30 Aralık 2016 Cuma

Teniste 10 Altın Kural

Tenis sporu tüm dünyada fazlasıyla izleniyor ve bunca yıllık deneyimlerim ve tecrübelerime göre bu sporda başarıya götüren 10 anahtarı sizlerle paylaşmak istiyorum - Sizlerin de eklemek istedikleri olabilir -

Bu 10 anahtar doğru kullanıldığı vakit yeni Federer'ler, yeni Nadal'lar, yeni Djokovic ve Murray'lerin çıkması da olası. Genç jenerasyon bu konuda kesinlikle bu isimleri örnek almalı, hatta onları geçmek gibi bir hedefleri olmalı. Bu konuda nedense önümüzdeki 3-4 yılda fazla güvenim yok ama - umarım ben yanılırım - 2020'den itibaren tenis sporunun kabuk değiştireceğine ve yeni isimlerle rekabetin çok çeşitli olacağını düşünüyorum.

İŞTE 10 ALTIN KURAL :

Confıdence - Güven
Dıscıplıne - Disiplin
Network - İletişim
Patıence - Sabır
Focus - Odaklanma
Posıtıvıty - Olumlu düşünce
Sportmanshıp - Sportmen kişilik
Mentally - Zihinsel başarı
Strategy - Strateji 
Never gıve up - Asla pes etme
............................................
............................................
............................................

27 Aralık 2016 Salı

Premier League Goalscorers


Bugün dünyanın en zor ligi olarak kabul edilen Premier Lig, şu an ki adına 1992'de sahip oldu. Geride kalan 25 yılda kimler geldi, kimler geçti. Çok büyük golcülerin akın akın geldiği ligde en çok golü atanlar listesinde ise diğer liglere nazaran 'tutucu' bir tablo çıkıyor karşımıza. İlk 10 sıradaki 9 ismin İngiliz olması bu tezimizi destekliyor. Bu geleneği tek bozan isim ise Fransız efsanesi Thierry Henry. Gerçi Henry, Arsenal'den ayrılmayıp Barcelona'ya ve devamında ABD'ye gitmese, şimdilerde listenin 1 numarasında Alen Shearer değil de muhtemelen onun adı yazacaktı. Yine aynı şekilde Shearer'ın açık ara en çok gol atan futbolcu olmasının da en büyük sebebi, 18 yıllık kariyerinde Ada'yı hiç terk etmemesi diyebiliriz. Ona en yakın isim olan Rooney de henüz Ada topraklarından ayrılmadı ama kalan kariyerinde Alan Shearer'ı geçmesi çok ama çok zor.

Manchester Unıted'ın Cantona, Giggs, Beckham, Roy Keane, Schmeichel, Scholes, Neville kardeşler ile yakaladığı altın jenerasyonda daha çok "Andy Cole" olarak bilinen Andrew Cole büyük işler yaptı ve o da 187 gol ile listede üçüncü sırada. "Klasik bir orta sahadan daha fazlası" tabirine 'cuk' diye oturan isimlerin başında gelen Chelsea efsanesi Frank Lampard, attığı 177 golle, kulüp tarihinin de en fazla gol atan futbolcusu konumunda. Henry gibi aynı kaderi paylaşan, yani belirli bir başarıdan sonra kabuğuna sığamayıp, çareyi uzaklarda arayan Michael Owen da listede daha üst sıralarda olabilirdi. Owen, muhteşem geçen Liverpool kariyerini bırakıp Real Madrid'e imza attığında sadece 25 yaşındaydı. 

Yakın zamanda listede görebileceğimiz en büyük değişiklik; Jermain Defoe ve Sergio Aguero cephesinde olacaktır. 34 yaşındaki Defoe, sezona çok iyi başladı ve 8 gole ulaştı bile. Minimum 1,5 yıl daha aktif olarak oynayacağını düşünürsek Henry'i geçme yada ulaşma potansiyelinin olduğunu tahmin edebiliriz. Öte yandan Aguero eğer City'den yada Ada'dan ayrılmazsa 2,5 yıl içinde ilk 5'in içinde yer bulacağı da kesin görünüyor. Aguero potansiyeli ile Premier Lig'de her türlü rekoru kırabilecek düzeyde.

Meraklısına... Adebayor 97, Nistelrooy 95, Viduka 92, Bergkamp 87, Torres 85, Cristiano Ronaldo ve Tevez 84...

22 Aralık 2016 Perşembe

2016'nın En İyisi : Zidane

Başarılı futbolculuk döneminden sonra teknik direktörlük koltuğunda herkes aynı başarıyı tekrarlayamaz. Yakın dönemde Maradona başta olmak üzere Gheorghe Hagi, Van Basten, Zico (kısmen) gibi isimlerin bu kategorideki olumsuz geçmişlerini hepimiz biliyoruz. 

Bu konuda özellikle genç sayılacak jenerasyonun oldukça başarılı olduğunu görmekteyiz. Luis Enrique (46), Zinedine Zidane (44), Pep Guardiola (46), Diego Simeone (46) ve Antonie Conte (47) ilk akla gelen isimler. Gerçi Zidane harici hiçbiri futbolculuk kariyerlerinde büyük bir yıldız değillerdi.

Zinedine Zidane, 2015 - 2016 sezonunun devre arasında apar topar gönderilen Rafael Benitez'den bayrağı devraldığında kimse ondan bu kadar kısa zamanda büyük işler beklemiyordu. Daha önce 2 yıl boyunca Ancelotti'nin yardımcılığını yapan ve takımdaki futbolcularla kaynaşan, yeteneklerini bilen ve her şeyden öte futbolun dinamitlerine sonuna kadar hakim olan karakteri ile tüm zorlukların üstesinden gelmeyi başardı. Real Madrid'in başındaki ilk maçına 9 Ocak 2016'da Deportivo karşısında çıkan Zidane, 5 aylık teknik direktörlük macerasında La Liga'yı ezeli rakibi Barcelona'nın sadece 1 puan gerisinde ikinci sırada tamamladı ama onu 2016 yılının en başarılı 3 teknik adamından biri yapacak başarıyı ise Avrupa'nın kulüpler bazındaki en büyük kupasında elde etti; Şampiyonlar Ligi'nde...

Ligin ikinci yarısında Benitez'den görevi aldığında 20 La Liga maçı onu bekliyordu ve son 12'si üst üste olmakla beraber bu maçların 17'sini kazandı, sadece Atletico Madrid'e kaybetti, Barcelona'yı ise Nou Camp'ta dize getirmeyi başardı. Şampiyonlar Ligi'nde ise ikinci turda Roma'yı rahat geçti, çeyrek finalde ise kura şansının da yardımıyla Wolfsburg ile eşleşti. İlk maçta rakibinden ummadık bir tokat yese de (2-0), Bernabeu'da Cristiano Ronaldo'su ile (3-0) yarı finale uzandı. Bu defa rakip Manchester City oldu ve iki maç sonunda toplamda 1-0'lık skorla finalde Simeone'nin Atletico Madrid'i ile eşleşti. Madrid'in kırmızıları, çeyrek finalde Barcelona'yı, yarı finalde de Bayern Münih'i eleyerek bir anlamda Zidane'ın final yoluna kadar nispeten rahat gitmesini sağlamıştı. Final maçı beklenildiği gibi zor ve çetin geçerken maç uzatmalara ve sonrasında penaltılara kaldı. Zidane, sadece 5 ay sonunda Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu başarısı elde ederken Real Madrid bu kupayı 12. kez müzesine götürdü.

2016 - 2017 sezonuna başlarken UEFA Süper Kupa maçında Sevilla ile oynadılar. 90+ gollerin adamı Ramos yine aynı dakikada sahneye çıkıp maçı uzatmalara götürdü ve Carvajal bu defa 119'da attı ve Zidane'a ikinci kupasını kazandırdı. Aktif futbol yaşantısında devrinin uzun süre en iyi 10 numarası olan Zidane, rüya gibi bir kariyer başlangıcı yapmıştı ve artık tüm manşetleri süslüyordu. Zizu, geçen sezon yarım bıraktığı işi tamamlamak adına La Liga'ya beklentilerin üstünde bir giriş yaptı. Fransız teknik adam, lige iyi başlangıç yapmanın  şampiyonluk yolundaki en büyük işaretlerden biri olacağını çok iyi biliyordu. An itibariyle 16 haftası geride kalan ligde, Nou Camp'ta El Clasico ve Vicento Calderon'da Atletico derbisi oynamış olmasına rağmen namağlup bir şekilde Barcelona'nın 3 puan önünde ilk yarıyı tamamladı, hem de bir maçı eksik olmasına rağmen. Ayrıca bir maçının eksik olmasına sebep olacak FIFA Dünya Kulüpler Kupası'nı da koleksiyonuna eklemeyi başardı (bir takvim yılı içerisinde 3.kupa)

2016 - 2017 sezonunda toplamda oynadığı 25 maçta da yenilgi yüzü görmeyen bir takımın hocası Zinedine Zidane. Takımını çok iyi tanıyan, oyunu iyi okuyabilen, futbolculuk hünerlerini teknik adamlık koltuğunda da başarılı bir şekilde harmanlayan bir futbol dahisi kendisi. Leicester City'i sürpriz bir şekilde Premier Lig şampiyonu yapan Claudio Ranieri ve Portekiz'i Avrupa Şampiyonu yapan Fernando Santos ile beraber 2016 yılının en iyi 3 teknik adamından birisi olan Zidane, bu alanda "en iyi" ödülünü alır mı bilinmez ama benim oyum şahsen kendisine. Sonucu hep beraber bekleyip göreceğiz.



19 Aralık 2016 Pazartesi

Bayern mi büyük, Ancelotti mi?


Çok gol atıyorlardı, şimdi az atıyorlar. Lewandowski (19) harici gol atmakta zorlanıyorlar. İlk yarının sonuna geldiğimiz şu zamanda Lewa'dan sonraki en golcü ismin 7 gol ile Kimmich olması zaten her şeyi anlatmaya yetiyor. Guardiola'nın ilk sezonunda atılan gol dağılımları (sezon sonu) inanılmaz seviyedeydi : Müller 26, Mandzukic 25, Robben 21, Ribery ve Götze 14'er, Pizarro 11. 

Az gol yiyorlardı, şimdi daha çok gol yiyorlar. Boateng, Martinez ve Hummels üçlüsünden hangi ikili forma giyse de sorunlar bitmiyor. Ligde ilk 15 maç + 6 Şampiyonlar Ligi maçları hesap edildiğinde Ancelotti ile beraber 21 maçta 15 gol yediler. Guardiola ise üç sezonda sırayla 12, 6 ve 11 gol yedi.

Göze hoş gelen futbol oynuyorlardı, şimdi sonuca odaklı oynuyorlar. Bol gollü ve rahat galibiyetlerden, nispeten kısır skorlu ve zor kazanılmış galibiyetlere. Son olarak lig sonuncusu Darmstadt deplasmanında ilk ve tek kornerlerini 64'te kullandılar, 71'de golü bulup, maçı da 1-0 zor kazandılar.

Rakipleri onlardan korkuyorlardı, şimdi az cesaretle puan alabiliyorlar. Belki Bundesliga'da kolay kolay mağlubiyet almıyorlar ama rakiplerinin güç oranları dikkate alındığında bu çok normal. Kaldı ki kazandıkları maçlarda da öyle ezerek yada bol pozisyona girerek 3 puana ulaşmıyorlar.

Takımın değeri ve itibarı çok fazlaydı, şimdi neredeyse ikinci torba takımı muamelesi görüyor. Barcelona, Real Madrid deyince hemen ardından Bayern Münih gelirdi son 5-6 yıldır. Fakat bu sezon gelinen noktada kartvizit belki hala iş görüyor ama 'icraat' yok. 

Şampiyonlar Ligi'nde sürekli grup lideri olarak çıkarlardı, şimdi ikinci çıktılar ve deplasmanda fazlasıyla kötüler. Şampiyonlar Ligi'nde bir türlü değişmeyen İspanya kabusuna (Atletico Madrid) Ancelotti de 'dur' diyemedi. Rostov deplasmanında ise 3 gol yiyerek kaybettiler. 

Guardiola, Şampiyonlar Ligi'nde final oynayamasa da takıma kendi sistemini oturttu, Ancelotti ise takıma henüz bir şey vermedi ve mirası yemeye devam ediyor. Büyük umutlarla alınan Renato Sanches bir türlü kazanılmadı, yedek kulübesinin baş müdavimi oldu. Takımın gizli gol silahı Müller en kötü sezon başlangıcını yaptı. 

Milan, Chelsea, PSG ve Real Madrid'le alınmadık kupa bırakmayan ve tüm dünyanın saygınlığını kazanan Ancelotti, belli ki yerini yadırgadı biraz. Kendisi mi daha büyük, yoksa Bayern Münih mi? Önce bu soruya kendisi cevap vermeli ve sonra takımına bakmalı. Bayern diğer Avrupa büyüklerine benzemez. Geleneklerine çok bağlıdır. Takım için adeta askerlik yapan, kaliteli hizmet veren herkesi ödüllendirir. Ribery, Robben, Lahm bunun en canlı örnekleri. Takımı seviye olarak aşağıya çeken ve Bayern kurallarına uymayanları ise cezalandırır.

Şubat ayında zorlu Arsenal eşleşmesi var. O maça kadar takıma en az 2 level atlatmak zorunda. Emeklilik dönemleri öncesi son danslarını eden Ribery ve Robben'in ipleri eline almaları gerekiyor. Lig şampiyonluğu Ancelotti için sadece CV'sinde bir artı olur ama Bayern yönetimi ve taraftarı için asla başarı sayılmaz. Bayern Münih gibi kulüpler için en önemli başarı kıstası Şampiyonlar Ligidir ve Arsenal'e elenirlerse Ancelotti'nin tahtı ciddi sallanır ve bir bakarsınız sezon sonu şutlanabilir. 


16 Aralık 2016 Cuma

Hummels - Dortmund - Bayern

Hummels (18), Kahn (37)
Matt Hummels... An itibariyle 28 yaşına girdi bugün. Dünyanın en iyi 10 savunmacısından biri olduğu herkesin malumu. Yukarıdaki fotoğraf karesi ise 19 Mayıs 2007 tarihine ait. Hitzfeld'in Bayern Münih'i kendi sahasında, Jürgen Klopp'un Mainz'ını ağırlıyor. Sezonun son maçı aynı zamanda. Bayern Münih'te kalede efsane isim Oliver Kahn, savunmada şimdilerin bir diğer efsanesi Philipp Lahm'ın yanı sıra Demichelis, Salihamidzic, orta sahada İran'lı 'kaybolan yetenek' Ali Karimi, 'hırs deposu' Van Bommel, Bayern'de son maçına çıkıp futbolu bırakacak olan bir diğer efsane Mehmet Scholl var. En ileri uçta ise Şampiyonlar Ligi tarihinin en hızlı gol atma başarısını gösteren Roy Makaay ile Roque Santa Cruz. Bayern bu maçı 5-2 kazanırken, 18 yaşındaki Matt Hummels ise Bayern kariyerindeki ilk ve tek resmi maçına, Demichelis'in sakatlığı sonrası 52.dakikada çıkıyor. Oyunda kaldığı yaklaşık 40 dakika, muhtemelen o zamanlarda kendisinin asla unutamayacağı bir anı olurken, bu maçtan sadece 7 ay sonra Dortmund'a kiralık veriliyor. 1,5 yıllık kiralamanın ardından 2009 - 2010 sezonu başında Dortmund, Hummels'i ezeli rakibinden 4 milyon euro karşılığında satın alıyor. Hummels artık Dortmund'da banko oynuyor ve başarılı geçen 7 yılın ardından 2016 - 2017 sezonu başında tam 38 milyon euroya eski kulübüne geri dönüyor. Muhtemelen minimum 4-5 yıl Bawyera'da kalmaya devam edecek Hummels. Bakalım 2013 yılında Dortmund formasıyla Bayern Münih'e kaptırdığı Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna burada ulaşabilecek mi? Çünkü Bayern ve Hummels için bundan daha aşağı bir hedef asla olmadı ve olamaz da...

Bu arada yukarıda anlattığım maçın sonunda yaşananları sorarsanız, şöyle anlatayım. Bayern, başarısız geçen sezonun ardından eşine bir daha rastlamamızın zor olduğu bir şekilde sezonu 4.sırada bitiriyor. Bu aynı zamanda Bayern'in sürekli aşina olduğu Şampiyonlar Ligi yerine UEFA Kupası'na katılacağı anlamına geliyor. Ottmar Hitzfeld kadar Jürgen Klopp için de sıradan bir maç bu, çünkü iki takımın da maçın sonucuna göre sıralaması değişmeyecek. Mainz, küme düşmeyi bir önceki hafta garantilemişti. Klopp gemisini terk etmez ve Bundesliga 2'de görevine devam eder. 2007 - 2008 sezonunda Mainz ligi dördüncü bitirir ve Bundesliga'ya geri dönme şansını kaçırır. Klopp, tam da bu anda kariyeri için dönüm noktası olacak kararı verir ve Mainz'daki görevinden ayrılıp Dortmund'a imza atar. Hummels gibi o da tam 7 sezon Dortmund için elinden geleni yapar ve dünyanın en saygın teknik adamlarından biri olarak anılıp 2015'te Liverpool'la anlaşır. Sonrasını zaten biliyorsunuz...

13 Aralık 2016 Salı

90+ Ramos

Sergio Ramos. 30 Mart 1986 Sevilla (Camas) doğumlu stoper. Mevkiisine göre fazlasıyla golcü bir oyuncu. En sevdiği 'hobi'si ise maçın son dakikasında gol atmak... 


23.04.2006... Real Madrid - Malaga maçı. Kadroda; şimdiki teknik direktörü Zidane da var ve rakibinin golüne ilk karşılığı da Zidane veriyor penaltıdan (1-1). Sonrasındaki baskı bir türlü gol getirmiyor. Raul, Cassano, Robinho, Guti, Beckham ile gelmeyen gol, 90.dakikada o sezonun yeni ve flaş transferi Sergio Ramos'tan geliyor. Gol dakikası 90 ve maçın kazananı 2-1 ile Real Madrid.

20.10.2007... Sezona çok iyi başlayan Real Madrid, ilk 7 maçın 6'sını kazanmış ve sadece bir beraberliği var. Sekizinci hafta Espanyol deplasmanına çıkıyorlar. Efsane Galacticos kadrosundan Zidane, Ronaldo, Beckham, Figo gibi oyuncuları kaybeden Madrid, kadrosunda Sneijder, Nistelrooy, Raul, Higuain olsa da sonuca gitmekte zorlanıyordu. Bir dönem Galatasaray forması da giyen Albert Riera ve kulübün efsane futbolcularından Raul Tamudo'nun golleri sonucu 2-0 geriye düşen Real Madrid'in şeref sayısını ise 90.dakikada Ramos kaydetti.

24.05.2014... Şampiyonlar Ligi finalinde Atletico Madrid karşısında maçın son dakikasına 1-0 mağlup girdiklerinde, rüya bitmek üzereydi. 12 yıldır Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna hasret olan Real Madrid, 90+3'te korner kazandı. Topun başına geçen Modric'in ortasında "söyleyecek son bir sözüm var, bu rüya burada bitemez" diyerek altın kafayı vuran ve golü bulan Ramos'tan başkası değildi. Sonrası mı? Maç uzatmalara gitti ve Galacticos maçı 4-1 kazanarak Avrupa'nın en büyük kupasını 10.kez müzesine götürdü.


09.08.2016... Şampiyonlar Ligi şampiyonu Real Madrid, UEFA Süper Kupası maçında Sevilla ile Norveç'te karşılaşıyor. Sezon önü maçı olduğu için Ronaldo, Bale, Kroos kadroda yoklar. Benzema ve Modric ise son yarım saat oyuna girdiler. Maçın favorisi her şeye rağmen Real Madrid. İlk yarı karşılıklı gollerle sona erdi. Konoplyanka'nın 72'deki panaltısı sonrası ipler Sevilla'nın eline geçti. Kalan dakikalardaki Madrid'in baskısı içinde geçti. Gol ise bir hayli gecikti. 90.dakikada ceza alanında sağ çizgiye yakın yerde Lucas Vazguez'in altıpasa yaptığı ortada fazlasıyla boş kalan Sergo Ramos kafa ile golü yaptı ve 2-2'lik skorla maçı uzatmalara taşıdı. Uzatmaların son dakikasında bu defa sahneye Carvajal çıktı ve Real Madrid, bu kupayı da koleksiyonuna eklemeyi başardı.

03.12.2016... El Clasico, Nou Camp'ta, yani 100.000 seyirci önünde. İki takım da çok iyi oynamıyor ama Barcelona, ikinci yarının başında Luis Suarez ile golü buluyor. Maç böyle bitecek derken dakikalar 90'ı gösterdiğinde yine sahneye o çıkıyor : Sergio Ramos, Modric'in frikiğinden gelen ortaya kafayı vuruyor ve Barca'lıları soğuk duş yapmak zorunda bırakıyor. Maç sonucu 1-1 ve istediğini alan tabii ki Real Madrid.

10.12.2016... El Clasico'dan yalnızca bir hafta sonrası ve rakip iç sahada; Deportivo. Cristiano Ronaldo, Gareth Bale ve Luka Modric'den yoksun sahaya çıkan Real Madrid, fazlasıyla zorlanıyor. Madrid, 84'te Mariano Diaz ile gol bulunca tabela 2-2'yi gösteriyor. Maçın sonları geldi ve artık tüm tribün "Ramos gol" diye bağırıyor. Dakika 90, Kroos köşe vuruşunu kullanıyor ve adrese teslim ortada Ramos yine orada. Kafa ve gol : 3-2.


Sergio Ramos, son 10 yılın en iyi 3 savunmacısından biri. Bu, su götürmez bir gerçek. Savaşçılığı, atikliği, son dakikaya kadar mağlubiyeti kabullenmeyen karakteri ve sahadaki lider duruşu ile çok büyük bir yıldız. Ayrıca böyle giderse Real Madrid tarihinin en iyi 10 futbolcusundan biri dahi olabilir. Kariyerinde attığı 66 gol dahi, onu çok iyi özetliyor. 3 ay sonra 31 yaşına girecek olan Ramos'un daha en az 5-6 yıl daha aktif futbol oynayacağını düşünürsek, 3-4 tanesi yine 90+'larda geleceğini düşündüğüm gollerini izlemeye ve yazmaya devam edeceğiz. Kim bilir, belki de kariyeri bittiğinde - neredeyse imkansız görünse de - 100 gole dahi ulaşabilir. 

- 2010 Dünya Kupası
- 2008 ve 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası
- 2014 ve 2016 Şampiyonlar Ligi 
- 2014 ve 2016 UEFA Süper Kupası
- 2007, 2008 ve 2012 La Liga
- 2015 Kıtalararası Kupa
- 2011 ve 2014 İspanya Kupası
- 2007 ve 2012 İspanya Süper Kupası

8 Aralık 2016 Perşembe

Radoslaw Kaluzny

Bu futbolcuyu hatırlıyor yada biliyorsan, Championship Manager oyununu bir zamanlar fazlasıyla oynamışsındır demektir. Özellikle oyunun dünya genelinde en efsane serisi olan CM 01-02'de Bosman kuralları gereği hemen 6 ay sonra kulübü Energie Cottbus'ta bedavaya alınabilen bu futbolcu, bir sezonda rahatlıkla 10 golün üzerine çıkıyor, bir o kadar da asist yapıyordu. Defansif ortasaha (DMC) olarak bilinen pozisyonda Vieira, Davids, Gattuso, Makalele, Roy Keane, Jeremies gibi elit isimlerin ardından tatlı sert futbolu ile 'orta siklet'in en iyilerinden biri olan Polonyalı Radoslaw Kaluzny, 1,5 yıl kaldığı Cottbus'tan sonra en büyük transferi olan Leverkusen'e imza attı. Bir Alman efsanesi olan Michael Ballack'ın Bayern Münih'e gitmesinden dolayı bir nevi o boşluğu Kaluzny ile doldurmak istedi Leverkusen.



Hırslı, inatçı, yenilgiyi asla kabul etmeyen oyun anlayışında; top kontrolü çok iyiydi ve uzaktan attığı sert şutları ile nam salmıştı. Nadiren de olsa, savunmanın göbeğinde de zaman zaman oynadı. 2002 Dünya Kupası'nda Milli Takımda 10 numaralı formanın sahibiydi, hem de takımda Olisadebe gibi bir yıldız olduğu halde. Leverkusen'de yaşadığı sakatlıklar onun bu kulüpte iki yılda sadece 12 maç oynamasını sağladı ve beklenen ayrılık sonrasında unutulup gidecek düzeyde ufak takımların formasını giymek zorunda kaldı. Yaşadığı uzun sakatlıklar, onun kariyerini fazlasıyla olumsuz etkiledi, eskisi gibi bir türlü olamadı ve gözden düştü. Ülkesinde 2010'da futbolu bıraktığında 36 yaşındaydı.

Radoslaw Kaluzny için kariyer maçı ise hat-trick yaptığı 7 Ekim 2000'deki Polonya - Belarus, Dünya Kupası grup elemeleri maçı olsa gerek...




İşte Kaluzny'nin CM oyunundaki muazzam profili 

7 Aralık 2016 Çarşamba

YOLO Dünyası için Geri Sayım Başladı!

haydar-colakoglu-yolo-uygulama

Ulaşımda En Pratik Yol O!  sloganı ile yola çıkan ve Uber’in karşılaştığı en güçlü rakip olan girişim YOLO için geri sayım başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun ilgi gören şehir içi, konfor ve kaliteyi birleştiren yolculuklar sağlayan platformlara bir yenisi daha ekleniyor. Kısa süre içinde hayatımızda farklı bir yer edinmeyi hedefleyen girişimin adı YOLO.

YOLO, şehir içinde lüks segment araçlar ile şehir içi VIP taşımacılık hizmeti veren ve sektöre çok iddialı girerek diğer rakiplerine nazaran çok farklı iş modeli ve kazanç vaat eden bir mobil uygulama. Dünyada Uber modeli olarak bilinen mobil uygulamanın Türkiye versiyonu olarak planlanmış olan YOLO, uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış.

YOLO’yu dünyadaki benzerlerinden farklı kılan en önemli özellik TR’de hukuksal altyapısının sağlamlığı ve farklı kazanç modelleri. YOLO, hem kullanıcılara, hem de iş ortaklarına sağladığı yeni nesil bir iş modeli ile kısa sürede yola çıkıyor.

haydar-colakoglu

YOLO, TEB Holding ve Çolakoğlu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Haydar ÇOLAKOĞLU başkanlığındaki güçlü yatırımcı ve yönetim kadrosu ile de dikkat çekiyor. Yönetim kademesindeki 12 kişilik tecrübeli ekibin, 1 yıl süren çalışmaları sonucu ortaya çıkardıkları YOLO, şehir hayatına yeni bir soluk getirmeyi planlıyor. 

haydar-colakoglu-teb-genel-mudur

haydar-colakoglu-teb

haydar-colakoglu-teb-genel-mudur

Ulaşımdaki zorlukları keyif ve konfor ile çok uygun koşullarda sunmayı hedefleyen ekip adına konuşan YOLO Yönetim Kurulu Başkanı Haydar ÇOLAKOĞLU şunları söyledi;

“Günümüzde temel ihtiyaçlarımızdan biri olan şehir içi konforlu seyahatin hızlı, güvenli ve ucuz olarak sağlanabilmesi başlangıç noktamızdı. Bununla birlikte, kayıt dışı kalan birçok seyahatin kayıt altına alınarak vergilendirilmesi, sektörde hukuksal altyapının sağlamlaştırılması yeni düzende yeni normallere alışan bizler için çok önemli. İşlerimize teknolojiyi en verimli şekilde entegre etmek hem kullanıcılarımıza hem de iş ortaklarımıza yüksek kazanç sağlayacaktır.

YOLO yüzde yüz yerli yapım bir uygulamadır. Amaçlarımızdan biriside bu iş modelini hızlı bir şekilde ülke dışında da kullanılan bir marka yapmaktır. YOLO’nun temel felsefesi bundan ibarettir. 

Kendi kurucularımızın sağladıkları desteklerin yanında, henüz başlangıç aşamasında iken Los Angeles merkezli bir yatırım şirketinden 16 milyon dolar değerleme ile bir kısım yatırım aldık. Kendileri ile yaptığımız çalışmalar sonucunda da “you only live once” baş harflerinden oluşan YOLO isminde karar kıldık. Bunun yanısıra Los Angeles, San Francisco, Londra ve Zürih merkezli yatırımcı grupları ile de görüşmelerimiz devam etmekte. Bu güç birliği platformu ile hem UBER gibi bir dünya devine rakip olacak, hem de Türkiye’den bir dünya markası çıkartabilmek için çalışacağız.

haydar-colakoglu-yolo-turkiye

Başlangıç gününde 300’ün üzerinde araç ile hizmet verecek olan YOLO ile kullanıcılar, tek tuş ile araç çağırabilecek, ulaşım ücretlerini kredi kartları ile ödeyebilecekler. Araçta unuttukları herhangi bir eşyanın güvende olduğunu bilecekler. Yıl sonu hedefimizde 1000’i aşkın araçla hizmet vermek var.

Bu uygulamaların yanısıra yolcularımızı çok özel kampanyalardan da faydalandıracağız. Farklılıklarımız, ilk günden bu ayrıcalıklar ile görülecek. Kasim ayında acilacak beta surumu ile İstanbul`un bazi seckin mekanlarinda yapilacak test surusleri ile hizmete baslayacak olan uygulama üzerinden özellikle tanıtım günlerimizde kayıt yaptıran yolcularımıza 15 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında ücretsiz ulaşım hakları, çeşitli promosyonlar sağlayacağız. Açılışa özel bu kampanya gibi birçok büyük kurumdan da kampanya desteği alan YOLO ile yolculuklarınızın standartları değişecek. YOLO’yu hepinize tavsiye ediyorum. YOLO dünyasına hoş geldiniz.”

GooglePlay ve AppStore dan indireceğiniz uygulama sayesinde YOLO dünyasında siz de yerinizi alın. Detaylı bilgi ve iletişim için www.yolo.com.tr adresinden YOLO’ ya ulaşabilir @yolo_turkiye Instagram adresinden de takip edebilirsiniz.

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

1 Aralık 2016 Perşembe

2001 - 2016 ATP Grand Slam Champions



Bir takvim yılı içerisinde tüm Grand Slam'leri kazanan, yani "takvim slami" yapan yok. Fakat Federer, bir takvim yılı içerisinde; 2006, 2007 ve 2009'da tüm Grand Slam'lerde final oynadı ve 12'de 8 şampiyonluk çıkardı. Bunu başaran diğer tenisçi ise 2015 yılındaki performansıyla Djokovic oldu, 4'te 3 şampiyonluk kazandı. Bir takvim yılı içerisindeki 4 finalin 3'ünde boy gösterenler ise; Djokovic (2011, 2012, 2013, 2016), Federer (2004, 2008), Nadal (2010, 2011) ve Murray (2016). Aktif tenisçiler arasında final / şampiyonluk başarı oranlarında ise Nadal, % 70 ile en ön sırada. Wawrinka ise bu kategoride tam bir istisna. Çünkü rakiplerine nazaran çok çok az sayıda final oynadı ve tamamını kazandı (3'te 3). Efsane tenisçi Pete Sampras ise kariyerindeki % 78'lik ortalamasıyla sanırım bu alanda daima zirvede olacak.

Tablolar ortada. 2017 yılı Murray - Djokovic ekseninde geçmesi mümkün. Peki bu ikili arasına kim yada kimler sızacak? İşte en merak ettiğimiz konu da bu. Kariyerinin sonunda Federer'den daha fazla Grand Slam finali oynama şansını bulabileceğini düşündüğüm Djokovic, bakalım 2017 yılı sonunda şampiyonluk sayısında Federer'e ne kadar daha yaklaşabilecek? Nadal, son bir sıçrama yapmak için pusuda. Federer ise son kez bir Grand Slam kazanmanın hedefinde. 

Bu arada Nadal bugün (05.12.2016) şunları söyledi : "Bu dönem iki iyi neslin bir araya geldiği bir geçiş dönemi. Federer, Murray, Djokovic ile muhteşem şeyler yaptık." Kesinlikle haklı. 2003 Temmuz'undan, 2016 sonuna kadar oynanan 54 Grand Slamin (108 finalist) 79'unda bu büyük 4 tenisçinin imzası yer aldı ki, bu da % 73 demek.

30 Kasım 2016 Çarşamba

Hayat, futboldan büyüktür!

Chapecoense... Koskoca bir futbol takımı, uçağın düşmesi sonucu yok oluyor. Şimdi tüm dünya, başta kulüpler ve futbolcular, yaraları sarmak adına Brezilya kulübüne maddi destek sağlamak için yarış içerisinde.

Kweuke... Bir futbolcunun eşi, trafik kazası geçiriyor ve karnındaki 8 aylık ikiz bebekleri ölüyor. Rizesporlu golcünün eşi de komada, aile için büyük bir yıkım.

Adana, Aladağ... Bir öğrenci yurdunda çıkan yangında 12 tane kız çocuğu en kötü ölüm şekillerinden birisi ile yanarak ölüyor... Geriye ise gözü yaşlı birçok aile ve sevenleri.

Yukarıdaki 3 ölüm haberi de 'bir gün' içerisinde oldu. Her ölüm zordur ve ölüm de hayatın en büyük parçasıdır. Acı her yerde aynı. Dili, dini, ırkı yok. Zamanı geldiğinde hepimizin de tadacağı gibi...

Her zaman demişimdir; "Hayat, futboldan daha büyüktür" diye. Futbol dediğin büyük bir heyecan ama hayatınızın önüne geçirdiğiniz vakit, fazlasıyla sevimsiz bir hal alıyor. Arkadaşlarınızla kavgalı oluyorsunuz, iş ve aile yaşantınızda mutsuz oluyorsunuz ve daha bir sürü şey. Hiçbir şeye olurundan fazla değer vermeyin. Taraftar olun ama holigan olmayın. Böyle olursanız, hayatı ıskalarsınız, iğneyi en çok kendinize batırırsınız. En önemlisi de insanlıktan çıkarsınız.

Haftasonu önemli bir derbi maçı var : Fenerbahçe - Beşiktaş. Kim kazanırsa kazansın arkadaş, aman birileri ölmesin de...


28 Kasım 2016 Pazartesi

Ronaldinho'yu çizmek...

Ona tam doyamadık, orası kesin. Tüm zamanların en yetenekli oyuncularından birisi olduğu konusunda da hemfikiriz. Fakat 30'undan sonra gözümüzün önünden ayrılmasına, kendini bu denli unutturmak istemesine bir anlam veremedik. 2001 ila 2007 yılları arasındaki altın jenerasyonun en iyi 3 isminden birisiydi Ronaldinho. 'Futbolun kaybolan dahi'si, şimdilerde futbolu ha bıraktı ha bırakacak ama onun yeri başka.

Aşağıda ise Ronaldinho'yu adeta taparcasına çok seven, onun gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olduğuna inanan ve onu hep güler yüzüyle hatırlamamız gerektiğini düşünen başarılı bir ressamın, bir suluboya kağıdı üzerinde sadece tükenmez kalem ile onun resmini yaptığı videoyu izleyeceksiniz. Ressam, öylesine bir Ronaldinho hayranı ki, eserinde onun tüm jest ve mimiklerine kadar aynısını yapmayı başarmış. Bu inanılmaz yeteneğin bir o kadar inanılmaz videosu ve Ronaldinho ile sizleri baş başa bırakıyorum...




Bu arada yakın zamanda bir Ronaldinho yazısı hiçte fena olmaz :)

25 Kasım 2016 Cuma

"Yaz kızım" : Dortmund 8-4 Legia


Bundan böyle 22 Kasım'a gelindiğinde tüm sosyal medya hesaplarında ve spor sitelerinde  "One years ago today" yada "Tarihte bugün" ve benzeri başlıklı haberler yazılacak. Bizde tarihe not düşelim : Dortmund, bir şampiyonlar ligi grup maçında kendi sahasında Legia Varşova'yı 8-4 gibi tarihi bir skorla mağlup etti. Bu aynı zamanda Şampiyonlar Ligi tarihinde bir maçta atılan en fazla gol anlamına geliyordu. Bu alanda rekor daha önce 8-3'lük Monaco - Deportivo maçına aitti. Bu fantastik skorun yakın tarihte geçilmesi de fazlasıyla zor görünüyor.

Uzun sakatlık dönemi sonrası sahalara bu maç ile dönen Dortmund'un yıldızı Marco Reus, hat-trick yaparken, Nuri Şahin de 19.şampiyonlar ligi maçında ilk kez ağları (göğüsü ile olsa da) sarsmayı başardı. Her bakımdan 'büyük bir istisna' olan karşılaşmada 10 ila 24. dakikalar arasında tam 5 gol atıldı. Dakikalar 32'yi gösterdiğinde ise tabelada 5-2 yazıyordu. Dortmund'un gol makinası Aubameyang bu maçta dinlendirilmeyip, son 20 dakika değil de 90 dakika oynasa kaç gol atardı? Tahmin bile edemiyorum. Mario Götze ve Emre Mor kulübede otururken, Andre Schürrle de ayıp olmasın diye son 20 dakika oynadı.

Son olarak; Legia'nın, Signal İduna Park'ta tam 4 gol atması mı tuhaf, yoksa Dortmund'un 8 gol birden atması mı ilginç? Buna da siz karar verin...

24 Kasım 2016 Perşembe

Come Back : Beşiktaş 3-3 Benfica

Henüz dakikalar 30'u gösterdiğinde tabelada yazan 3-0'ı gördüğümde aklıma 2005'te İstanbul'da oynanan Milan - Liverpool Şampiyonlar Ligi finali geldi bir an. İlk yarı bir final maçının aksine 3-0 bitince, kimse Liverpool'un oradan epik bir şekilde geri dönüş yapacağını düşünmemişti. Gerrard ve arkadaşları, karşılarında o gece tarihin en iyi Milan kadrolarından birisi olsa da kısa zamanda maçı beraberliğe getirip, oradan penaltılarla ülkemizden "en büyük kupa" ile ayrılmıştı. Tüm bunlar gözlerimden bir film şeridi geçtiği anda çoktan ilk yarı bitmişti. Benfica, kalemize çektiği 3 isabetli şutta 3-0'ı yakalamış ve bir yerde artık maçı bitirmişti. Ekran başında maçı takip edenlerin % 90'ının böyle düşündüğüne eminim, en başta da kendim. Atiba kötü olunca, sanırım takımın diğer kalanı da kötü oluyordu.


Fakat böyle düşünmeyen bir topluluk vardı. Vodafone Arena'daki 40 bin kişi ilk yarının sonunda futbolcuları tribünlere çağırarak, onları motive etti. Son yıllarda ilk yarısını 3-0 yenik kapattığın bir maçta taraftarının hala maç 0-0 gibi davranıp, hep bir ağızdan bağırarak takımına destek vermesini garipsedim önce. Hatta bu desteği o kadar abarttılar ki, adeta maç  11'e 11 değil, 12'ye 11 oynanmaya başladı. Cenk Tosun harika ötesi, jeneriklik bir vole ile tabelayı nihayet değiştirdiğinde dakikalar 58'i gösteriyordu. İleride derin izler bırakacak, 'efsane' statüsüne girecek olan maçlarda hep böyle güzel goller atılmış ve takım adına ilk kıvılcım yakılmıştır. Uzatmalarla beraber daha 35 dakika vardı, bir umut işte. Yenilgiye baş kaldıran tribünlerle beraber Quaresma, Cenk Tosun ve Aboubakar daha motiveydi ikinci yarı. Takım öyle hırslı oynuyordu ki, tempo da artmaya başlamıştı. Ataklar sağlı sollu geliyordu ama beklenen gol galiba gecikecekti biraz. Umutlar yavaş yavaş tükenmeye başlamıştı ki, o penaltı anı geldi ve gözlerimizdeki umudu iyice artırdı. Q7 golü attığında, artık kalan 10 dakikada maçı bile kazanabileceğimizi düşünmeye başladık. Maçın yıldızı Quaresma, soldan yaptığı ortada Aboubakar golü attığında sadece Vodafone Arena değil, ekran başında izleyen milyonların evinde aynı çığlık atıldı : Goooooooollllllllllllllllll...

Evet gol, bal gibi gol. Dakika 88 ve skor 3-3. 11 sene önce Liverpool'un yaptığını bu defa Beşiktaş yapıyordu. Cehennemden cennete büyük bir çığlık yükseliyordu. "Come back" kavramını ve gururunu bu defa yine İstanbul'da bir takım yaşıyordu ve bu Beşiktaş'tı. "Zafer; asla vazgeçmeyenlerin ve inananlarındır" sözünün tam da birebir yaşanmış halini tüm dünyaya izlettirdi Şenol Güneş ve takımı. Kulüpler sıralamasında bugün kendisine 9.sırada yer bulup, bu kategoride Arsenal, Man. City, Man. Unıted, Sevilla gibi takımların üzerindeki böylesine karakterli bir takım olan Benfica karşısında muhteşem ve tarihi bir geri dönüş yapmak son derece önemli bir zafer. Yenilgiyi asla kabullenmeyen, sahada canını dişine takan, seyircisiyle beraber adeta 12.adam haline gelen Beşiktaş, ilk yarıda yaptığı hataların bedelini ikinci yarı fazlasıyla ödetti ve gruptan çıkma yolunda büyük bir avantaj sağladı. İkinci yarıdaki özverili futbol, beraberinde Beşiktaş'ın bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde en fazla isabetli pas yaptığı maçı oynamasını sağladı (511)

Beşiktaş, bu zafer ile beraber ülke futbolu adına çıtayı yükseltmiş ve en başından beri "en büyük arzum Şampiyonlar Ligi" diyen bir teknik adamıyla da bu başarıyı sonuna kadar hak etmiştir. Beşiktaş, devler liginde efsane maçlar oynamaya devam ediyor. San Paolo'da Napoli galibiyeti ve üzerine Benfica karşısında 3-0'dan 3-3'e masalsı geri dönüş. 

Bundan 1 ay önce twitter hesabımdan, Beşiktaş Vodafone Arena'da lig maçlarında yenilmez demiştim. O yazdıklarıma bir ek yapmak lazım sanırım : Beşiktaş, "Vodafone Arena" adındaki futbolcusuyla bu statta Avrupa'da dahi maç kaybetmez!



Bir İstanbul harikası : Beşiktaş 3-3 Benfica...

22 Kasım 2016 Salı

ATP World No 1 : Andy Murray


Geçen sene bu zamanlarda Federer'in yakın markajında ikinci sırada bulunan Andy Murray, muhteşem geçen 2016'nın ikinci yarısı ile beraber yeni dünya 1 numarası oldu. Britanyalı raketin bu başarısı kesinlikle tesadüfi değil. Zaten en büyük rakibi Novak da "Şüphesiz o, bu oyunun en iyisi ve birinciliği hak ediyor" demeçleriyle bu gerçeği kabullenmiş oldu. Djokovic'in 2016'nın ikinci yarısındaki düşüşünün sebebi olarak, onun takvim slami yapma adına Roland Garros'a aşırı motive olması ve bu hedefine ulaştıktan sonra kalan sezonda bir nevi hedefsiz kalmasını gösterebiliriz. Peki bundan sonrası ne olacak?

2016 Wimbledon sonrası, tenise ara veren ve sakatlığının geçmesini bekleyen Roger Federer, 2017 yılı ile beraber kortlara geri dönecek. 35,5 yaşında ve hali hazırda sıralamada 16.lığa kadar düştüğü için turnuvalarda güçlü isimlerle karşılaşacak ve bırakın Grand Slam kazanmayı, herhangi bir ATP 500 dahi kazanması gerçekten zor olacak. Nadal, bir türlü vites yükseltemediği ve nispeten hayal kırıklığına dönüşen 2016 sonrası, yeni yılda kendine ilk 4 sıra içerisinde yer bulabilecek mi? 'Makina' ayarlarına geri dönmek için büyük bir hırs yapmasını beklediğimiz Djokovic, tekrar dünya 1 numarası olabilecek mi? Federer'in 17 Grand Slam'ini geçebilme umutları için sağlam adımlar atabilecek mi? Andy Murray, 2003 yılından bu yana "Büyük 3'lü"nün hegomanyasındaki "dünya bir numarası" olmanın ağır yükünü kaldırabilecek ve ünvanını koruyabilecek mi? İstikrarsız görüntüsüne rağmen final maçlarında adeta "Hulk" tadı veren Wawrinka, yine ummadık bir anda Grand Slam kazanabilecek mi? Geçen sezon sonunda ilk 10 dışında kalıp bu sezon top 10'a çıkan Raonic, Cilic ve Thiem yükselişlerini 2017'de devam ettirebilecek mi? Nishikori, Kyrgios, Pouille ve hatta listede bulunmayan Zverev ve Del Potro sürpriz yapıp şampiyonluklar elde edebilecek mi?

2017 ATP takvimi umarım güzel geçer. Rekabet her zamankinden daha büyük ve keyifli olacak, bu belli...

21 Kasım 2016 Pazartesi

Fenerbahçe - Galatasaray / Z Raporu

Ülkemizin en büyük derbi maçını geride bıraktık. Fenerbahçe'nin Kadıköy'de elde ettiği seri 18 maça çıktı ve Galatasaray bir kez daha 2-0'lık sonucun ardından sahadan boynu bükük ayrıldı. Van Persie biri penaltıdan attığı iki golle yıldızlaşırken, G.Saray'ın isteksiz ve sonucu kabul eden futbolu dikkat çekti.

İşte 18 maddelik Z raporu :

1 - Kadıköy'de son galibiyetini 22 Aralık 1999 yılında alan Galatasaray, geride kalan 17 maçta sadece 4 beraberlik çıkartabildi. Sözkonusu 17 maçın sadece 13 dakikasında G.Saray önde olan taraf olmayı başarabildi.

2 - Fenerbahçe, maçın her iki yarısında da kaleye 1'er isabetli şut çekerken ikisi de gol oldu. Buna karşılık G.Saray'ın, 90 dakika boyunca attığı isabetli şut sayısı sadece 1. (Bruma)

3 - Kadıköy'de bu sezon ilk defa bir maç kapalı gişe oynanırken, maçı 44.754 biletli seyirci izledi ve bu sezonun en yüksek rakamına ulaşıldı.

4 - Galatasaray'ın bu maçı kaybetmesinde, oynadığı kötü futbolun ve ruhsuzluğun büyük etkisi vardı. Fakat bunun da altında yatan 'Kadıköy sendromu'ndan başka birşey değil. Yani "ne yapsam da kazanamam" çaresizliğinin sahaya yansımış hali.

5 - Fenerbahçe, ezerek kazanmadı. Rakibinden daha fazla galibiyete inandı, savaştı ve kazandı. Derbi kalitesi vasat düzeyine dahi ulaşamadı.

6 - Yedinci hafta sonunda rakibinden 8 puan farkla önde olan G.Saray, sonrasındaki 4 maçta aldığı 3 mağlubiyetle bugün 11 hafta sonunda F.Bahçe'nin 1 puan gerisinde. 



7 - Çok değil daha 1 ay öncesine kadar 'Riekerink Bey' olarak atılan sloganlar, şimdilerde 'Riekerink istifa'lara kadar geldi. Hollandalı deneyimsiz hocanın maç içerisindeki taktik ve oyuncu dizilişleri, değişiklikleri hep hataydı. Balık baştan kokar. G.Saray'ın teknik adam başarısızlığının altında yine kulübün vizyonsuzluğu yatıyor. Böyle yönetime böyle hoca!

8 - Pereira'nın arkasında bıraktığı enkaz karşısında ilk başlarda bocalasa da, tecrübesiyle sistemi belirleyip taşları yerine oturtan ve Van Persie gibi sürekli "hazır değil, güçsüz" eleştirilerine kulak tıkayıp, oyuncusunu tekrar 'birinci sınıf golcü' mertebesine ulaştıran ve en başta da takıma 'winner' karakterini tekrar kazandıran Advocaat, galibiyetin baş mimarı.

9 - Riekerink, aynı zamanda Kadıköy'de galibiyet yüzü göremeyen 9.teknik direktör olarak tarihe geçti. Daha önce sırasıyla; Lucescu, Hagi, Gerets, Feldkamp, Skibbe, Rijkaard, Mancini, Hamza Hamzaoğlu da bu tecrübeyi yaşadı.

10 - Volkan Demirel, Kadıköy'de oynanan maçlarda ne G.Saray'a, ne de Beşiktaş'a karşı henüz yenilgi yüzü görmedi. G.Saray'a karşı 15 maça çıkan tecrübeli eldiven, bu maçların 10 tanesinde kazanan taraf oldu. Volkan, belki de çıktığı en rahat G.Saray maçını oynadı.

11 - Fenerbahçe, Kasım aylarını seviyor. 2011 yılından bu yana Kasım aylarında oynadığı 19 maçın sadece 5 tanesinde beraberlik alırken, kalan tüm maçları kazanmayı başardı.

12 - Eren Derdiyok, Cavanda, De Jong, Tolga Ciğerci, Serdar Aziz, Skrtel, Neustaedter ve Aatıf kariyerlerinde ilk defa Fenerbahçe - Galatasaray derbisine çıktılar.

13 - F.Bahçe Lens olmadan da maç kazanmasını bildi. Daha önce Lens'in oynamadığı 4 maçta da galibiyet yüzü görememişlerdi. (3B, 1M)

14 - G.Saray ayrıca, sezonun en kötü futbolunu oynamasının yanı sıra, bir maçta ceza alanında en az topla buluşan takım oldu. (2)

15 - Muslera, bu sezon kalesine isabet eden şutların % 75'ini kurtarırken, bu maçta kalesini bulan iki şutta da çaresiz kaldı.

16 - Maçın hakemi Cüneyt Çakır, 8 kez sarı kartını kullanırken, bunların 6 tanesinde G.Saraylı futbolcuları cezalandırdı. İki takımın da beğenisini alamayan Çakır, genel itibariyle çoğu zaman yaptığının aksine - maç sonucuna etki etmeden - iyi bir maç yönetti diyebiliriz.

17 - Tam 5 yıl sonra deplasman yasağının kalkmasıyla, Fenerbahçeli ve Galatasaraylı futbolseverler, maçı beraber izleme şansı buldular.

18 - Bu galibiyetle F.Bahçe puanını 21 puana çıkartırken, G.Saray 20 puanda kaldı. Beşiktaş ise 27 puanda. İki hafta sonra oynanacak Fenerbahçe - Beşiktaş maçının önemi bir kat daha arttı. O maçın sonucu, ligin şeklini değiştirebilir.

18 Kasım 2016 Cuma

Baba - Oğul / Jordan - Kobe

Belki aralarında sadece 15 yaş fark var ama baba - oğul gibiler aslında. Jordan, basketbol tarihinin babası ise, Kobe'de onun oğludur. Erkek çocuklar, genelde babalarını taklit ederler. Kobe'nin sahadaki her hareketi, adeta Jordan'ın kopyası gibiydi. Atış şekillerinden, maç kazandıran basketlerine, jest - mimiklerinden winner karakterine ve sahadaki üstün yeteneklerine kadar Kobe, kariyeri boyunca Jordan'ın devamı gibiydi. 

Hiç bitmeyecek bir aşk filmi tadında geçen mükemmel kariyerinin sonu olan 2003'te majesteleri, parkelerden çekildiğinde tüm dünya yasta ve boynu büküktü. Hatta biraz da basketbola küskün haldeydiler. Filmin devamı için en büyük aday Kobe Bryant idi ve Black Mamba beklentileri sonuna kadar karşılayacaktı. O film 13 yıl daha başarı ile devam etti. 'Jordan ruh'unu o parkelerdeyken özümseyen genç delikanlı, başrolde oynamanın korkusunu / heyecanını yaşamadan doğal akışında herşeyi mükemmel yönetti. Fakat herkesin malumu, her güzel şeyin bir sonu olacaktı. Hem zaman da hızla değişiyordu. Basketbol değişiyor, insanlar değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor, yetenekler değişiyordu. Sonunda "Baba - Oğul" filmi bitti. 13 Nisan 2016'da görkemli bir veda ile filmin galası yapıldı ve tarihteki yerini aldı. Milyonların gözyaşları, geride bırakılan unutulmaz maçlar ve sayısız şampiyonluklar eşliğinde, basketbolun popülaritesini en üst dereceye yükselten iki ismin ruhları ile beraber kendileri de büyük alkışlarla tamamen sahneden çekildiler. 

O 'ruh' başkaydı ve tamamen parkelerin içine gömüldü artık. 2010'ların başında ise yeni bir jenerasyon geldi ve LeBron James adındaki yetenek, farklı oyun anlayışı ve modern zamanın öğretileriyle yeni bir ruhun baş temsilcisi oldu. Bugün LeBron, kısa zamanda adını bu sporun en iyileri arasına yazdırdı bile. 

'Ruh'lar değişiyor ama basketbol sevgisi ve parkelerin çıkardığı yetenekler her zaman artarak devam ediyor. Geçmişinizi unutmayın, geleceği ise kucaklayın ve sevin...

Michael Jordan & Kobe Bryant

17 Kasım 2016 Perşembe

El Yapımı Spor Kanvas Ayakkabılar

Kanvas ayakkabı deyip geçmeyelim. İşin içine profesyonel eller girince, biraz da sporu, özellikle futbolu seviyor ve onunla iç içe iseniz bu ayakkabılar, tam da size göre. Birçok farklı boyama ile sade beyaz kanvas ayakkabılar fazlasıyla havalı ve farklı oluyor. Sizlerin de tuttuğunuz takımın renkleriyle boyanmış kanvas ayakkabılara ulaşmanız mümkün. Aşağıda birkaç futbol kulübünün modellerini görebilir, eğer ki sipariş vermek isterseniz fotoğrafların altındaki websitesi ve mail adresinden ulaşabilirsiniz...










Siparişler ve tüm modeller için... https://elov.en.alibaba.com/productlist.html ve iletişim için... chirs@e-lov.cn

15 Kasım 2016 Salı

Buffon'dan Donnarumma'ya...

2008 yazına gidelim. Juventus ikinci lige düşürülüp tekrar Serie A'ya çıkmış ve ligi 3.sırada bitirmişti. Bu hiçte küçümsenecek bir başarı değildi. Travma, yerini 'eski günlere dönüşün sinyallerine' bırakmıştı. Buffon 30 yaşındaydı ve hala formdaydı. Pek çoklarına göre dünyanın en iyi kalecisiydi. Neuer tehditi henüz dillendirilmemişti. Küme düşmelerine rağmen gemisini terk etmeyen birkaç kişiden birisiydi. Tekrar eskisi gibi Serie A'da başarılar, şampiyonluklar yaşamak istiyordu.

Ada'da ise Manchester City, Arap sermayesinin kulübü satın alması ile beraber, yeniden yapılanma arayışlarında kim var, kim yok transfer ediyordu. Başarısız geçen sezonun ardından; Shay Given, Zabaleta, De Jong, Bellamy, Kompany, Robinho, Jo ve Shaun Wright - Phillips gibi oyunculara 100 milyon sterlinin üzerinde para harcadıktan sonra sıra kaleci transferine gelmişti. 32'lik Given ve 21'lik genç Joe Hart'tan daha sağlam bir eldivene ihtiyaçları vardı. Buffon'u almak istediler. Yıllık 15 milyon euro karşılığı 5 yıllık kontrat önerdiler. Buffon o zamanlar Juventus'tan 5 milyon euro kazanıyordu ve maaşı birden 3 kat artacaktı. City, bonservis için Juventus'un kapısını ise tam tamına 75 milyon euro'dan çalacaktı. Bu inanılmaz teklifi ne Buffon ne de Juventus kabul etmedi. "İkinci lige düştüğümüzde gelen teklifleri kabul etmedim, şimdi neden takımımı yalnız bırakayım" diyen Buffon 16 yıldır Juventus'ta ve artık o takımın vazgeçilmezi, hatta heykeli dikilecek düzeyde ve Serie A tarihinin gördüğü en iyi 3 kaleciden birisi...


Şimdilerde ise Guardiola'nın City'si, kaleci transferi için yine gözünü çizmeye dikti ve bu defa da Buffon'un tek varisi olan bir diğer "Gianluigi", Milan'ın 17,5 yaşındaki lise öğrencisi Donnarumma'yı transfer etmek istiyor. Her ne kadar bu sezon başında kaleye eski Barca'lı Bravo'yu alsa da Pep, uzun yıllar kaleyi sağlam bir isme, yani geleceğin en büyük kalecisi olarak yorumlanan genç Donna'ya emanet etmek istiyor ve Maviler, kasasından 50 milyon euro'yu dahi feda etmeye hazır. Milan ile ilk resmi maçına 25.10.2015'te yani 16,5 yaşında çıkan Donnarumma, o zamandan günümüze tam 45 maça çıktı ve sessiz ve sakin bir şekilde yoluna dolu dizgin devam ediyor. Her fırsatta "çok büyük bir kulüpteyim ve burada emekli olmak istiyorum" dese de, zaman ne gösterir bilinmez. Real Madrid, Barcelona, Ada kulüpleri, Alman 'dev'leri her zaman cazip olacak seçeneklerden biri olacaktır.

Ayrıca Donanrumma'nın kontratı Haziran 2018'de sona erecek. Milan'ın en geç bu sezon sonunda genç kaleci ile kontrat yenilemesi gerekecek. Yoksa??? 'Kaçan balık büyük olur' derler...

14 Kasım 2016 Pazartesi

NBA - Play off rekorları kırılır mı?

NBA, 2010'lu yıllardan sonra o kadar evrildi ki, neredeyse her hafta rekor kırılacak hale geldi. Triple double'lar havada uçuşurken, aynı gece oynanan maçlarda 30 sayı ve üzeri en az 5-6 basketbolcuyu görmek artık çok normal bir haber oluyor. İstatistiklerin tetiklediği rekabet duygusu yeni başarıların, yeni rekorların habercisi adeta. Bu durumdan en çok da basketbol severler karlı çıkıyor şüphesiz. 

İşin bir de play off ayağı var. Normal sezonun bitmesine daha çok var. Peki aşağıda alanlarında lider olan isimlerin play off rekorlarından sizce hangisi daha önce kırılır?

Michael Jordan - 63 - Bir maçta en fazla sayı
Magic Johnson - 24 - Bir maçta en fazla asist
Wilt Chamberlain - 41 - Bir maçta en fazla ribaunt
Hakeem Olajuwon - 10 - Bir maçta en fazla blok
Allen Iverson - 10 - Bir maçta en çok top çalma
James Harden - 13 - Bir maçta en çok top kaybı


Bulls - Celtics, 20 Nisan 1986
Lakers - Nuggets, 17 Kasım 1989

Houston - Warriors, 28 Mayıs 2015

Tahminlerim...

- Michael Jordan'ın 63 sayılık rekoru yakın zamanda kırılamaz. Bir ihtimal 2 yada 3 uzatmaya giden bir maç olursa belki...

- Magic Johnson ve 24 asist. Gerçekten inanılmaz. Normal sezon maçlarında dahi 16-17 sayısına ulaşan iki elin parmaklarını geçemiyorken 24'ü geçmek büyük marifet ister. 2 uzatma ile olabilir.

- Ribaunt demek, Chamberlain demek. O yüzden 41 ribaunta yaklaşacaklarını dahi düşünemiyorum. Kaldı ki bir takımın maç başı ribaunt ortalaması zaten 40 - 50 arası oluyor.

- Olajuwon'un 10 bloğu sanki en önce kırılabilecek bir rekor gibi görünüyor. Hali hazırda 5-6 rakamına normal sezonda ulaşabilen basketbolcular play off'larda kısır geçen bir maçta 10'u geçebilir sanki.

- 'The answer' Iverson'un 10 top çalması da yakın zamanda kırılabilecek rekorlardan birisi. Çok kolay değil ama çok da zor değil.

- Rekorlar arasındaki tek aktif basketbolcu olan Harden'ın top kaybetme rekoru için yine kendisinin bu alanda favori olduğunu düşünüyorum :)

SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR