-trick yapan İngiliz Hurst'un vurduğu şut önce üst direğe sonrasında ise çizgiye çarpar. Sonrasında Alman oyuncu topu kornere gönderir. Sovyet yan hakem ise bir anlık tereddütün ardından orta sahaya doğru koşmaya başlar ve golü verdirir. Almanlar şoktadır. 101.dakikada gelen bu gol (topun tamamının geçmediği net bir şekilde görülebiliyor) Almanları psikolojik olarak oyundan düşürür ve devamında skor 4-2 olur ve kupa İngilizlere gider.

Tarih : 09.07.2006
Yer : Berlin - Almanya
2006 Dünya Kupası Finali
Fransa - İtalya

Her finalin ayrı bir hikayesi vardır. Bazıları ise hikaye üstüdür. Yakın tarihteyiz. Zidane, futbolu bırakacaktır, son turnuvasıdır. Finale kadar geldiler ve rakipleri güçlü İtalyanlar. İlk 20 dakikada hikayenin kahramanları Zidane ve Materazzi'nin golleriyle 1-1'lik eşitlik yakalanır ve kalan sürede gol olmayıp maç, birçok finalde olduğu gibi uzatmalara gider. 110.dakikada ise "o an" yaşanır. Bir pozisyon sonrası Materazzi'nin sözlü eylemine karşılık Zidane bir an durur, döner ve Materazzi'nin göğsüne kafasını yapıştırır. Bu hareketi yapmak için deliye dönmek lazım. Evet Zidane, Materazzi'nin kışkırtıcı sözlerinden sonra bu hareketi yapmış ve oyundan ihraç edilmişti. Devamında penaltı atışlarında 5-3 ile kupayı İtalyanlar kazanırken Zidane'ın kafası ise maçın çok önüne geçmişti.
Tarih : 22.06.1994
Ter : Pasadena - ABD
1994 Dünya Kupası Grup Maçı
ABD - Kolombiya 

Andres Escobar. Kolombiya'nın savunma oyuncusu. Henüz 27 yaşında. Grup maçında ev sahibi ABD ile karşılaşıyorlar. Her savunmacının kariyerinde belki de en az bir kere yaptığı şeyi yapıyor ve kendi kalesine gol atıyordu. Hem kim isterdi ki kendi kalesine gol atmayı? Fakat bu gol, bir yerde ülkesi Kolombiya'nın favori olarak gösterildiği gruptan çıkamamasına sebep oldu. Dünya Kupası sonrası akraba ziyareti için ABD'de kalan Escobar, bir gece arkadaşlarıyla barda eğlendikten sonra otoparka indiğinde üç kişinin silahlı saldırına uğradı ve arkadaşlarının hastaneye aldırmasına rağmen hayatta kalamadı. Kendi kalesine istemeden attığı bir golle can veren Escobar'ın cenazesine yüzbinler katıldı. Hiçbir şey sağlıktan önemli değildi ama futbolun yazılı olmayan kuralları bir gencin hayatına son vermişti. 1994 Dünya Kupası, Escobar ile her daim hatırlanacak...
Tarih : 23.06.1990
Yer : Napoli - İtalya
1990 Dünya Kupası İkinci Tur Maçı
Kamerun - Kolombiya

Kamerun; Romanya, Arjantin ve Sovyetler Birliği'nin olduğu grubu lider tamamlayarak tüm dikkatleri üzerine çeker. İkinci turda rakip Valderrama'lı Kolombiya'dır. Ama Kamerun'da da efsane golcü Roger Milla var ve yaşı 38. Maç uzatmalara gider. Roger Milla 106 ve 109'da attığı iki golle çeyrek finalin kapısını iyice açar. Kalan dakikalarda yedikleri bir gol sonucu değiştirmez ve bir Afrika ülkesinin bir Dünya Kupası'nda erişebildiği en yüksek mertebeye ulaşırlar. Bu gurur kesinlikle Roger Milla'ya aitti ve çeyrek finale kadar attığı 4 golle ülkesini en iyi şekilde temsil etti. Atttığı gollerden sonra kendisine has yaptığı sevinç gösteri ise yıllar geçse de asla unutulmadı. Kendisinden sonra bir çok gol sevincinin belki de ilhamı oldu. 42 yaşındayken 1994 Dünya Kupası'na da katılarak bir gol daha attı ve "Kupa tarihinin en yaşlı golcüsü" ünvanını aldı.
Tarih : 06.09.1995
Yer : Wembley Stadı - İngiltere
Hazırlık Maçı
İngiltere - Kolombiya


Tarihin en unutulmaz ve sıradışı kalecileri diye bir kategori oluştursak, Kolombiyalıyı kesin listeye dahil ederiz : Rene Higuita... Döneminde Valderrama ve Asprilla ile Milli takımının en önemli futbolcularındandı. Bir kalecinin kendine olan özgüveninin en üst noktada olduğuna işaret ise onun hazırlık maçında hem de tarihi Wembley Stadı'nda İngiltere karşısında tıklım tıklım dolu taraftar önünde o efsane 'akrep' kurtarışını yapması idi. İnanılmaz, akıl dışı bir kurtarıştı bu. Taklidi, bir benzeri asla yapılmamıştı. Hem ondan başka zaten kim yapabilirdi ki? Lakabı 'El Loko' yani Türkçe karşılığı 'manyak' olan Higuita, aynı zamanda dünyanın en golcü 5.kalecisi durumunda. Doping kullandığı gerekçesiyle 1994 Dünya Kupası'nı kaçırmak zorunda kaldı. 44 yaşına kadar futbol oynayıp 2010'da futbolu bıraktı.

10 Haziran 2015 Çarşamba

Copa America 2015

Futbol ve basketbol anlamında neredeyse tüm büyük organizasyonlar biterken ve spor anlamında nispeten sıkıcı yaz aylarına girerken imdadımıza yetişen bir kupa var : Copa America. İlki 1916’da düzenlenen Copa America; şartlara göre değişken bir yapıda 2, 3 ya da 4 yılda bir düzenleniyor. Önümüzdeki sene turnuvanın 100.yılı olması sebebiyle kupa, Amerika’da düzenlenecek. Kupayı daha önce en çok kazananlar; 15 kez Uruguay, 14 kez Arjantin ve 8 kez Brezilya.

4 sene önce Arjantin’de düzenlenen ve Uruguay’ın şampiyon olduğu turnuva bu yıl, 11 Haziran – 4 Temmuz tarihleri arasında Şili’de düzenlenecek .  8 ayrı stadyumun evsahipliği yapacağı turnuvanın maskotu ise Zincha. Kelime anlamı olarak ‘tilki’ ve ‘taraftar grubu’ kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘Zincha’ aynı zamanda Güney Amerika futbolunu takip eden milyonlarca taraftarın önemini vurguluyor.

Copa America’da bu yıl kimler yok ki? Bugün Avrupa’nın kalburüstü takımlarında forma giyen birçok yıldız, Güney Amerika’nın en büyüğü olmak için ter dökecek. Başta Messi, ve Neymar olmak üzere; Alexis Sanchez, Cavani, Godin, David Luiz, Mascherano, Tevez, Hernandez, Pastore, Falcao, Aguero, James Rodriguez, Vidal'li tam bir yıldızlar karması şölenine tanık olacağız. Luis Suarez ise cezası sebebiyle turnuvada mücadele edemeyecek. Kaleciler anlamında da büyük rekabet olacak. Muslera, Bravo, Ochoa, Ospina gibi üst düzey kaleciler maçların sonuçlarını direkt etkileyecekler...


Copa America Grupları

A grubunda Şili, Ekvator, Meksika ve Bolivya yer alıyor. Grubun kağıt üstündeki favorileri evsahibi Şili ve Meksika olmasına rağmen Meksika’nın eski gücünde olmaması Ekvador ve Bolivya’nın şansını nispeten artırıyor. Kaldı ki 2011 Copa America’sında grup maçlarında Meksika’nın 3 maçının tamamını kaybederek elendiğini de hatırlatalım. Özellikle Ekvador’daki çıkış gözlerden kaçmıyor. 2014 Dünya Kupası’nda grupta İsviçre’den son dakikada yedikleri gol olmasa Fransa ile beraber gruptan çıkabileceklerini herkese göstermişlerdi. Şili ise Avrupa’nın üst düzey liglerinde forma giyen yıldızlarına çok güveniyor. Bolivya’nın açıkçası gruptaki  şansı diğer takımlara nazaran oldukça az.

B grubunda ise Uruguay, Jamaika, Arjantin ve Paraguay karşımıza çıkıyor. 2011’de Arjantin’de düzenlenen son Copa America’da çeyrek finalde evsahibi Arjantin’i penaltı atışları sonucunda saf dışı bırakan Uruguay ile her zamankinden daha güçlü olan Arjantin’in aynı grupta yer alması şüphesiz akıllara o maçın rövanşı olacağını getiriyor. Aralarındaki maçın muhtemelen grup liderini belirleyeceği maçta iki takım, büyük bir sürpriz olmazsa çeyrek final biletini alacaklar. Arjantin’in Copa America’yı en son 1993 yılında kazanması ve Messi'nin kariyerinde eksik olan 2 kupadan biri olması; Tangolcuların her zamankinden daha istekli ve arzulu oynayacaklarının bir işareti. Zira 2014 Dünya Kupası’nda da finalde Almanya’ya kaybetmişlerdi. Grubun diğer zayıf halkaları Paraguay ve Jamaika ise grup 3.sü olmaya çalışacaklar. Bunun içinde kendi aralarındaki maçı mutlaka kazanmaları gerekecek.

C grubunun 2 favorisi dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı futbol ülkesi Brezilya ve onu son yıllarda en çok zorlayan takımlardan Kolombiya. Grubun sürpriz yapmaya çalışacak diğer takımları ise Venezuela ve Peru olacak. Kadrolarında birçok yıldız ismi barındıran Brezilya ve Kolombiya’nın grubun olağan favorileri olup zorlanmadan kendilerini ilk 8’in içine atmaları herkesin beklediği gerçek olarak karşımıza net bir şekilde çıkıyor. Üçüncü olmak için puan kadar averajın da önemli olduğu grupta Peru ve Venezuela ek kontenjandan çeyrek final kapısına girmeyi deneyecekler.

Copa America Maçları

3 gruplu toplam 12 takımdan oluşan şampiyonada açılış maçı Şili ile Ekvador arasında 11 Haziran’ı 12 Haziran’a bağlayan gece 02:30’da başlayacak . 22 Haziran’a kadar tüm grup maçları sona erecek. Gruplarını ilk 2 sırada bitiren 6 takım adını çeyrek finale yazdıracak. 3 grubun en iyi 3.sü olan 2 takımla beraber toplam 8 takım yarı finale çıkmak için ter dökecek.  Brezilya ile olan saat farkımızdan dolayı maçlar Türkiye saatiyle 23:00 ila gece yarısı 02:30 arasında oynanacak. Final maçı ise Türkiye saatiyle 23:00’da Estadio Nacional yani Şili Ulusal Stadyumu’nda.


ZİNCHA
Çeyrek final eşleşmeleri ise diğer bildiğimiz programlardan farklı bir şekilde düzenleniyor. A grubun birincisi, B ya da C grubunun en iyi 3.sü ile karşılaşacak. B grubunun birincisi de aynı şekilde A ya da C grubunun en iyisi 3.sü ile mücadele edecek. C grubunun birincisi ise B grubunun ikincisi ile kozlarını paylaşacak. Yarı finale çıkacak dördüncü ve son takımı belirleyecek olan maçta ise A ve C gruplarının ikincileri karşı karşıya gelecek.
Toplamda 26 karşılaşmanın oynanacağı Copa America’da aynı zamanda üçüncülük maçı da oynanacak.

Copa America’yı Kim Kazanır?

Aslında en zoru da bu. Kesin bir favori belirlemek çok güç. Fikstürü gözden geçirdiğimizde en büyük 2 favori olan Brezilya ve Arjantin’in gruplarını lider tamamlayıp çeyrek final maçlarını da kazandığını düşünürsek yarı finalde eşleşeceklerini hatırlatalım. Dolayısıyla 2 takımın finalde karşılaşması için gruplarda ikisinin de 2. olması ya da Arjantin’in grup lideri, Brezilya’nın ise grup ikincisi olarak çeyrek finale çıkması gerekecek. En kötü senaryo ise gruplarda Brezilya’nın lider, Arjantin’in grup ikincisi olması ile yaşanacak. Bu durumda iki takım çeyrek finalde eşleşecekler.

Sözün özü, sözkonusu iki takım olası çeyrek final eşleşmesinden kaçıp en kötü ihtimalle yarı finalde eşleşmek isteyeceklerdir ve Messi önderliğinde Arjantin’i yarım adımla Brezilya’nın önünde görüyorum. Fakat Kolombiya, Uruguay ve Şili'nin her zaman kupayı kazanacak potansiyelde olduklarını da eklememiz gerekir.

Ne diyelim, şunun şurasında ne kaldı ki Copa America’ya? Böylesine kaliteli futbolcularla muazzam bir heyecana sahne olacak turnuvada uykusuz gecelere hazırlı olmak lazım…

                                                                      Copa America resmi şarkısı...

9 Haziran 2015 Salı

2014 World Cup Final Four

Bazen kıyıda köşede rastladığım illüstrasyonlar çok hoşuma gidiyor. Çoğunu da saklıyorum aslında, gün gelir de lazım olur diye. Keşke hepsini sizlerle paylaşabilsem ama bazı özel olanları görünce anılar canlanıyor, hikayeler yerlerinden çıkıyor ve o anılar bir bakmışsınız kelimelere, sonra satırlara ve nihayetinde bir yazıya dönüşebiliyor. Aşağıdaki illüstrasyonlar ise tek bir hikayeyi temsil ediyordu, o da 2014 Dünya Kupası yarı finallerini. O halde...

Üzerinden tam 1 yıl geçti ama hafızalardaki yeri hala sağlam. Evsahibi Brezilya, ikinci kez düzenlediği kupada kolay geçen grup maçlarının ardından yarı finale gelen yolda kendisine komşu olan Şili ve Kolombiya maçlarında çok zorlandı ve şansının da yardımıyla kendisini Final Four denilen o çetin yola attı. Hem de nasıl bir atma o? Sonradan "keşke atmasaydık da en azından çeyrek finalde elenseydik" dedikleri eşleşmede rakipleri Almanlardı. 40 yılda bir eşine rastlanacak, mağlup takımın futbolcularını sokağa dahi çıkartamayacak, hatta insana yüz kızartıcı suç işleme muamelesi yaptıracak o tarihi maçta Sambacılar, kendi taraftarı önünde Almanlara 7-1 yenilince adeta yer yerinden oynadı. Bir de üzerine 'Dünya Kupaları tarihinin en golcü futbolcusu' ünvanını maçtan önce elinde bulunduran Ronaldo'nun da rekoru geçildi ve Klose kariyerinin son büyük organizasyonunda bu rekoru eline aldı. Scolari'nin öğrencileri travmatik ve bir o kadar da psikolojk yıkım veren maçın ardından oynadığı üçüncülük maçında da bu defa Hollanda karşısında (3-0) rezil oldular. Turnuvanın genç ve parlaması beklenen yıldızı Neymar ise ardı ardına gelen başarısız sonuçlarla arada kaynadı. Mümkünse Almanlar, Brezilyalılar ile yakın tarihte bir maç daha yapmasalar iyi olacaktı. Lakin bu utanç vesikasını İtalya maçında Chiellini'nin omzunu ısıran Suarez bile örtemeyecekti.

Diğer dev yarı final eşleşmesinde ise büyüleyici kariyerinde Copa America ile beraber en büyük eksikliğinden biri Dünya Kupası Şampiyonluğu olan Messi'nin Arjantin'i, Robben'in komutasındaki Hollanda ile kozlarını paylaşıyordu. Uluslararası arenadaki tek temsilcimiz Cüneyt Çakır'ın kariyer maçını yönettiği karşılaşmada 120 dakika boyunca kontrolü elinde bulunduran iki takım gol atma başarısı gösteremeyince iş penaltılara kalmıştı. Vlaar ve Sneijder'in kaçırdığı penaltılar Messi ve arkadaşlarını finale taşırken mağlubiyete en çok da Hollanda'nın en iyisi Robben üzülüyordu. Portakallar için tek teselli ise Brezilya karşısında rahatlıkla aldıkları 3-0'lık galibiyet ve Dünya 3.lüğü makamıydı. Tangocular ve özellikle Messi artık tarihi bir eşiğe gelmişti. Tarih kitapları bu maçla beraber değişebilirdi...

Arjantin'de Messi'den sonraki en büyük kilit oyuncu Di Maria sakattı ve geçmişte birçok yıldız futbolcunun başına gelen talihsizliği yaşayıp tarihi finali kaçıracaktı. Bu Almanlar için gayet iyi bir haberdi. Messi her zamankinden daha ekstra bir performans göstermek zorunda kalacaktı, tıkır tıkır işleyen Alman savunması karşısında. Almanlar, finale gelene kadar oynadıkları 6 maçın 90 dakikalarında sadece 3 gol yemişlerdi. Hem sadece Messi değildi kupayı isteyen. Almanlar da bu zamana kadar hiçbir Avrupa ülkesinin kazanamadığı Güney Amerika'da şampiyon olmak istiyordu.

Almanlar, turnuva takımı apoletini tüm dünyaya tekrar hatırlattığı maçta Götze'nin uzatma dakikalarında attığı mükemmel golle Arjantin'lileri üzüyor ve tam 24 yıl aradan sonra Panzerleri Dünyanın en büyüğü yapıyordu. Messi'ye ayıp olmasın diye 'Altın Top' ödülü verilirken, son 10 yılın tartışmasız bir numarası Neuer ise 'kupanın en iyi kalecisi' seçiliyordu. Klose tarihe altın harflerle geçerken, Joachim Löw de kupanın getirisi ile '2014'ün en başarılı teknik direktörü' ödülünü alarak haklı gururu yaşıyordu. Messi "umutlar 2018 Dünya Kupası" diyordu ama aradan geçen bir yıl içinde kariyerine öyle bir Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu sıkıştırıyordu ki, oynadığı ve oynattığı futbolla Barcelona'ya 1 değil 2 değil tam 3 kupa birden kazandırıyordu. Messi Dünya Kupası almasa da artık çoğu futbolsever için dünyanın gelmiş geçmiş en iyisiydi...

************************

Bizde 2014 Dünya Kupası üzerine yazı çok. Okumak isteyenler için :

2014 Dünya Kupası değerlendirme yazısı...
http://serdarilefutbol.blogspot.com.tr/2014/07/2014-dunya-kupas-degerlendirme-yazs.html

Utanç Vesikası : Brezilya 1 - 7 Almanya
http://serdarilefutbol.blogspot.com.tr/2015/02/utanc-vesikas-brezilya-2014.html

Dünya Kupası İkramiyeleri Kimlere Vurdu?
http://serdarilefutbol.blogspot.com.tr/2014/08/dunya-kupas-ikramiyeleri-kimlere-vurdu.html

Almanların Başarısının Arkasındaki Sır
http://serdarilefutbol.blogspot.com.tr/2014/07/almanlarn-basarsnn-arkasndaki-sr.html

3 Haziran 2015 Çarşamba

2014 - 2015 Premier Lig Yayın Gelirleri


Premier Lig'de küme düşsen bile muazzam paralar alarak düşüyorsun. Şampiyon olan ise en az 4-5 tane yıldız transfer edecek kadar gelir elde ediyor. Premier Lig, toplamda 1,6 milyar sterlinlik yayın haklarının gelirlerini açıkladı. Buna göre; 2014-2015 sezonunu şampiyon olarak tamamlayan Chelsea ile küme düşen son sıradaki QPR arasındaki yayın gelirleri katsayısı sadece 1,53.

Yayın gelirleri dağılımı ise şu şekilde yapılıyor :

- İngiltere'de yayın gelirlerinin % 50'si tüm takımlara eşit şekilde dağıtılıyor.

- İngiltere'de yayın gelirlerinin % 25'i takımların ligdeki sıralamalarına göre paylaştırılıyor.

- İngiltere'de yayın gelirlerinin kalan % 25'i ise takımların canlı yayınlanan maç sayılarına göre dağıtılıyor. Bu paydan ise 2014-2015 sezonunda tam 27 maçı canlı olarak yayınlanan Manchester United en büyük dilimi alıp karlı çıktı.

- Tüm uluslararası yayın ve merkezi kurumsal gelirler ise bir havuzda toplanıp eşit olarak bütün takımlara dağıtılıyor.

Ligi ilk 4 sırada bitiren Chelsea, Man.City, Arsenal ve Man.Unıted'ın 100'er milyon sterlinlik yayın gelirleri ile önümüzdeki sezon da flaş transferlere imza atacağını düşünmesi bile inanılmaz. Gerçi küme düşen QPR, Burnley ve Hull City'de kazandıkları 65 milyon sterlinle pekala önümüzdeki sezon tekrar Premier Lig hayalini kurabilirler...

Murat Kosova'nın dediği gibi : "İşte Premier Lig bu"

........................................

NOT : Yazının büyük bir kısmı www.premierligturkiye.com sitesinden alıntı taşımaktadır...

2 Haziran 2015 Salı

Milli Takım Golcüleri


Milli Takım golcüsü olmak başka bir zanaat. Herkes golcü olabilir ama Milli Takım golcüsü olamaz. Son 20 yıla baktığımızda Milli formayla 50 golün üzerinde atabilen golcü sayısının ne kadar azaldığını görüyoruz. Hakan Şükür gibi bir efsane golcünün ardından onun attığı gol sayısına yaklaşabilen bile çıkmazken, Klose gibi bir efsanenin de 'Dünya Kupası tarihinin en golcü ismi' olması bir yana toplamdaki attığı gol sayısına şapka çıkarmamak elde değil.

Ülkesindeki iç savaş sebebiyle Macaristan Milli Takımı formasını sadece 11 yıl giymek zorunda kalan efsane golcü Ferenc Puskas 84 golü (85 maçta) attığında sadece 29 yaşındaydı. Çok kısa zamanda böyle bir istatistiği bir daha hiçbir golcü yakalayamadı. Günümüzde aktif futbolcuları da düşünürsek Cristiano Ronaldo gibi bir futbolcunun birkaç yıl içerisinde daha üst sıralara tırmanacağını kestirmek zor olmasa gerek. Gerçi liste sadece Avrupa Kıtası golcülerinden oluşuyor. Tüm dünya genelinde ise Messi, şu aralar (Mayıs 2015) 45 rakamında. Bir diğer efsane golcü Pele ise 77 golle tüm zamanların en golcü ikinci futbolcusu. Brezilyalı Ronaldo ise 62 golle yine üst sıraların müdavimlerinden. 65 gollü Drogba da Afrika'nın en iyisi konumunda.

Kulüp golcülüğünün Milli Takım golcülüğüyle arasında o kadar fark var ki, bu farkın önemli temsilcilerinden misal Raul Gonzalez, van Nistelrooy, Andriy Shevchenko, Alessandro Del Piero gibi üst düzey birçok futbolcu Milli Takımlarda 50 sayısına dahi ulaşamadılar. 50 rakamını 'ha geçti geçecek' Rooney, van Persie ise sırada bekliyorlar...



Soru 1 :
Cristiano Ronaldo, Milli Takımlar düzeyinde efsane golcü Puskas'ı geçip tüm zamanların en çok gol atan futbolcusu olabilir mi?

Soru 2 :
Hakan Şükür'ü geçecek bir golcümüz olabilecek mi?

Soru 3 :
Listede (50 golün üzerinde atanlar) neden bir İtalyan, İngiliz ya da Hollandalı yok?

Soru 4 :
Aktif futbolcular arasında Zlatan, Robbie Keane'i geçebilir mi?

Soru 5 :
Listeye olmayan sürpriz bir ismin zirveye çıkma ihtimali nedir?

1 Haziran 2015 Pazartesi

Melo ve Şampiyon Galatasaray

Öncelikle Galatasaray'ın 20.şampiyonluğu hayırlı olsun. Tüm Galatasaraylıları yürekten kutlarım. Kritik zamanlarda rakiplerinin hatalarını çok iyi değerlendirdiler ve şampiyonluğa inanan bir ruhla sonunda amaçlarına ulaştılar...

Geçenlerde, şampiyonluğun ardından Melo'nun bir gazeteye verdiği röportajda bir kez daha ağzım açık kaldı ve "yazmasam da olur" dediğim tüm cümlelerimi tekrar toparlayıp bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazıyı kesinlikle art niyet aramadan, herhangi bir kişi ya da kurumları karalama düşüncesi olmadan kaleme aldığımı hatırlatmak isterim. Melo'nun röportajına geçmeden evvel, öncelikle kendisi hakkında birkaç kelam edelim. 

Galatasaray'a geldiği günden bu yana biraz da mevkiisi gereği inanılmaz hırslı ve biraz değil baya baya saha içinde sert bir futbolcu. Özellikle iç saha maçlarında rakibi yıldıran bir görüntüsü var. Bu görüntünün 2 sebebi var : Birincisi kendisini adeta taparcasına seven taraftarı önünde oynamak. İkincisi de sert futboluna hakemlerin çoğu zaman müsaade etmesi. Neden mi? Şöyle...



Melo, şampiyonluk yolunda bu sezon Spor Toto Süper Lig'de kırmızı kart görmedi. Bu onun CV'sine yazılacak önemli başarılardan biri. Zira, 2010 Dünya Kupası çeyrek finalinde Hollanda ile oynanan mücadelede yerdeki Robben'in baldırlarına basıp anında ihraç edilen Melo, yıllar geçse de hala takım arkadaşlarının eleştirilerine maruz kalmış ve yenilgiden de kupadan da baş sorumlu tutulmuştu. Kim bilir belki de o maçta yaptığı kritik hata onun Milli Takım hayallerini de sonlandırmıştı. 

Melo, röportaja şu cümlelerle başlıyor :

"Hakemlerin bana birçok sefer gereksiz sarı kart gösterdiğini düşünüyorum. İyi izlenirse hiç faul olmayan pozisyonlarda bile faul çalınıp, sarı kart çıktığını düşünüyorum. Diğer takımlara, oyuncularına bunlar yapılmadı. Galatasaray'a verilmeyen penaltılar vardı ama şampiyonluk yolunda mücadele ettiğimiz rakiplerimize verilen penaltılar oldu. Belirttiğim gibi bu sene hemen hemen herkes bize karşıydı ama biz bir aile, bir bütün olduk..."
Mersin İ.Y., 2-1 öndeyken Melo sarı kart görür.


Skor 2-2 ve Melo yine aynı hareketi yapar. 2.sarı kart gelmez.

Sanırım Melo'nun dili sürçmüş olmalı. Zira kendisi hakkında yaptığı 'haksız' sarı kartlar aleyhine değil lehine sonuçlandı. Sadece Seyrantepe'deki maçlarda en az 4-5 kez ikinci sarı karttan hatta bazılarında direkt kırmızı kartla oyun dışına çıkacağı maçtan kurtuldu (Sadece Mersin maçından kareler paylaştım). Sözkonusu kırmızı kartlık maçlarda ise Galatasaray ya mağluptu ya da berabereydi. Yani hakemler, Melo ve Galatasaray'ın düşmanı değil adeta okey masasında aranılan dördüncü kişiydiler ve saha içinde resmen "eyyam" yapıp zora gidecek maçları kolaya çevirdiler. Melo kırmızı kartı çok istedi, hatta bazılarında "tamam şimdi atıldım" diye beklerken piyangoda amorti hep ona çıktı ve sahada kalmayı başardı...


Aynı maçtayız. Yine Melo ve yine kasıt. Fırat Aydınus
yemin etmiş bir kere ve kırmızıyı evde unutmuş.
Maçı G.Saray 3-2 kazandı.
Melo'nun hakemler konusunda en son konuşacak kişilerin başında olduğunu, röportajın devamında verdiği şu ifadelerden net bir şekilde anlayabiliyoruz : "Kimseden korkum yok. O yüzden dikkat ederseniz dürüstçe açık açık konuşuyorum. Mesela bir maçta faul yaptıysam veya atılmam gerekiyorsa, hak ettiysem onun hakkında bir yorum yapmam, savunmasını yapmam..."

Peki Melo bu sezon en az atılmadığı 4-5 maçta bir kez olsun çıkıp da "hakem beni atabilirdi, çok şanslıydım" tarzı ifadeler kullandı mı? Evet bunu hiçbir futbolcu yapmıyor ama en azından tereyağ gibi üste çıkmayı düşünmesi, kendisini mağdur gibi açıklaması tam bir amatör davranış. 


Ne diyelim? Melo böyle uygun görmüş ve böyle bir açıklama yapmış. Belki de biz yanlış açıdan bakıyoruzdur, belki de biz Melo'yu ve Galatasaray'ın şampiyonluğunu kıskanıyoruzdur (!) ya da Melo'nun röportajın devamında "Galatasaray şampiyon olduğunda rakiplerimiz çok üzgün, ağlamaklı, tebrik ediyorlar ama içten değil diye" işaret ettiği kişilerden birisi de benimdir (?) ya da Melo'nun pozisyon kriterleri, UEFA'nın dahi üstündedir...

Son olarak Melo'ya mesaj verip (KEEP CALM AND PLAY FOOTBALL - Sakin ol ve futbol oyna) Galatasaray'a geçelim...


****************************************************

Avrupa'nın futbolcu kalitesi ve değeri olarak 6.büyük ülkesiyiz. Yani İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa'dan sonra geliyoruz. Ha, başarı anlamında 6.sırada elbette değiliz ama orasını şimdilik fazla karıştırmayalım. Sözkonusu 6 ülkede toplam 136 takım var ve çok ilginçtir 2014 - 2015 sezonunda 136 takımdan sadece 1 tanesi ülkesinin liginde kırmızı kart görmemişti. Ta ki son haftaya kadar, yani şampiyonluk netleşinceye kadar (o kırmızı kartta bildiğiniz gibi haksızdı). Malum bir önceki hafta Beşiktaş derbisi bir şekilde kazanılmış ve şampiyonluk garantilenmişti. Hangi takımdan bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz. Galatasaray...

Aynı dönemde rakiplerinden Fenerbahçe 8 kırmızı kart (4'ü son maçta), Beşiktaş ise tam 10 kırmızı kart gördü. Bu sonucu sadece "Beşiktaş çok sert oynadı, Galatasaray hafif sertlikte oynadı" diye yorumlamak son derece saçma olur. Hani maçları izlemesek neyse ama bu sonuç asla tesadüf olamaz. Galatasaray ve Fenerbahçe toplamda 78'er sarı kart görürken Beşiktaş ise 70 kez sarı kart ile cezalandırıldı. 2014 - 2015 sezonunu İtalya şampiyonu Juventus 5, Almanya şampiyonu Bayern Münih 2, İngiltere şampiyonu Chelsea 4, İspanya şampiyonu Barcelona ve Fransa şampiyonu PSG ise 3'er kırmızı kartla tamamladı. 

Sonuçta Galatasaray en zor zamanlarda çok az hata yaptı, Muslera ile rakiplerini durdurup Sneijder ile parçaladı. Evet göze hoş gelen futbolu çoğu zaman oynamadılar ama sonuca varmasını bildiler. Hamza Hamzaoğlu elindeki kadroyu çok efektif kullandı, her futbolcusunu en ideal yerinde oynattı. Selçuk en iyi sezonlarından birini yaşadı. Ligin ilk 4 sırasındaki takımlar arasında en fazla golü onlar yedi ama şampiyonluğun gelmesini sağlayan son 7 maçta sadece 1 gol yemeleri (son haftada yediler) şampiyonluğu getiren çok önemli bir ayrıntı olarak notlarda yerini aldı. Slaven Bilic ve İsmail Kartal ise kritik maçlarda kritik tercih hataları yaptılar, oyunu okuyamadılar, kolay maçları çeviremediler, bu sonu hakettiler...

SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR