İyi ki seni izlemişiz, futbola doyarak...
İyi ki seni tanımışız, insanlığını, saha içindeki adamlığını...
Total futbolun öncü temsilcisi, çift yönlü ortasahaların lideri...
Efsane kelimesinin şüphe götürmeyecek derecede 'içi tam dolmuş' hali...
Messi gibi bir futbolcunun ortaya çıkış sebeplerinden...
Yaşattığın her duygu için teşekkürler Xavi Hernandez...
Aldığın her kupa sana helal olsun...
22 Mayıs 2015 Cuma
14 Mayıs 2015 Perşembe
Arşivimden Çıkanlar
Bu altın jenerasyonu unutturmama ve gençlere de örnek olması açısından onların birkaç fotoğrafını paylaşıp geçmişe bir gidelim diyorum. Birkaç teknik adamı da ekledim bu arada. Belki beğenirsiniz, belki anılarız depreşir. O zaman başlayalım hemen...
![]() |
Paolo Maldini & Roberto Baggio 1996 |
![]() |
Jens Lehmann & Oliver Bierhoff - Milan 1998 |
![]() |
Mario Basler & Stefan Effenberg - 1998 Bayern Münih |
![]() |
Zidane & Cannavaro 2006 Dünya Kupası |
![]() |
Beckham orta Nistelrooy goolll |
![]() |
İniesta & Guardiola - Sene en az 95-96 |
![]() |
Amuneke & Seedorf & Guardiola - El Clasico 1997 |
![]() |
Diego Maradona & Genç Maldini 1990 |
![]() |
Souness & Sir Alex Ferguson |
![]() |
Arsene Wenger & Jurgen Klinsmann - Monaco 1994 |
![]() |
Roberto Mancini & Ronaldo 1997 |
![]() |
Riquelme & Tevez - Boca Juniors |
![]() |
Desailly & Vieira - Milan 1996 |
![]() |
Solskjaer & Veron & Keane - Manchester Unıted 2002 |
![]() |
Buffon & Baggio 2003 |
![]() |
Maldini & Genç Ronaldo 2007 |
Etiketler:
Baggio,
Brezilyalı Ronaldo,
Buffon,
Dünyanın en iyi futbolcuları,
Effenberg,
European Football,
Futbol arşiv,
Galeri,
Kahn,
Maldini,
Maradona,
Nistelrooy,
Ronaldo,
Seedorf,
Shevchenko,
Wenger,
Zidane
8 Mayıs 2015 Cuma
Mourinho ve Diğer İngilizler

Peki Jose Mourinho'nun derbi performansları nasıl? İngiltere'de 'derbi' kavramı biraz farklıdır. 'Premier Lig'de kalburüstü takımlar kimdir?' diye sorulduğunda akla 6 takım gelir : Chelsea, Manchester Unıted, Manchester City, Arsenal, Liverpool ve Tottenham. "Peki Mourinho, Ada'daki 5 sezonunda bu takımlarla ligde yaptığı toplam 50 maçta nasıl bir performans gösterdi?" Tahmin edebilir misiniz? Sonuç kimleri şaşırtacak bilmiyorum...
Chelsea - Arsenal...
Tamamında Mourinho - Wenger mücadeleleri. 5 sezonda toplam 10 lig maçı ve sonuç; Chelsea lehine 4 galibiyet, 6 beraberlik ve 30 puan üzerinden 18. Yani Arsene Wenger, Mourinho'yu hiçbir zaman ligde yenemedi. Bir anlamda Mou, Wenger'in Arsenal'i karşısında psikolojik üstünlüğü de fazlasıyla ele geçirmiş durumda. Wenger, 'ne yapsam yenemiyorum' düşüncesine saplanmış durumda...
Chelsea - Manchester Unıted...
10 maç; 5 galibiyet, 4 beraberlik ve sadece 1 mağlubiyet. Toplamda alınan 19 puan. Mourinho tek yenilgisini ise 2005-2006 sezonunda Cristiano Ronaldo'nun asist yaptığı maçta Fletcher'ın tek golüyle 1-0 ile aldı. Bu mağlubiyetten önce Chelsea, Mou yönetiminde ligde 40 maçlık yenilmezlik serisi yakalamıştı. Sir Alex Ferguson, Mourinho karşısında 3 sezon rakip olarak çıktığı 6 lig maçında sadece bir kez kazanabildi...
Chelsea - Tottenham...
Mourinho'yu en çok yenen takım, kendisi gibi Londra merkezli Tottenham. Bir tanesini bu sezon oynanan ve efsane bir skorla 5-3 ile kaybeden Jose, diğer yenilgisini de 2006-2007 sezonunda 2-1 ile aldı. 10 lig maçında, Tottenham karşısında 6 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet alarak rakibi karşısında toplamda 20 puan kazandı.
Chelsea - Manchester City
M.City, şüphesiz en çok Mourinho'nun Chelsea'sinden çekti. Jose'nin teknik adam olduğu 5 sezonda Chelsea, M.City karşısında 10 maçta 6 galibiyet, 3 beraberlik ve sadece 1 yenilgi yüzü gördü. Toplamda alınan 21 puan muazzam bir istatistik. Alınan tek mağlubiyette ise Howard Webb ve Anelka'nın imzası vardı. 2004 yılında Mourinho'nun ilk sezonunda rakibini penaltı golü ile yenen City, (aynı zamanda o sezon Chelsea'nin tek mağlubiyetiydi) o zamandan beri Jose'nin takımını alt edemiyor.
Chelsea - Liverpool...
Mourinho'nun belki de Ada'da en üstün olduğu takım Liverpool. 10 maçta 8 galibiyet, 1 beraberlik ve 2006-2007 sezonunda Dirk Kuyt ve Jermaine Pennant'ın golleriyle 2-0 yenildiği tek karşılaşma. Toplamda 5 sezonda alınan tam 25 puan. Mourinho, resmen tecavüz etmiş kırmızılara. Hele bir de Liverpool'un ilk Premier Lig Şampiyonluğu'na (1992'de kuruldu) en çok yaklaştığı sezon yani geçen sene ligde iddiası olmamasına rağmen hem de Anfield Road'da Gerrard'ın ayağının kaydığı pozisyonda Demba Ba ile bulduğu kritik gol sonrası şampiyonluğu M.City'ye verdikleri maç hala en unutulmaz maçlar arasında hafızalardaki yerini koruyor.
Belki sivri dilli birisi, belki takımını sıkıcı futbol oynatmakla fazlasıyla eleştiriliyor ama o bir deha ve fazlasıyla zeki. Porto ve İnter'de elde ettiği Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu başarısını ne Real Madrid'de ne de Chelsea ile yakalayamadı ama o kupayı Ada'ya getirmeden Chelsea'dan ayrılacağını sanmıyorum. Chelsea onun adeta ikinci vatanı ve artık onun için Premier Lig Şampiyonluğu sıradanlaştı. Barcelona, Real Madrid ve Bayern Münih'in son yıllarda forse ettiği 1 numaralı kupa birgün Di Matteo'nun elinde olduğu gibi Mourinho'nun da ellerinde değer kazanır düşüncesindeyim. Tabii Messi ve Ronaldo izin verirlerse...
5 Mayıs 2015 Salı
No 'Ego', 'Yes' Ronaldo
Biz 'ego'suz futbolcuları daha çok severiz. Tamam çok yetenekli olabilirsin, hatta dünyanın en tanınmış futbolcusu da olabilirsin ama ego değerlerin, kibir parametren yüksek ise taraftarın gönlünde samimiyetsiz, taraftarın 'tartı'sında hep eksik kalırsın...
Cristiano Ronaldo... Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından sadece biri. Biz ona kısaca 'makina' diyoruz ama o saha dışında da oldukça yardımsever, oldukça bizden biri ve samimi...
Son olarak Real Madrid'in Juventus ile oynayacağı tarihi Şampiyonlar Ligi yarı finali ilk maçı öncesi Torino'daki bir hayranının ricasını kırmayıp ona sarılışı gerçekten de fazlasıyla doğal ve tam da 'ego'larından arınmış örnek bir futbolcunun yapması gereken davranış...
Evet Juventus - Real Madrid maçı da geçecek, sonucu ne olursa olsun zamanla unutulacak ama bir taraftar bu anı hiçbir zaman unutmayacak. Her izlediğinde ya da hatırladığında yine gözleri dolacak. Bir insanı mutlu etmek dünyanın en keyifli işi olsa gerek...
Alkışlar 'makina'ya...
Cristiano Ronaldo... Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından sadece biri. Biz ona kısaca 'makina' diyoruz ama o saha dışında da oldukça yardımsever, oldukça bizden biri ve samimi...
Son olarak Real Madrid'in Juventus ile oynayacağı tarihi Şampiyonlar Ligi yarı finali ilk maçı öncesi Torino'daki bir hayranının ricasını kırmayıp ona sarılışı gerçekten de fazlasıyla doğal ve tam da 'ego'larından arınmış örnek bir futbolcunun yapması gereken davranış...
Evet Juventus - Real Madrid maçı da geçecek, sonucu ne olursa olsun zamanla unutulacak ama bir taraftar bu anı hiçbir zaman unutmayacak. Her izlediğinde ya da hatırladığında yine gözleri dolacak. Bir insanı mutlu etmek dünyanın en keyifli işi olsa gerek...
Alkışlar 'makina'ya...
Luca Toni & Di Natale
Luca Toni & Antonio Di Natale...
İki İtalyan golcü, ilerlemiş yaşlarına rağmen attıkları gollerle gençlere taş çıkartmaya devam ederlerken, nasıl golcü olunur? nasıl gol atılır? nasıl bir takım dipten çıkartılır? derslerini de ücretsiz olarak futbolseverlerin hizmetlerine sunuyorlar. Belki aman aman teknikleri ve gösterişleri yok ama golün kokusunu en iyi onlar alıyor. İkisinin de yaşları 37'yi çoktan aştı. Pirlo'dan 2 yaş büyükler, Totti'den ise 1 yaş küçükler ama golleri hala akıl dolu, hala ayak ve kafalarının burun delikleri çok iyi koku alıyor, büyük - küçük takım demeden tabelayı sürekli değiştiriyorlar ve CV'lerindeki "Attığı gol sayısı" satırını doldurmaya devam ediyorlar.
Luca Toni, bir halı saha maçında keşfedilip, Modena formasıyla başladığı aktif futbol hayatına tam 11 Serie A takımı sığdıran 1,96'lık 'kule' en büyük patlamayı yaptığı Fiorentina formasıyla 2 sezonda attığı 47 golden sonra Alman devi Bayern Münih'le anlaştı, hem de panzerlerin UEFA Kupası'na katıldığını bile bile. Amacı kendisini yurtdışında ispatlamaktı ve bunu da layıkıyla başardı. 2,5 sezon boyunca Münih ekibinde attığı 51 golle kulüp tarihinin en kısa zamanda en çok gol atan futbolcusu oldu. Toni, aynı zamanda İtalya'da hangi takımın formasını giyerse giysin hep standartların üzerinde gol attı, takımını tek başına taşıdı. Serie A'da 1959'dan günümüze kadar 30 gol atan bir gol kralının çıkmadığı bir ortamda 2005 - 2006 sezonunu attığı 31 golle tamamlayarak gol krallığı mertebesine de ulaştı. Attığı toplam 148 golle Serie A tarihinin en çok gol atan 26., aktif futbolcular arasında ise 4. sırada. Son olarak Verona forması giyen Toni, 3 yıl kariyerini Çizme dışında geçirmese (yarım sezon BAE'de oynadı) bu sayı 200'lerde olurdu kesinlikle.
Di Natale ise futbola ilk adımını attığı Empoli formasını 7 sezon giydikten sonra 2004 yazında neredeyse bütünleştiği Udinese'ye geldikten sonra 11 sezon aralıksız oynadı ve sezon başına ortalama 35 maçın üstünde forma giydi, profesyonelce yaşadı, çok az sakatlandı. Udinese kulüp tarihinin belki de gelmiş geçmiş en iyi golcüsü oluverdi. 2010 ve 2011 yıllarında Serie A gol krallığını kimselere vermedi. Belki çizmede şampiyonluğa oynayan takımların birinde oynayabilseydi, o şans ona verilseydi Avrupa'da da büyük işler başarabilirdi. O Udinese için varını yoğunu ortaya koydu, ilk 11'in vazgeçilmez tek adamı oldu. Roberto Baggio, Gabriel Batistuta, Alessandro Del Piero gibi isimleri geride bırakarak, Serie A tarihinde en çok gol atan futbolcular sıralamasında toplamda attığı 206 golle 5.sıradaki Jose Altafini'nin sadece 9 gol gerisinde 6.sırada. Aktif futbolcular arasında ise 241 gol atan Totti'nin ardından 2.sırada.
Kariyerleri boyunca Di Natale 3, Toni ise sadece 1 kırmızı kart görerek CV'lerinin ne kadar da "temiz ve pak" olduklarını da ispatladılar. Del Piero, İnzaghi, Vieri, Totti, Gilardino gibi elit forvetlerin arasında zaman zaman İtalya A Milli Takımında da şans bulan ikili, 2008 Avrupa Şampiyonası ve 2010 Dünya Kupası'nda beraber oynadılar. Toni aynı zamanda 2006 Dünya Kupası Şampiyonluğu'na attığı 2 golle katkı verdi...
İkisi de çok sevildi. İkisi de her futbolseverin "efsane" statüsüne koyacakları golcülerden oluverdi. Böylesine emektar ve vefalı delikanlılar bir daha gelir mi? Bence zor. Belki 1 sezon daha oynayıp futbolu bırakacaklar ama istatistikler asla onları unutmamıza izin vermeyecek. Unutursak ne olalım...
Diyelim ki unuttuk, Toni'nin gol attıktan sonra eliyle kulakları hizasında yaptığı kendine has kutlaması ya da Di Natale'nin iki kolunu yana salarak yaşadığı gol sevinci zaten unutulmaz. İyi ki varsınız veteranlar...
İki İtalyan golcü, ilerlemiş yaşlarına rağmen attıkları gollerle gençlere taş çıkartmaya devam ederlerken, nasıl golcü olunur? nasıl gol atılır? nasıl bir takım dipten çıkartılır? derslerini de ücretsiz olarak futbolseverlerin hizmetlerine sunuyorlar. Belki aman aman teknikleri ve gösterişleri yok ama golün kokusunu en iyi onlar alıyor. İkisinin de yaşları 37'yi çoktan aştı. Pirlo'dan 2 yaş büyükler, Totti'den ise 1 yaş küçükler ama golleri hala akıl dolu, hala ayak ve kafalarının burun delikleri çok iyi koku alıyor, büyük - küçük takım demeden tabelayı sürekli değiştiriyorlar ve CV'lerindeki "Attığı gol sayısı" satırını doldurmaya devam ediyorlar.
Luca Toni, bir halı saha maçında keşfedilip, Modena formasıyla başladığı aktif futbol hayatına tam 11 Serie A takımı sığdıran 1,96'lık 'kule' en büyük patlamayı yaptığı Fiorentina formasıyla 2 sezonda attığı 47 golden sonra Alman devi Bayern Münih'le anlaştı, hem de panzerlerin UEFA Kupası'na katıldığını bile bile. Amacı kendisini yurtdışında ispatlamaktı ve bunu da layıkıyla başardı. 2,5 sezon boyunca Münih ekibinde attığı 51 golle kulüp tarihinin en kısa zamanda en çok gol atan futbolcusu oldu. Toni, aynı zamanda İtalya'da hangi takımın formasını giyerse giysin hep standartların üzerinde gol attı, takımını tek başına taşıdı. Serie A'da 1959'dan günümüze kadar 30 gol atan bir gol kralının çıkmadığı bir ortamda 2005 - 2006 sezonunu attığı 31 golle tamamlayarak gol krallığı mertebesine de ulaştı. Attığı toplam 148 golle Serie A tarihinin en çok gol atan 26., aktif futbolcular arasında ise 4. sırada. Son olarak Verona forması giyen Toni, 3 yıl kariyerini Çizme dışında geçirmese (yarım sezon BAE'de oynadı) bu sayı 200'lerde olurdu kesinlikle.
Di Natale ise futbola ilk adımını attığı Empoli formasını 7 sezon giydikten sonra 2004 yazında neredeyse bütünleştiği Udinese'ye geldikten sonra 11 sezon aralıksız oynadı ve sezon başına ortalama 35 maçın üstünde forma giydi, profesyonelce yaşadı, çok az sakatlandı. Udinese kulüp tarihinin belki de gelmiş geçmiş en iyi golcüsü oluverdi. 2010 ve 2011 yıllarında Serie A gol krallığını kimselere vermedi. Belki çizmede şampiyonluğa oynayan takımların birinde oynayabilseydi, o şans ona verilseydi Avrupa'da da büyük işler başarabilirdi. O Udinese için varını yoğunu ortaya koydu, ilk 11'in vazgeçilmez tek adamı oldu. Roberto Baggio, Gabriel Batistuta, Alessandro Del Piero gibi isimleri geride bırakarak, Serie A tarihinde en çok gol atan futbolcular sıralamasında toplamda attığı 206 golle 5.sıradaki Jose Altafini'nin sadece 9 gol gerisinde 6.sırada. Aktif futbolcular arasında ise 241 gol atan Totti'nin ardından 2.sırada.
Kariyerleri boyunca Di Natale 3, Toni ise sadece 1 kırmızı kart görerek CV'lerinin ne kadar da "temiz ve pak" olduklarını da ispatladılar. Del Piero, İnzaghi, Vieri, Totti, Gilardino gibi elit forvetlerin arasında zaman zaman İtalya A Milli Takımında da şans bulan ikili, 2008 Avrupa Şampiyonası ve 2010 Dünya Kupası'nda beraber oynadılar. Toni aynı zamanda 2006 Dünya Kupası Şampiyonluğu'na attığı 2 golle katkı verdi...
İkisi de çok sevildi. İkisi de her futbolseverin "efsane" statüsüne koyacakları golcülerden oluverdi. Böylesine emektar ve vefalı delikanlılar bir daha gelir mi? Bence zor. Belki 1 sezon daha oynayıp futbolu bırakacaklar ama istatistikler asla onları unutmamıza izin vermeyecek. Unutursak ne olalım...
Diyelim ki unuttuk, Toni'nin gol attıktan sonra eliyle kulakları hizasında yaptığı kendine has kutlaması ya da Di Natale'nin iki kolunu yana salarak yaşadığı gol sevinci zaten unutulmaz. İyi ki varsınız veteranlar...
28 Nisan 2015 Salı
Final Four Yolu!!
"Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözüne ne kadar inanırsınız bilmem ama bu derin cümle, adeta Şampiyonlar Ligi'ndeki lokomotif takımlar için söylenmiş bir söz dizisi. Zira, son 6-7 yılı baz aldığımızda kulüp nezdinde dünyada 3 büyük takımın, diğer takımlara bariz bir fark attığına tanık oluyoruz. Bayern Münih, Real Madrid ve Barcelona çizgilerinden ödün vermeden ilerleyerek dünyanın 3 süper gücü, 3 kıdemli generali oldular...
2000'li yıllardan günümüze olan 15 yıllık periyodu incelediğimizde; bir basketbol tabiri olan Final Four yani diğer adıyla "Son 4'e (yarı final)" kalan takımlardaki yoğunlaşmaya baktığımızda gördüğümüz gerçek "Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözünü resmen onaylatıyor...
Basit bir hesapla 15 yıl demek, yarı finalde toplam 60 takım demek. Peki bu 60 takımın dağılımına bakarsak; 23 tanesinde bu 3 takımın adını görüyoruz. 23/60 yani % 38 gibi büyük bir oran. Listede Manchester Unıted, Milan, Arsenal, İnter, Liverpool, Chelsea ve birer kez yarı final gören 11 farklı takımın olduğunu düşünürsek % 38 oran sadece 3 takım için muazzam bir istatistik olarak gözümüze çarpıyor. Kaldı ki 15 yıllık filtreyi son 6 yıla indirgersek; toplamda 24 yarı finalistin 15'inde yine bu 3 takımın adını görüyoruz ki, bu da % 63 gibi korkunç bir istatistik olarak başarının asla tesadüf olmadığının orjinal bir vesikası olarak karşımıza çıkıyor. Son 4 sezonun 3'ünde ise bu 3 takım aynı anda yarı finallere kaldı...
Peki bu 3 takımı diğerlerinden ayıran en büyük farklar ya da farklılıklar neler? Sadece dünyanın en zengin 5 kulübünden biri olmaları mı? Futbolun 'tarihini' ve 'tarifini' değiştiren 4'lüden (Biri İbrahimovic) 3'üne sahip olmaları mı? Kusursuz şekilde yönetiliş biçimleri mi? Altyapıya önem vermeleri mi? Ya da ....???
Sonuç ne olursa olsun bu 3 buldozer son yıllarda Avrupa'nın altını üstüne getirdi, alınmadık kupa bırakmadı ve Messi, Ronaldo ve Robben önderliğinde önümüzdeki birkaç sezon daha sanki bu sonuç değişmeyecek gibi görünüyor.
2015 yarı finalleri yine nefesleri kesecek. Berlin'e gidilecek 2 biletin bedeli bir hayli ağır. Barcelona, rahmetli Villanova ile 2 sezon öncesindeki 7-0'lık yarı final hezimetinin intikamı için sahada olacak. Guardiola, bu defa Bayern Münih'in başında ilk kez doğup büyüdüğü ve efsane statüsüne geldiği Nou Camp'ta tüm duygularını çöpe atıp Alman panzeriyle ilk kez finale çıkmak isteyecek. Yıllarca takım arkadaşlığını yaptığı ve rakibinin patronu hakkında "dünyanın en iyi teknik direktörü" dediği Luis Enrique'de ilk sezonunda kupanın bir ucundan tutmaya çalışacak.
Şampiyonlar Ligi'nde tüm zamanların en çok kupa kazananı (10) ve son şampiyon apoletli Real Madrid ise 2 'dev'in çarpışmasını fırsat bilip, Juventus'u eleyip finale çıkmak isteyecek. Juventus eski Juventus değil ve her zamankinden daha güçlü. Allegri'nin öğrencileri asla tatmin olmadıkları Serie A şampiyonluğu'nun bir 'tık' üzerine çıkmak istiyor. En son yarı finali gördüklerinde takvimler 2003 yılını gösteriyordu ama o sıkıntılı dönemlerden beri en verimli, en komple takım olarak çıkacaklar sahaya. Galacticos, kağıt üstünde en zayıf halka olarak görünen Juve karşısında çizme sınırlarında şu ana kadar hiç kazanamadı ve o yüzden final için epey terleyecek, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Son şampiyonluğunu 1996 yılında Del Piero, Deschamps, Ravanelli, Conte, Vialli'li kadrosu ile kazanan, muhtemelen Pirlo ve Buffon'un kariyerlerinin son ŞL final şansına sahip olacakları ve bunu taçlandırmak isteyecekleri, İtalya'nın tartışmasız en iyisi Allegri'li Juventus mu?
"Finalden" başka hiçbir sonuçla tatmin olmayan Bawyera yönetiminde, Nou Camp'a ilk defa rakip olarak gelecek olan duygusal ve bir o kadar taktik dehası, bir kupa koleksiyoncusu Guardiola'lı Bayern mi?
İlk sezonunda harika bir istatistik yakalayan, Messi, Neymar ve Suarez'le her takımın korkulu rüyası olan, Pep'in eski dostu Luis Enrique'li Barcelona mı?
Yoksa kupayı üstüste 2 kez kazanan tek teknik adam olmak isteyen, muhteşem kariyere sahip Ancelotti'li Real Madrid mi?
Şampiyonlar Ligi'nin efsane müziğinin sesini her zamankinden fazla açın, 5 Mayıs'ta futbol şöleni başlıyor...
2000'li yıllardan günümüze olan 15 yıllık periyodu incelediğimizde; bir basketbol tabiri olan Final Four yani diğer adıyla "Son 4'e (yarı final)" kalan takımlardaki yoğunlaşmaya baktığımızda gördüğümüz gerçek "Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözünü resmen onaylatıyor...
Basit bir hesapla 15 yıl demek, yarı finalde toplam 60 takım demek. Peki bu 60 takımın dağılımına bakarsak; 23 tanesinde bu 3 takımın adını görüyoruz. 23/60 yani % 38 gibi büyük bir oran. Listede Manchester Unıted, Milan, Arsenal, İnter, Liverpool, Chelsea ve birer kez yarı final gören 11 farklı takımın olduğunu düşünürsek % 38 oran sadece 3 takım için muazzam bir istatistik olarak gözümüze çarpıyor. Kaldı ki 15 yıllık filtreyi son 6 yıla indirgersek; toplamda 24 yarı finalistin 15'inde yine bu 3 takımın adını görüyoruz ki, bu da % 63 gibi korkunç bir istatistik olarak başarının asla tesadüf olmadığının orjinal bir vesikası olarak karşımıza çıkıyor. Son 4 sezonun 3'ünde ise bu 3 takım aynı anda yarı finallere kaldı...
Peki bu 3 takımı diğerlerinden ayıran en büyük farklar ya da farklılıklar neler? Sadece dünyanın en zengin 5 kulübünden biri olmaları mı? Futbolun 'tarihini' ve 'tarifini' değiştiren 4'lüden (Biri İbrahimovic) 3'üne sahip olmaları mı? Kusursuz şekilde yönetiliş biçimleri mi? Altyapıya önem vermeleri mi? Ya da ....???
Sonuç ne olursa olsun bu 3 buldozer son yıllarda Avrupa'nın altını üstüne getirdi, alınmadık kupa bırakmadı ve Messi, Ronaldo ve Robben önderliğinde önümüzdeki birkaç sezon daha sanki bu sonuç değişmeyecek gibi görünüyor.
2015 yarı finalleri yine nefesleri kesecek. Berlin'e gidilecek 2 biletin bedeli bir hayli ağır. Barcelona, rahmetli Villanova ile 2 sezon öncesindeki 7-0'lık yarı final hezimetinin intikamı için sahada olacak. Guardiola, bu defa Bayern Münih'in başında ilk kez doğup büyüdüğü ve efsane statüsüne geldiği Nou Camp'ta tüm duygularını çöpe atıp Alman panzeriyle ilk kez finale çıkmak isteyecek. Yıllarca takım arkadaşlığını yaptığı ve rakibinin patronu hakkında "dünyanın en iyi teknik direktörü" dediği Luis Enrique'de ilk sezonunda kupanın bir ucundan tutmaya çalışacak.
Şampiyonlar Ligi'nde tüm zamanların en çok kupa kazananı (10) ve son şampiyon apoletli Real Madrid ise 2 'dev'in çarpışmasını fırsat bilip, Juventus'u eleyip finale çıkmak isteyecek. Juventus eski Juventus değil ve her zamankinden daha güçlü. Allegri'nin öğrencileri asla tatmin olmadıkları Serie A şampiyonluğu'nun bir 'tık' üzerine çıkmak istiyor. En son yarı finali gördüklerinde takvimler 2003 yılını gösteriyordu ama o sıkıntılı dönemlerden beri en verimli, en komple takım olarak çıkacaklar sahaya. Galacticos, kağıt üstünde en zayıf halka olarak görünen Juve karşısında çizme sınırlarında şu ana kadar hiç kazanamadı ve o yüzden final için epey terleyecek, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Son şampiyonluğunu 1996 yılında Del Piero, Deschamps, Ravanelli, Conte, Vialli'li kadrosu ile kazanan, muhtemelen Pirlo ve Buffon'un kariyerlerinin son ŞL final şansına sahip olacakları ve bunu taçlandırmak isteyecekleri, İtalya'nın tartışmasız en iyisi Allegri'li Juventus mu?
"Finalden" başka hiçbir sonuçla tatmin olmayan Bawyera yönetiminde, Nou Camp'a ilk defa rakip olarak gelecek olan duygusal ve bir o kadar taktik dehası, bir kupa koleksiyoncusu Guardiola'lı Bayern mi?
İlk sezonunda harika bir istatistik yakalayan, Messi, Neymar ve Suarez'le her takımın korkulu rüyası olan, Pep'in eski dostu Luis Enrique'li Barcelona mı?
Yoksa kupayı üstüste 2 kez kazanan tek teknik adam olmak isteyen, muhteşem kariyere sahip Ancelotti'li Real Madrid mi?
Şampiyonlar Ligi'nin efsane müziğinin sesini her zamankinden fazla açın, 5 Mayıs'ta futbol şöleni başlıyor...
1 Nisan 2015 Çarşamba
Son 10 yılın En İyileri...
Son 10 yılın en iyi futbolcuları tartışmasız onlar... Evet çok sayıda yıldız futbolcu sayabilirsiniz ama onların yetenekleri, büyüleri, teknikleri herkesten farklıydı ve saha içinde yaptıklarını kimseler yapamadı...
Futbolun son 10 yıldaki kareasıdır; Lionel Messi, Cristiano Ronaldo, Arjen Robben ve Zlatan İbrahimovic...
En kritik anlarda sorumluluk alanlar, en fantastik golleri atanlar hep onlar oldu. Futbolu sevdiren, insanları TV başına hapseden, tribünlerin adeta taparcasına sevdikleri kusursuz 4 futbolcu...
Her birinin kariyerleri roman olur, bir gün olacaktır da...
İyi ki varsınız beyler, iyi ki sizi izleyen şanslı insanlardanız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR
-
Aralık 2019’da ortaya çıkan ve etkisi yavaş yavaş tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını, binlerce insanın canına mâl olurken, NBA ...
-
Yeri geldiğinde küçük çaplı takımınıza büyük başarılar sığdırıp kariyerimize unutulmaz şampiyonluklar kazandıran takımınızın kilit oyuncular...
-
Tüm dünya genelinde futbol ve basketboldan sonra en fazla izlenen, en fazla sponsoru olan, reklam ve pazarlama alanında çok önemli rakamla...
-
Aşağı yukarı 22-23 yıldır futbolu yakından takip ederim ve sürekli içindeyim. Bazı anlar vardır yıllar geçse de asla unutulmaz. Nesilden nes...
-
Şampiyonlar Ligi'nde yeni formata geçilen 2003 yılından günümüze uygulanan sistemde çeyrek final, yarı final ve finale katılan tüm ...