9 Mayıs 2016 Pazartesi

Djokovic yenilmez mi?


İlk olarak şu teşhisi koyalım : Djokovic ne yaparsa yapsın, bir türlü yaranamıyor. Belki geçmişinde kendisinin de pişman olacağını düşündüğüm; maçları yarıda bırakması, oyunu yavaşlatması ve aldığı sağlık molaları gibi tepki çeken hareketleri dışında, tenis tarihinin en büyük rekabetlerinden birine sahne olan Federer ve Nadal'ın gölgesinde başarıları nispeten daha az gündeme getirilip, hatta zaman zaman ikinci sayfalara taşınsa da o rekorları birer birer kırmaya, adını da en iyilerin olduğu listede üst sıralara yazmaya devam ediyor. Federer'in 17 Grand Slam şampiyonluğuna karşı 11 ile (en yakın rakibi 14 ile Nadal olsa da) bunu kırabilecek potansiyeller listesinde 1 numarada olan Sırp tenisçi, kortun tamamına yayılan enerjisi ve izleyicilerin biraz maçı izledikten sonra "tamam bu maçta cepte" diyebileceği bir ortamı tüm dünyaya ispatladı. Son yıllarda en çok karşılaştırıldığı Federer ve Nadal'ı "head to head"te de (ikili rekabette) geçti ve psikolojik üstünlük artık Nole'da. Gerçi bu satırları yazarken 'head to head' konusunda Djokovic'in neredeyse tüm vasat üstü tenisçilere karşı üstünlük kurduğunu da ekleyelim. Tenis tarihinin en estetik vuruş ustası Federer de, tenis tarihinin en savaşçı ismi Nadal da onu yenmek için biliyorlar ki, o gün oldukça fazla ekstra işler yapmaları gerek. Sonuçta karşılarında bir makine var ve bu makinenin sekteye uğramasını beklemek bir yana, sizler için herşeyin yolunda gitmesinin yanı sıra seviyenizin de en üst noktada olması şart. Bunu son yıllarda belki de tek başaran 2015 Roland Garros'ta Stan Wawrinka olmuştu. Ne var ki İsviçreli, o seviyeye bir türlü tekrar ulaşamadı, çünkü o seviyeler büyük ölçüde istikrara endeksli ve bu kıstas için Wawrinka örnek bir model asla olamadı.


Novak Djokovic'in son 2 yılda sürekli beşinci viteste devam eden tenis hayatında en başta da belirttiğim gibi tüm dünya tarafından yeteri kadar takdir görmemesi, başarılarının sessiz bir şekilde haber olması onu asla yolundan döndürmedi. Federer ve Nadal ile oynadığı maçlarda, seyircilerin neredeyse tamamının onları desteklediği ortamlara zamanla o kadar alıştı ki, bunu kendi içinde (aklıyla) çözümledi ve negatif görünen ortamı pasifize ederek yenilmesi çok güç bir makineye dönüşüverdi. Final maçlarını, final puanlarını, final setlerini çok daha büyük oynuyor Novak. 2016 Avustralya Açık yarı finalinde herkesin "Acaba bu defa Federer, Djokovic'i yenip 18.Grand Slam hayaline yaklaşacak mı?" diye sorduğu bir ortamda öylesine iki set oynamıştı ki, adeta ekselanslarına nefes bile aldırmadan sadece 3 oyun vererek 2-0'ı bulup maçı neredeyse orada bitirmişti. Federer demişken, tenis tarihine yön verecek kadar büyük olan efsanenin ilerlemiş yaşına rağmen 2014'ten bu yana oynadığı büyük oyunla bugün Grand Slam sayısını 20'ye çıkartamamasının baş sorumlusu yine tahmin ettiğiniz gibi Novak Djokovic'ten başkası değil (2 Wimbledon finali, 1 Amerika Açık finali ve 1 Avustralya Açık yarı finali).


Djokovic eskiye nazaran çok değişti. İlk başta kendine çok iyi baktı. Hayatının tüm merkezine tenisi koydu. Tamamen tenis odaklı hayat felsefesi ile yoğurduğu kariyerinin zirvesinde ve dünya 1 numarasından da uzun yıllar inecek gibi görünmüyor. Hem eskiye nazaran daha pozitif ve gerek kort içinde gerekse de kort dışında daha eğlenceli bir Djokovic var. Çoğu zaman esprili videolarda onu görmek mümkün. Ayrıca Federer ve Nadal hakkında konuşurken de gayet üsluplu ve rakiplerinin her zaman hakkını veren, övgü dolu sözler kullanıyor. Evet tüm dünyada her sporcunun yükseliş ve parlak dönemi kadar gerileme dönemi de oluyor ve olacaktır ama Novak için bu kısır döngünün gelme olasılığı şimdilik biraz daha uzun sürecek gibi görünüyor. Zira onun seviyesine yaklaşacak tenisçi sayısının az oluşu da onu daha bir güçlü kılıyor. Son zamanlarda Nadal, savaşçı kimliği ve şampiyonluklara olan özlemine ek olarak toprak kort sezonunda büyük bir çıkışa geçti ama onun Djokovic seviyesine gelmesi için birkaç turnuva daha kazanması ve gelecek özgüveni ile beraber en başta da Novak'ı mağlup etmesi gerekiyor. Zaten hali hazırda 35'ine gelmiş ve 1-2 sene içerisinde muhtemelen efsane kariyerini bitirmek zorunda kalacak olan Federer'in Novak için bir tehdit olmasının eskiye nazaran daha da zor olduğu gün gibi gerçek. Kariyerinde sadece 2 Grand Slam şampiyonluğu bulunan ve final maçlarında çoğu zaman boynu bükük ayrılan Murray ise yine Grand Slam finalleri oynayacaktır ama bu alanda Novak'a olan zaafını yenmesi biraz zor olacak.

Novak Djokovic'in tenis dünyasında geldiği seviye gerçekten insan üstü. En inanılmaz puanları alırken soğukkanlı ve istikrarı, seviyesi bir 'tık' bile düşmüyor. Seyirci tahrikinden etkilenmiyor, profesyonelce sadece rakibine odaklanıyor ve ciddiyeti asla elden bırakmıyor. Kortun tümüne yayılan bedeni, esnekliği, hızı her zaman en üst seviyede. Hatta ve hatta bazen basit hatalar yaptığında biz ekran başında oldukça şaşırabiliyoruz. Rakiplerinin neredeyse tamamının "ne yapsam olmuyor, çünkü çok güçlü" serzenişlerinin yüz ifadelerinden net bir şekilde algılayabildiğimiz bir ortamda, hak ettiği saygıyı, itibarı ve desteği beklemek onun da hakkı. Kariyerinin en büyük eksikliği olan Roland Garros için ise çok istekli ve kendi adıma onun mutlaka bu turnuvayı birgün kazanacağını düşünüyorum. O yıl, bu yıl mı olur bilmem ama o kupayı kaldırıp sevinçten ağlayacağı günlerin oldukça yakın olduğunu hissediyorum.


Roger Federer'i tenis tarihinin gelmiş geçmiş en iyisi yapan sadece kazandığı şampiyonluklar değil. Korttaki asil duruşu, adeta tenis topu ile olan aşkın herkesin kalplerinde bıraktığı derin etki. Estetik ve zerafetin akıl ile birleşmesinin son evrede çift taraflı aşka dönüşmesi gibi bir durum aslında Federer'in bizlere yansıyan görüntüsü. Bu sayede dünyada gittiği her ülkede en büyük desteği, saygıyı görüyor, çünkü insanların hep görmek istediği - bir yerde sanat - görsel şöleni sunuyor. Djokovic de durum biraz farklı. Federer gibi başarısının çıkış yolu AKIL gibi görünüyor ama Sırp tenisçiyi son yılların en iyisi yapan temel etken ise asla sinirli olmayan soğukkanlı yapısı ve lakabı olarak bilinen 'makine'nin keskinliğine bürünen istikrarlı ve şaşmaz çizgisi. Kort içinde bedeni öyle seri işliyor ki, bir o tarafa bir bu tarafa esnediği ve inanılmaz gibi görünen puanları alması hep bu kusursuz işleyen makinenin ezberlenmiş görüntüsünden başka birşey değil. 3 setlik maçlarda kimi zaman ufak tefek sekteye uğrasa da makine 2016'da da yine güçlü bir şekilde yoluna devam ediyor. Djokovic yenilmez mi? Tabii ki hayır ama onu yenmek için o gün rakibinin 'Optimus Prime' seviyesine çıkması şart!





1 yorum:

  1. Makineye hakkını çok güzel vermişsiniz, teşekkürler Serdar Bey.

    YanıtlaSil

SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR