25 Mart 2015 Çarşamba

Emre Belözoğlu Kim?

En kötüsüde ne biliyor musun Emre?

Sen bir gün futbolu bırakıp, birkaç sene geçtiğinde ve seni tanımayan bir jenerasyon, seni büyüklerine (babasına, abisine, yakınına) sorduğunda;

- Emre Belözoğlu nasıl bir futbolcuydu?

Verilecek tek bir cevap olacak biliyorsun di mi?

"Agresif, kabadayı, ırkçı, küfürbaz, sınır tanımayan ve asla hatasını kabul etmeyen kindar bir futbolcu..."

.......................................


"Burası Kadıköy, kimse 'dayı'lanamaz" dedin ya Bilic'e karşı. İşte o an çok güldüm :) Sen ki ilk maçta Olimpiyat Stadı'nda da o kendine yakıştırdığın 'fuck off'ları peşi sıra Bilic'e etmemiş miydin? Demek ki hafızan bir hayli gitmiş. Sen en iyisi futbolu bırak, hem o nefret kusan dilin dinlenir hem de ruhun dizginlenir belki. Hem özür dileme yeteneği dahi kazanabilirsin, kim bilir?

O kadar çok küfür ettin ki saha içinde, artık derbi günleri gece spor programları izlemekten korkuyoruz. Prime time zamanında normal kanallarda böyle küfürler olsa TV'ler kapatılır, ceza alır. Ama sen küfür edince hakemler 3 maymunu oynuyor, TFF 'bana ne' diyor, Fener yorumcuları ve taraftarları zaten maç sonucuna endekslenmiş vaziyette galibiyeti kutluyor ve bir yüz kızartıcı suç daha hasıraltı edilmeye çalışılıyor.

Yazık, hala bu futbolcuyu oynatan yönetimlere... Yazık o yönetimlerin ceza vermeyerek ödüllendirdiği ve o futbolcunun da bu ödülle daha bir gaza gelip şovuna devam etmesine... Bunlar hep Aziz Yıldırım'ın oyunları. Alex de Souza gibi bir Fenerbahçe efsanesine yaptıklarına bir bak, bir de Emre gibi küfürbaz bir futbolcuya tanıdığı sınırsız toleransa bak? Nereden nereye...

A Milli Takım'da da artık yerin olmamalı, olamaz da. Sabıkası, çirkin işlerden dolayı +18 kıvamında olan bir adamı hele bir de kaptan olarak sahaya çıkartacak teknik adamın da adalet duygusunu sorgularım ben. Gerçi o adalet kimde var ki?

........................................

Emre Belözoğlu kim?

a) Futbolcu
b) Kabadayı
c) Şovmen
d) Küfürbazın önde gideni
e) Hakem
f)  HEPSİ...

..........................................

Yazacak daha çok şey var ama...

Gerisi bende kalsın...

"Erdemli insan, hatalarının karşılığında mutlaka özür diler ve tekrar yapmamak için elinden geleni yapar..."

18 Mart 2015 Çarşamba

Dejavu!!!

Üstüste 5 sezon aynı senaryo, aynı perde... Tam bir DEJAVU...

Başrollerde yine Arsenal, yine Arsene Wenger ve yine talihsiz kaderi... Gerçi talihsizlik mi başarısızlık mı onu bilemedim...



5 sezondur üstüste TOP 16, yani Şampiyonlar Ligi 2.turunda elenmek bu takım için bir tür alışkanlık oldu. 2 kez Bayern Münih'e, 1'er kez de Barcelona, Milan ve Monaco'ya elendiler. 10 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik ve 5 mağlubiyet aldılar. 5 mağlubiyet hep ağır skorlarla oldu ve turu getirecek skorları da almak haliyle çok zor oldu. 5 eşleşmede de turu geçecek futbolu oynadılar ama Wenger gibi bir hocanın da özellikle ilk maçlarda, hatta mabedindeki karşılaşmalarda daha dikkatli oynaması gerekiyordu. 

Burası Şampiyonlar Ligi ve kimsenin kimseye acıması yok. Hata yapanı affetmezler. Sen ne kadar iyi niyetli olursan ol, eğer taraftarın önünde 2-1 mağlupken, 90+'da bir gol daha yiyorsan zaten kafadan elenmişsin demektir. Monaco bunu yaptı, evet Emirates'te belki 100 kez karşılaşsalar Monaco bir kez 3-1 kazanabilirdi ama sen bu şansı onlara tanımayacaktın... Bayern Münih gibi bir belalı takım karşısında Londra'da 2 yıl üstüste 2 farklı kaybediyorsan zaten rövanşın da fazla bir önemi olmuyor haliyle.


En acısı da sanırım Monaco hezimeti oldu. 19 yıldır sürdürdüğü Arsenal menajerliğinden önce Monaco'da tam 8 sene teknik direktör olarak görev yapan Wenger, kendi ülkesinde bir nevi ikinci takımından vurgun yemiş oldu...

Arsene Wenger, bunca yıllık tecrübesi olmasına rağmen bu işi başaramıyor, turu genelde ilk maçlardan kaybediyor ve çeyrek final dahi göremeden bir kez daha annesinin ligine geri dönüyor. Umutlar bir başka bahara. Tek avuntusu ise sanırım, hiçbir İngiliz takımının bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalamaması oluyor.

Suçlu ayağa kalk! Hey Wenger, sana söylüyoruz... Aşağıdaki tabloyu kendine tez konusu yap, ödev konusu yap, ne yaparsan yap ama artık bu son olsun...


SONUÇ : (İşin espri tarafı)

ARSENAL = CL Free ticket (Şampiyonlar Ligi'ne ücretsiz bilet)

12 Mart 2015 Perşembe

Hatırlatmak İstedim...

Bugün futbol yazmayacağım. Neden mi? Canım sıkıldı da ondan :)

Çok uzun zamandır içimde biriken ve dışarıya vuramadığım birkaç düşüncemi sizlerle paylaşacağım. Umarım sıkılmazsınız...

                                                                   *****
İnsanlar en mükemmel yerlere gidebilir, gezebilir, görebilir ama...

İş o yeri bir de görüntülemek olunca; iyi ve güçlü bir kompozisyonla fotoğraf çekebilmeli. Rastgele manzara çeker gibi çekmemeli. Her şeyden önce anlatmak istediği bir konusu olmalı. Gelişigüzel bir kareyi herkes çekebilir. Zor olan, güzel olan o kareyi bir sonuca bağlamaktır. Sanatçı yada bu işe gönül vermiş kişi, çektiği kareyi uygun ve geçerli bir kompozisyonla insanların önüne servis edebilmelidir. Bu yolda hata yapa yapa, işin ehli kişilerin eserlerine baka baka tecrübe edinmeli ve kendine has bir çizgisi olmalı özgün bir fotoğrafçı adayının...

                                                                     *****
İnsanlar konuşa konuşa anlaşır derler büyüklerimiz. Hakikaten de öyledir aslında. Dert, sıkıntı, fikirler dile getirilince çözüme ulaştırılır. Lakin bir yerde konuşmakta bazen meselelerin çözülmesine ya da anlatılmak istenilen noktasında yetmeyebilir. Hatta konuşmaya meydan verecek zaman da olmayabilir. Böyle bir halde direkt olarak tek çözüm kalır : O da tabii ki yazmak...


Yazmak ruhu dinlendirir, rahatlatır. Öyle kuru kuruya yazmak değil. Aynen yukarıda özgün fotoğraf çekebilmenin püf noktasında olduğu gibi, bir konusu olmalı yazmanın da. Sağlam düşüncelere oturtulmuş ve farklı bir havası olmalı. Yazar, kendisi kadar okuyucusunu da rahatlatabilmeli. Vermek istediği duyguyu, enerjiyi net bir şekilde resmedebilmeli satırlara. Basitlikten kaçınmalı ve özgün olmak adına gerekirse yazdıktan sonra hatalarını bulup yazısını ilk eleştiren olmalı...
                                                                     *****
İşte bu yüzden yazıyorum... 3,5 yıldır FUTBOL üzerine bloglar karalıyorum. Blog yazarlığının beş para etmediği, saygı duyulmadığı, önemsenmediği bir platformda yazarak hayatta kalmaya, tutunmaya çalışıyorum. Araştırıyorum, kendimi geliştirmek adına okuyorum bolca. Yazdıkça rahatlıyor, derin düşüncelere dalıyorum. İnsanın bildiği, takip ettiği ve adeta yaşadığı bir konu üzerine yazması kadar güzel bir duygu olamaz.

3,5 yılda hatırı sayılır sayıda takipçilerim ve tatminkar bir kitlem var. Hatta yurtdışında yazılarıma daha bir itibar ediliyor desem abartıya kaçmış olmam. Dedim ya Türkiye'de blog yazarlığı fark edilmiyor ya da fark edilse de değer verilmiyor. İnsanlar nasıl kulüp tutar gibi siyasi partileri tutuyorsa iş köşe yazarlığına ya da bir yazarın yazısını okumaya gelince; ilk olarak yazarın hangi takımı tuttuğu ya da nerede hangi sitede yazdığına bakılıp not veriliyor. Sonrasında da malum. Ya tıklanıp okumadan hemen kapatılıyor ya da görüp de görmemezlikten geliniyor.

Ben hepsini yaşadım ve tecrübem bu konuda çok. Her zorluğa göğüs gerecek olgunluğa eriştim. Çünkü yazmak ve okumak insanı bu hale getiriyor. Benim de hatalarım oldu ve olacak da. Amacım yazılarımın beğenilmesi, yorumlanması ya da paylaşılması asla olmadı. Zaten gerçek okuyucu seçicidir ve baskıyı sevmez, keyfine düşkündür. Okuyucuya bilgi vermek, klişelerden uzak farklı bir bakış açısını gösterebilmek, hatta çoğu zaman da okurken eğlenmesini sağlamak temel prensibim oldu.


Bir blogger olarak bu yolda Allah izin verdikçe ben sonuna kadar yazmaya devam edeceğim ve hep buralardayım...


Sadece hatırlatmak istedim...

11 Mart 2015 Çarşamba

Messi ve Rekorları

Onu anlatmak haddime değil. 'Böylesine bir futbol sihirbazı 40 yılda bir gelir' desek sanırım onu bir nebze olsun anlatmış oluruz. La Liga'da forma giydiği ilk dönemde (2004) ve sonrasında onun bu kadar üst düzey bir performans göstereceği ve sırayla tüm rekorları alt üst edeceği açıkçası kimsenin aklının ucundan dahi geçmiyordu. O, futbol tarihinin büyük üstatlarının rekorlarını bir bir kırdı, kırmaya da devam ediyor. O hala 28 yaşında ve gol atmaya, karşısına çıkan rekorları da bir bir egale edip geçmeye zamanı çok var...


Onun futbolculuk dönemine başladığı sezonun öncesine "Messi ve öncesi", oynamaya başladığı yani 2004 yılından sonrasına ise "Messi ve sonrası" diye adlandırmak hiçte yanlış olmaz...

Alfredo Di Stefano'ya ait "El Clasico'nun en golcü futbolcusu" ünvanını tarihe gömdü.

Gerd Müller'e ait "Bir takvim yılı içerisinde en çok gol atan futbolcu" ünvanını gözünü kırpmadan aldı.

Michel Platini'ye ait "Altın Top ödülünü en fazla alan futbolcu" kategorisinde zirvenin tek sahibi oldu.

Paulino Alcantara'ya ait "Barcelona tarihinin en golcü futbolcusu" ünvanını kolayca geri aldı.

Telmo Zarra gibi bir efsanenin "La Liga tarihinin en çok gol atan futbolcusu" apoletinini almak için 10 sene bile beklemedi.

Real Madrid efsanesi Raul Gonzalez'e ait "Şampiyonlar Ligi tarihinin en golcü futbolcusu" ünvanını ondan geri aldı ve kimselere kaptırmaya da niyeti yok. Bu alanda yarıştığı Cristiano Ronaldo'dan 2 yaş genç olması ünvanın kendisinde kalacağının bir nevi garantisi gibi görünüyor.

Luis Figo'ya ait olan "La Liga tarihinin en fazla asist yapan futbolcusu" ünvanını da rekorları arasına ekledi.

Cesar Rodriguez'e ait olan "Katalan derbilerinde en fazla gol atan futbolcu" ünvanını da alarak tam anlamıyla bir rekor canavarı oldu...

                                                                   *****

Messi'nin rekorları bu kadar az değil. Bunlar sadece önemli olanları. O gol atmaya devam ettikçe diğer kıramadığı rekorlar da türeyecektir...

... Sizler bu yazıyı okuduğunuzda Messi son olarak Rayo Vallecano karşısında kaydettiği 3 golle beraber, La Liga tarihinin en fazla hat-trick yapan futbolcusu (24) ünvanını da alarak bir başka rekora daha imza attı...

"Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu" apoletini alması için ise hala bir Dünya Kupası şampiyonluğuna ihtiyaç var. 2018 Dünya Kupası'nda 31, 2022 Dünya Kupası'nda ise 35 yaşında olacak. Yani hala zamanı var. Sizce?

9 Mart 2015 Pazartesi

MLS Çılgınlığı...

Evet, ABD MLS ligi (Major League Soccer) artık popüler sayılabilecek bir lig. Avrupa'da kariyer sahibi olmuş ve emeklilik dönemlerine 1-2 adım kala tercih edilen ve tamamen 'duygusal' olan transferler sayesinde sadece 19 yıllık mazisi olan MLS ligi tüm dünyanın dikkatini çeken bir lig konumunda. Hal böyle olunca da ihtiyar delikanlıların da iştahı açılıyor ve hem değişik bir heyecan hem de ABD'nin gizemli yapısı gereği en çok inilen duraklardan biri haline geliyor.

Futbolun Avrupa dışına kaydığı ülkelerden Katar'a olan ilgi azaldı. Hindistan Ligi Katar'ı geçti. Orada da yıldızlar var ama onlar ihtiyar delikanlıların değil de artık halı saha futbolcularının yani emekli olmuş ama son bir teklifle tekrar futbola dönenlerin yeri oldu. Misal; Del Piero, Nesta, Trezeguet, David James, Elano (İstisna olarak diğerlerinden genç - 33), Robert Pires, Katsouranis, Joan Capdevila, Luis Garcia gibi son kullanma tarihi geçen futbolcular da burada ceplerini doldurmaya devam ediyorlar.

David Beckham'ın 2007 yılında yolunu açtığı ve kariyerlerinin sonlarında Avrupa'dan ABD MLS Ligi'ne yeni bir kariyer sayfası açan ve adı tamamen 'duygusal' olan transferlere en son eklenen isimler ise; Kaka, David Villa ve Frank Lampard. Bir diğer Liverpool efsanesi Steven Gerrard da kısa zaman içerisinde ABD'nin yolunu tutması bekleniyor.

Bir şekilde MLS'te "devir daim" işlemeye devam ediyor Bir bakıyorsunuz Beckham, Henry, Nesta, Defoe, Cahill ülkeyi terk ediyor. Diğer yandan ise yerlerine Lampard, Gerrard, Villa ve Kaka gibi olağanüstü yıldızlar geliyor. Seyir zevki hiç azalmıyor, şampiyonluk yarışı iyiden iyiye kızışıyor.

MLS Ligi'nde forma giymiş ünlü futbolcular:

Thierry Henry
Robbie Keane
Jermain Defoe
Frank Lampard
Julio Cesar
Alessandro Nesta
Ricardo Kaka
David Villa
Marco Di Vaio            
Tim Cahill
Michael Bradley
Matteo Ferrari
Clint Dempsey
Obafemi Martins
Rafael Marquez
Faryd Mondragon
Fredrik Ljungberg
Juninho Pernambucano

Bu muazzam listeye önümüzdeki yıllarda hangi yıldızlar eklenecek? Mutlaka bu seri devam edecek. ABD'nin sosyo - kültürel yapısı, gizemi, çekiciliği ve asla reddedilmeyecek maddi imkanları dahilinde şu an 32 ve üstü yaş kategorisinin en çok ilgisini çeken ülke konumunda.

Luca Toni, Zlatan İbrahimovic, John Terry, Andrea Pirlo, Patrice Evra, Ashley Cole, Miroslav Klose, Maicon, Nemanja Vidic, Didier Drogba, Michael Carrick, Peter Crouch, Steven Pienaar, Ricardo Carvalho, Dimitar Berbatov, David Pizarro, Joaquin Rodriguez, Antonio Cassano ve bu listede yer almayan sürpriz oyuncular belki de o geminin yolcuları olmaya aday. Bunu zaman belirleyecek, bekleyip göreceğiz...





SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR