Yazmayayım, zaten herkes yazar, yazacak da, birileri
günah keçisi ilan edilecek diye düşündüm. 2 gün sonra hiçbir şey olmamış gibi
yine herşeyi unuturuz, kendi ligimize döneriz pardon takımımıza döneriz diye de
ekledim sonra… Ama baktım olmuyor, moral bozukluğu ile birşeyler karalayayım da
rahatlayayım diye kalemi elime aldım…
..........
Bu saatten sonra ne desek boş.
“Önümüzdeki turnuvalara bakacağız” klişesini mi yazalım,
teknik adamın mevcut düzende kadroya aldıklarını / almadıklarını mı
eleştirelim?
Yoksa kadroya alıp da oynatmadıklarına mı? Yoksa teknik
adamın yeterlilik düzeyini mi sorgulayalım?
Yok, yok en iyisi neden dünya sıralamasındaki yerimiz
belli iken bu kadar yüksek hedeflerle yola çıktığımızdan başlayalım... Yoksa,
saha içi beceriksizliğimizi mi masaya yatıralım?
Benim için en kötüsü ise tuttuğu takımın dışındaki
takımlarda forma giyen futbolculara bol keseden sallayanlar, onların en ufak
hataları üzerinden Milli takımı değerlendirme gafletinde bulunanlar, bence onlar dünyanın en komik ve aciz insanları...
Şu takımda, topu üçüncü bölgeye yani hücum bölgesine
atacak, golcülere pozisyon hazırlayacak bir tek ARDA TURAN var, gerisi yalan.
İlk yarı Alper, bu anlamda iyiydi ama nereye kadar? Koskoca ülke, - kendisi
için en kritik maç öncesi, yani mutlaka gol yada goller atmamız gereken maç
öncesinde - OFANSİF ORTA SAHA yetiştiremiyor yada hali hazırda olanları da
Belediye antrenörü pardon Milli Takım antrenörü
göremiyorsa VAH BİZİM HALİMİZE...
Biz zaten Brezilya'yı hak etmedik, Olimpiyatları da hak
etmedik. Zaten taç atışından gol yiyene Olimpiyat da verilmez, hiçbir şey
verilmez...
Oysa futbolun çok basit kuralları vardı, Milli Takım yada
kulüp takımları için de değişmez bir kuraldı bu :
Kendi
sahandaki tüm maçları kazan, deplasmandaki maçlardan 2-3 beraberlik çıkar,
yeter!
Peki bunu ne zaman yaptık? Yapmaya yaklaştık? Hep son
anda bir yerlere dahil olduk, film başladı başlayacakken son bir hamle ile rica,
minnet filme dahil olduk…
….......
Her maç; gerek içinde gerek de sonunda ayrı bir ders
barındırır, hem teknik adama, hem futbolculara, hem de taraftarlara… Bundan
sonrasında umarım Milli takımımız için herşeyin hayırlısı olur.
Acizane doktor reçetesi :
Önce haddimizi bileceğiz, yerimizi iyi tespit edip,
gerçekçi hedefler belirleyeceğiz. İspanya, Almanya, Hollanda gibi takımlarla
asla kendimizi bir tutmayacağız.
Ekol futbol oluşturma adına planlar yapacağız.
Takımlarında sık sık forma giyen ve takımına yararlı,
formda isimleri Milli takıma çağıracağız.
Egolarından arınmış teknik adamlarla mesai yapacağız.
Gerekirse bizden hem kadro kalitesi olarak, hem ülke
nüfusu olarak hem de ülke takımlarının Avrupa arenasındaki başarısının bizden
az olduğu Karadağ, Belçika, Bosna Hersek ve Bulgaristan gibi ülkelerin Milli
takımlarına verdikleri önem, deneyim ve yapılandırma çalışmaları incelenip
benzer yöntemler geliştirilecek.
İçinde milli coşku kalmamış futbolculardan arındırılarak
daha genç, daha dinamik ve başarıya aç futbolcular daha çok kadroda yer
alacaklar.
..........
.......
....
Yazımı, dün Almanya’nın Kazakistan’ı 4-1 yendiği maç
sonrası Löw’ün kendisine sorulan “Neden maça forvetsiz çıktınız?” sorusuna
verdiği mükemmel cevap ile bitiriyorum :
"Gezmeye hep
Mercedes'le gitmezsiniz, bazen Smart da yetiyor." (Sanırım bu
cevap, Abdullah Avcı’nın neden Andorra maçında kadroya çağırdığı halde
oynatmadığı / milli formaya ısındırma gayretinde bulundurmadığı Olcay Şahan,
Kerim Frei için de düşünülebilir… )
twitter.com/serdarsozkesen