27 Mart 2013 Çarşamba

Milli Hüzün...


Yazmayayım, zaten herkes yazar, yazacak da, birileri günah keçisi ilan edilecek diye düşündüm. 2 gün sonra hiçbir şey olmamış gibi yine herşeyi unuturuz, kendi ligimize döneriz pardon takımımıza döneriz diye de ekledim sonra… Ama baktım olmuyor, moral bozukluğu ile birşeyler karalayayım da rahatlayayım diye kalemi elime aldım…

..........

Bu saatten sonra ne desek boş.

“Önümüzdeki turnuvalara bakacağız” klişesini mi yazalım, teknik adamın mevcut düzende kadroya aldıklarını / almadıklarını mı eleştirelim?

Yoksa kadroya alıp da oynatmadıklarına mı? Yoksa teknik adamın yeterlilik düzeyini mi sorgulayalım?

Yok, yok en iyisi neden dünya sıralamasındaki yerimiz belli iken bu kadar yüksek hedeflerle yola çıktığımızdan başlayalım... Yoksa, saha içi beceriksizliğimizi mi masaya yatıralım?

Benim için en kötüsü ise tuttuğu takımın dışındaki takımlarda forma giyen futbolculara bol keseden sallayanlar, onların en ufak hataları üzerinden Milli takımı değerlendirme gafletinde bulunanlar, bence onlar dünyanın en komik ve aciz insanları...

Şu takımda, topu üçüncü bölgeye yani hücum bölgesine atacak, golcülere pozisyon hazırlayacak bir tek ARDA TURAN var, gerisi yalan. İlk yarı Alper, bu anlamda iyiydi ama nereye kadar? Koskoca ülke, - kendisi için en kritik maç öncesi, yani mutlaka gol yada goller atmamız gereken maç öncesinde - OFANSİF ORTA SAHA yetiştiremiyor yada hali hazırda olanları da Belediye antrenörü pardon Milli Takım antrenörü  göremiyorsa VAH BİZİM HALİMİZE...

Biz zaten Brezilya'yı hak etmedik, Olimpiyatları da hak etmedik. Zaten taç atışından gol yiyene Olimpiyat da verilmez, hiçbir şey verilmez...

Oysa futbolun çok basit kuralları vardı, Milli Takım yada kulüp takımları için de değişmez bir kuraldı bu :

Kendi sahandaki tüm maçları kazan, deplasmandaki maçlardan 2-3 beraberlik çıkar, yeter!

Peki bunu ne zaman yaptık? Yapmaya yaklaştık? Hep son anda bir yerlere dahil olduk, film başladı başlayacakken son bir hamle ile rica, minnet filme dahil olduk…

….......

Her maç; gerek içinde gerek de sonunda ayrı bir ders barındırır, hem teknik adama, hem futbolculara, hem de taraftarlara… Bundan sonrasında umarım Milli takımımız için herşeyin hayırlısı olur.


Acizane doktor reçetesi :

Önce haddimizi bileceğiz, yerimizi iyi tespit edip, gerçekçi hedefler belirleyeceğiz. İspanya, Almanya, Hollanda gibi takımlarla asla kendimizi bir tutmayacağız.

Ekol futbol oluşturma adına planlar yapacağız.

Takımlarında sık sık forma giyen ve takımına yararlı, formda isimleri Milli takıma çağıracağız.

Egolarından arınmış teknik adamlarla mesai yapacağız.

Gerekirse bizden hem kadro kalitesi olarak, hem ülke nüfusu olarak hem de ülke takımlarının Avrupa arenasındaki başarısının bizden az olduğu Karadağ, Belçika, Bosna Hersek ve Bulgaristan gibi ülkelerin Milli takımlarına verdikleri önem, deneyim ve yapılandırma çalışmaları incelenip benzer yöntemler geliştirilecek.

İçinde milli coşku kalmamış futbolculardan arındırılarak daha genç, daha dinamik ve başarıya aç futbolcular daha çok kadroda yer alacaklar.

..........
.......
....

Yazımı, dün Almanya’nın Kazakistan’ı 4-1 yendiği maç sonrası Löw’ün kendisine sorulan “Neden maça forvetsiz çıktınız?” sorusuna verdiği mükemmel cevap ile bitiriyorum :

"Gezmeye hep Mercedes'le gitmezsiniz, bazen Smart da yetiyor." (Sanırım bu cevap, Abdullah Avcı’nın neden Andorra maçında kadroya çağırdığı halde oynatmadığı / milli formaya ısındırma gayretinde bulundurmadığı Olcay Şahan, Kerim Frei için de düşünülebilir… )

twitter.com/serdarsozkesen

25 Mart 2013 Pazartesi

Futbolun Mizahi Yönü - 4

"Futbol, asla sadece futbol demek değildir" prensibiyle yola çıkalı 1,5 yıldan fazla zaman geçmiş... 

Amacım; futbolun maalesef çoğu zaman ön plana çıkardığı kavga, polemik, düşmanlık, kin ve nefret gibi duygularını kenara ittirip insanlara futbol sayesinde tebessüm ettiren, farklı konulara dikkat çektirip futbolu sadece skor için değil herşeyiyle sevmek ve sevdirmek için paylaşımlarıma devam ediyorum...

Futbolun Mizahi Yönü başlığı adı altında yaklaşık olarak 1,5 aydır devam ettirdiğim serinin dördüncüsü ile tekrar buradayım. Daha önceki 3 bölümümüzü kaçıranlar için :


Şimdiden iyi seyirler dilerim :))

Son 2 sezonda Mesut'un tek başına Xavi + İniesta'dan daha fazla asist yapması...

Ünlü futbolcuların çocukluk halleri...
Barcelona'nın hücumu ve savunması arasındaki bariz fark...


Real Madrid için geride olduğu maçlarda 4 dakika yetiyor, baksanıza :))
Zlatan ve 'lanetli' kariyeri :)
twitter.com/serdarsozkesen

21 Mart 2013 Perşembe

Bir yıldız daha kayıyor : Michael OWEN...


Yaşayan efsane diye bir tabir vardır ya, bu sözün belki tam karşılığı değil ama çok genç yaşlardaki büyük başarılarıyla bu tabirin yanına yazılacak bir isim : Michael Owen... 

Aynı jenerasyonda olduğumuzdan mıdır bilmem her zaman beğendiğim ve takipçisi olduğum elit futbolculardan biriydi benim için... Avrupa Futbolu'nu takip etmeye başladığım 1995'li yıllardaki idol oyuncuların en başında geliyordu. Henüz 18 yaşında sırtına geçirdiği Liverpool formasıyla muhteşem kariyerinin ilk merdivenini çıktığı zamanları hala hatırlıyorum... 8 başarılı sezonun ardından, Ada'yı terk edip Real Madrid formasını giydiğinde de tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştı, her ne kadar İngilizleri deyim yerindeyse, ağlatsa da...
Michael Owen, İngiltere'de 100 gol barajına en genç yaşta ulaşan futbolcu olma onurunu da hala devam ettirmekte. 23 yaşını 4 ay 12 gün geçtiğinde 100. golünü atmıştı bile...
Uzun uzadıya kariyerini yazacak değilim, zaten kariyerini aşağıda kendimce derlediğim tablolarda net bir şekilde görmeniz mümkün... Sezon sonu futbolu bırakacağını açıklaması ile beraber böylesine efsane bir oyuncunun bu kararı vermesindeki en büyük sebebin sıkça sakatlanması olduğu gerçeğini sanırım herkes biliyor. Aşağıdaki istatistiklerden de anlaşılacağı gibi eğer Owen, Liverpool'dan hiç ayrılmasaydı, şimdilerde İngiltere Futbolu'nun 1 numaralı ismi bile olabileceği gerçeği de açıkça görülebiliyor...


İstatistiki verilere ek olarak bir de Michael Owen'n 2001 FİFA Ballon d'Or ödülünü de aldığını ekleyelim. Kaldı ki o sezon rakipleri arasında Raul, Kahn, Beckham, Totti, Figo, Rivaldo, Shevchenko, Henry ve Zidane gibi dünya çapında yıldızlar vardı...

Yazımızı son olarak Michael Owen'ın unutulmaz performanslarından bir kaç tanesi ile bitirelim...

İyi seyirler :)

                               1998 Dünya Kupası İngiltere - Arjantin                            


2001 FA Cup Liverpool - Arsenal

                         2002 Dünya Kupası Grup Eleme Almanya - İngiltere

                                Nisan 2005 Real Madrid - Barcelona

                             Ekim 2009 Man. Unıted - Man. City dk 90+6

twitter.com/serdarsozkesen

19 Mart 2013 Salı

Geçmişini Arayanlar : Kaka ve Torres...


Her yıldız futbolcunun inişli çıkışlı zamanları olmuştur. Önemli olan futbolcu için, bu iniş çıkış zamanlarındaki sayısal farklara bağlı performans düşüklüğünün çok fazla olmaması. Zira bu fark fazla olduğunda çok dikkat çekmekte ve futbolcunun popülerliği, değeri gibi unsurlar da beraberinde bir hayli azalmakta.

Bu girişteki tanıma sanırım en iyi şekilde, son yıllarda Kaka ve Torres 'cuk' diye oturuyor...

Kaka'nın Milan'da geçirdiği muhteşem 6 sezonun ardından İspanyol devi Real Madrid forması altında geçirdiği 3,5 sezonluk vasat performansı sonucunda kulüpten satılışı bile gündeme gelmişti...

Milan'daki muazzam futbolu ve golleri ile o zamanlar dünyanın en iyi 3 futbolcusundan biri olarak kabul edilen Brezilya'lı hücum oyuncusu, Galacticos'a gittiği ilk yıldan itibaren İtalya günlerini aratacak bir performans sergileyerek çoğu zaman Mourinho'nun ilk 11 oyuncusu olarak düşünmediği ve yedek kulübesine mahkum ettiği bir futbolcu olarak hafızalardaki yerini aldı...


Torres ise A.Madrid forması ile fazlasıyla dikkat çeken performansı sonrası Ada yolunu tutup Liverpool taraftarı önünde sergilediği 3,5 sezondaki süper istatistiklerinin ardından bir diğer İngiliz büyüğü Chelsea ile geçirdiği 2 sezonda geçmiş performansının yarısına dahi ulaşamayarak tam anlamıyla hayal kırıklığı yarattı...

Torres, her ne kadar bu sezon 7 farklı kupada da gol atmayı başaran tek futbolcu ünvanını da alsa genel anlamdaki kötü performansıyla (attığı gol sayısıyla) ne Chelsea taraftarını memnun edebildi ne de tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği oyuncular listesinde kendine yer bulabildi...



















twitter.com/serdarsozkesen

14 Mart 2013 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalleri (1995-2014)


Kulüpler düzeyinde futbolun en yüksek zirvesidir Şampiyonlar Ligi... Bir futbol aşığı olarak bendeki görüntüsü, Dünya Kupası'ndan bile üstündür, orası ayrı bir konu :)

Bir Şampiyonlar Ligi müdavimi olan Galatasaray'ın, Schalke önünde bir bütün olarak mükemmele yakın bir performans göstererek alnının akı ile çeyrek finale kalmasının ardından, sevincimiz de bir kat daha arttı. Ülke olarak toplamda 3.kez çeyrek final görme başarısı gösteren Fatih Terim ve aslanlarına kocaman TEBRİKLER...

                                        ***

1992-93 sezonu ile beraber başlayan Şampiyonlar Ligi organizasyonunda çeyrek final ve sonrası ilk olarak 1994-95 sezonunda başladı. Daha önceki 2 sezonun bir tanesinde sadece iki grup vardı ve grup birincileri direkt olarak final oynamış, diğerinde de iki grubun ilk iki sırasını alan takımlar yarı final oynayıp, kupaya ulaşmışlardı...

1994-95 sezonundan günümüze, yani 2013-14 sezonuna kadar olan 20 Şampiyonlar Ligi sezonunda son 8 arasına adını yazdırmayı başaran, yani çeyrek final gören takımları incelediğimizde, İspanyol ve İngiliz takımlarının üstünlüğü göze çarpıyor. 94-95 ve 95-96 sezonlarında çeyrek finalde tek İngiliz takımı bile yer almazken, takiben oynanan 16 sezonun tamamında en az bir İngiliz takımı çeyrek final yüzü gördü. Hatta 2007-2008 ve 2008-2009 sezonlarında son 8'e kalan takımların 4'ü İngiliz takımlarından oluşuyordu. İspanyollar ise 1999 - 2003 yılları arasındaki 4 organizasyonun tamamında çeyrek finale 3'er takım çıkartarak muazzam bir başarı sergilemişlerdi...




Tabloların tamamını nacizane kendim hazırladım. Tabloları tıklayıp büyütebilirsiniz.

ve şimdi tam 16 sezon sonra ilk defa bir İngiliz takımı bile olmadan Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final maçlarına tanık olacağız. Neresinden bakarsanız bakın, bu Şampiyonlar Ligi tarihi için büyük bir istatistiktir. Yıllardır bu dev organizasyona büyük damga vuran İngilizler için tam anlamıyla bir 'şok'... Yani bir anlamda onlar için GAME OVER... Geçen sezon çeyrek finale kalan tek İngiliz takımı olan Chelsea ile bu kupayı kazanan İngilizler için yapacak tek şey, önümüzdeki sezon için planlar yapmak... 

Çeyrek final ve sonrasının ilk olarak oynandığı 1994-95 sezonundan bu yana toplam 20 sezonda son 8 takım arasına katılmayı başaran takımları incelediğimizde ise bu kulvarda en başarılı takımların toplamda 13 çeyrek final ile Bayern Münih ve Manchester Unıted olduğunu görüyoruz. Bu iki 'dev'i, 12'şer çeyrek final ile Real Madrid ve Barcelona izlerken, 8 kez de Juventus bu başarıya ulaştı... 

Sözkonusu 19 sezondaki çeyrek finale kalan takımları bir de ülkeleri ile incelediğimizde, toplamda 36 kez İspanyol ve 34 kez de İngiliz takımlarının çeyrek final oynadığını gözlemlemekteyiz. Bu şüphesiz bu sezon (2012-2013) hiçbir İngiliz takımını çeyrek finalde göremeyince değerli bir istatistik olarak karşımıza çıkıyor. Bu kulvarda diğer ülkelere baktığımızda ise, İtalyanlar 25 kez, Almanlar ise 23 kez çeyrek final yüzü gören ülkeler olarak öne çıkmış... Tabii Almanların toplam 23 çeyrek finalinin 13'ünü Bayern Münih'in görmesi de fazlasıyla dikkat çekiyor


İspanyolların 36 rakamı ile ülkeler bazında en çok çeyrek final gören ülke olmasındaki en büyük pay, hiç şüphesiz toplamda 24 kez bu başarıya mazhar olan Real Madrid ve Barcelona (Ülke başarısının %67'si)... İngilizlerin 34 çeyrek finalinin açılımına baktığımızda ise, listenin en başında 13 çeyrek final ile MANU yer alırken, Chelsea 8, Arsenal 6 ve Liverpool da 5 kez bu onuru yaşayan takımlar oldular...

Uzun lafın kısası, Şampiyonlar Ligi'nde bu sezon çeyrek final ve sonrasında hep birşeyler eksik olacak. İngilizlerin göze hoş gelen futbollarından mahrum olarak tamamlayacağız sezonu... Şampiyonlar Ligi Finali'nin de Wembley Stadı'nda oynanacağını düşündüğümüzde İngilizlerin acısı sanırım bir kat daha artıyordur...

Bu sezonun çeyrek finale kalan takımlarını genel hatlarıyla incelediğimizde ise, tamamının ülkelerinin en iyi kadro alternatiflerinin olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. İsterseniz tekrar bakın : Bayern Münih, Dortmund, Real Madrid, Barcelona, Galatasaray, Juventus, PSG ve Malaga...

İlk başta temsilcimiz Galatasaray'a sonsuz başarılar dilerim. Kalan 7 maç sonucunda hangi takımın kupayı kazanacağını kestirmek ise her zamanki gibi yine çok zor olacak... O yüzden sonuna kadar bu heyecanın tadına varmak lazım...

(Yazı, 24.11.2014'te 2013 - 2014 sezonu bilgileri de eklenerek güncellenmiştir...)


twitter.com/serdarsozkesen

7 Mart 2013 Perşembe

Futbolun Mizahi Yönü -3

Futbolun özellikle ülkemizde hakemler üzerinden fazlasıyla konuşulduğunu ve değerlendirildiğini gördükçe insanın çoğu zaman "Off, yeter, hep aynı konular, bıktık artık" deyip dikkatini başka şeylere veresi geliyor...

Sizler de benim gibi düşünüyorsanız, doğru yerdesiniz. Futbolun sadece futboldan ibaret olmadığı ve MİZAHİ yönünün de aslında var olduğunu ve bunları da paylaştıkça insanların futbola bakış açısının dahi biraz değiştiğini bundan önceki 2 paylaşımım da net bir şekilde gözlemlemiştim...

Futbolun Mizahi Yönü ve Futbolun Mizahi Yönü -2 ile bir hayli beğeni topladığımız ve devamının da geleceğini yine buradan müjdelediğim serinin 3.sü ile karşınızdayım...

Umarım beğenirsiniz...

Ronaldo'nun Facebook profilinin kapak resmi...

Herkesin bir beklentisi var doğal olarak :)
Geçen senenin Barcelona kadrosundan 'ibretlik' bir kare :)
Yorumsuz :)
Yönetim, uyuma. Futbolcularının sahasına sahip çık :)

twitter.com/serdarsozkesen

5 Mart 2013 Salı

İTİRAZIM VAR!!!

Maçları pozisyonlara göre yorumlamak, futbolu en basit şekliyle görmektir. Pozisyonlara gereğinden fazla takılırsanız sadece görmek istediklerinizi görürsünüz, duymak istediğinizi duyarsınız... Gece yatarken rüyalarınızda hala, 'o' pozisyonları görür, kafayı yersiniz...

Hakemleri, her maçtan sonra tek tek pozisyonları saatlerce ileri geri alıp değerlendirerek asmadık mı? Her takımın yöneticileri puan kaybettikleri maçlardan sonra x, y, z hakemi hakkında ileri geri konuşup, hakkında çarşaf çarşaf bildiri yayınlattırıp düdük asmalarını istemedi mi? Eee, sonra ne oldu? Buyurun işte MHK, koskoca derbiyi, ligin ikincisi ile üçüncüsü arasındaki maçı yönetecek hakem bulamadı ve görünen manzara da ortada...
Yok, o hakem penaltımızı vermedi, yok ofsaytı görmedi, yok kırmızı kartı vermekten korktu vb... Sanki hiç Avrupa'daki maçlarda hakem hatası olmuyor... Daha en son örneğini Şampiyonlar Ligi gibi dev bir platformda yaşamadık mı? 

Milan - Barcelona maçında, Milan'ın attığı ilk golde Zapata'nın eline açık şekilde top değmiş ve Boateng'in önüne düşmüş ve şutunda da gol olmuştu. O dakikaya kadar (55.dakika) 0-0 giden maç, şaibeli golle 1-0 olmuş, maçın seyri değişmemiş miydi? Arsenal - Bayern Münih maçında maç 2-0 iken Arsenal'li oyuncunun kaleye şutunda top net bir şekilde kendi oyuncusuna çarpıp auta gittiği halde hakem korneri verdi ve gelen orta sonrası Podolski golü attı. Yani bu hatalar ne ilk ne de son kez olacak...

E tabi, bizim ligimiz çok kaliteli bir lig, derbi maçlarımızı dünyanın her yerinden birçok ülke kanalı canlı yayınlıyor, marka değeri çok yüksek majör bir ligiz ve bu hakemler bize yakışmıyor. Peki siz yöneticiler, yorumcular ve gözünü sadece kendi takımı ve kazanacağı 3 puanı ilgilendiren siz taraftarlar, SİZ KENDİNİZİ BULUNDUĞUNUZ YERE YAKIŞTIRABİLİYOR MUSUNUZ?

Böyle yorumculara, böyle yöneticilere ve böyle taraftar profillerine; geçen günlerde hayatını yitiren Müslüm Gürses'in bir şarkısında dediği gibi İTİRAZIM VAR!!! Sizlerin de itirazı olsun...

twitter.com/serdarsozkesen

4 Mart 2013 Pazartesi

Son İnönü Derbisi : Beşiktaş - Fenerbahçe...

G.Saray'ın Eskişehir deplasmanında sezonun en kötü futbolunu oynayarak 2 puan kaybetmesinin ardından, Fenerbahçe'nin Beşiktaş deplasmanında kazanacağını tahmin ediyordu herkes. En başta da açıkçası BEN...

Kadro yetersizliği, sakatların durumu, İnönü'de Anadolu takımlarına dahi kurulamayan üstünlük ve F.Bahçe'nin yavaş yavaş oturan takım kimliği ve rakibine oranla daha geniş rotasyonlu kadrosu ve hele bir de İnönü şansı ibre F.Bahçe'de diyordu bizlere...


Hem Beşiktaş bu maçı kazansa dahi, dar rotasyonlu kadrosu ile şampiyonluğu kovalamasının ne kadar zor olduğu herkes biliyordu. F.Bahçe'nin kazanması çok daha iyi olurdu. Hem LİG TV rahat ederdi, puan farkı azalırdı ve zaten FB - GS maçı da vardı ve ligin sonuna kadar yarış bir şekilde devam ederdi. Rating tavana vururdu falan filan...

Ama ne oldu? Maça süper başlayan F.Bahçe, ilk yarının sonlarından itibaren garip bir şekilde oyundan düştü ve ikinci yarı ile beraber de büyük bölümde oyunun inisiyatifini coşkulu taraftarı ile maça sımsıkı sarılan Beşiktaş'a verdi... Aykut Hoca'nın da özellikle 2-2'den sonra maça hiçbir şekilde müdahale etmemesi, hatta müdahalelerini maçın beraberlikle bitmesi yönünde yaptığını da M.Topal, M.Topuz ve Caner değişikliklerinden anlayabiliyoruz..

Samet hoca ise yedek kulübesinden ilk olarak sahaya sürdüğü genç ve tecrübesiz Emre Özkan değişikliği ile iyi bir iş yapıyordu. Lakin Emre, 2 kritik pozisyonda 2 kritik müdahale ile takımını rahatlatıyordu. Oğuzhan'ın girişiyle ve özellikle 2.yarıda "Büyük maçlarda da kendini göstermeli" denilen Fernandes'in muazzam futbolu ile Beşiktaş oyuna hükmetti... Her zamanki gibi golü bulup hemen yedi ama pes etmedi...

F.Bahçe savruk şekilde son dakikalarda tehlike yaratmak isterken Semih ve Stoch'un yedek kulübesinde oturması inanılır gibi değildi. Olcay'ın son dakikadaki golü, Beşiktaş'ın 'son derbi'leri sevdiğini de kanıtlıyordu. Daha önce efsane stat Ali Sami Yen'deki son derbide de G.Saray'ı mağlup etmişlerdi... Şu maçta bir Almeida olsa, bu dağınık Fener savunması karşısında 1 değil 2 gol atardı... Alex de Souza takımda kalsa ve şu maçta oynasa Fener bu maçta en az 4 atardı... Çünkü böylesine bir Beşiktaş'ı Alex bile görmemişti...


Hakemleri bu platformda her zaman geri planda tuttuğumu beni tanıyanlar bilir. Çünkü sap döner, gelir ve siz bulur. Yani her hakemin çeşitli zamanlarda her takıma yaptıkları hatalar herkesçe malum. Beşiktaş ta bu anlamda sezon başından beri birçok maçta yanlış kararlar yüzünden puanlar kaybetmiştir, aynen G.Saray gibi, F.Bahçe gibi... Ama bu maçtan sonra dikkat edin, doğal olarak tüm F.Bahçeliler ve medya, herşeyiyle hakemi yerden yere vurdular...

Neden? Çünkü F.Bahçe hakem kurbanı oldu ve şampiyonluğu büyük ölçüde kayboldu... LİG TV, şimdi yandı. FB - GS maçı da belki ilaç olamayacak. Ligin marka değeri düştü :) Zaten Beşiktaş, bu kadro ve fikstürle şampiyon olamayacak, Fener kazansa iyiydi diyenler şimdi kara kara düşünüyor... Halbuki hakem ilk derbisine çıkmış ve bu kadar hata da çok normal... Sanki diğer hiçbir derbide hakemler hata yapmamış gibi, hiçbir ofsayt bayrağı daha önce hatalı kalkmamış gibi... Bu kadar büyütecek durum yok beyler...

Aykut Hoca'nın yaptığı değişikliklere bakın, takımı geri çekmesini konuşun, Beşiktaş'ın 3 gol atarak özellikle 2.yarıdaki özverili futbolunu ve taraftarının inanılmaz desteğini de ayrıntılara hapsetmeyin, baş satırlara alın... Bir takımın galibiyeti bu kadar göz ardı edilemez... Evet sezon sonunda Beşiktaş şampiyon olamayacak ama bu kadro ile FEDA anlayışı ile 24.hafta sonunda F.Bahçe'ye nazaran 2 mağlubiyet daha az alması ve lider G.Saray'ın sadece 5 puan gerisinde olması büyük bir başarıdır...

twitter.com/serdarsozkesen

SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR