30 Aralık 2013 Pazartesi

2013 Yılının En İyi 'Blog'ları...

2011 Ekim ayından bu yana blog yazıyorum. 2 yıl ne de çabuk geçti... Geride bırakacağımız 2013 yılı ise blog bakımından oldukça verimli geçirdiğim bir sene oldu. 
2013 yılında toplamda 68 adet blog yazarak bu meslekte (ileride meslek olacağına inanıyorum) olumlu bir adım attığımı düşünüyorum. Bloggerlık yapmaya karar verdiğimde de ilk hedefim ve söylemim hep aynı olmuştu :

"Piyasadaki 'skor yazarları'na inat, özgün olmak, Avrupa ve Dünya Futbolu'ndan değişik, renkli, yazılmamış, her yerde bulunamayacak konulara imza atmak, futbolu sadece futbol olarak görmeyip 'mizah' boyutunu da gündeme almak ve 20 yıllık birikimimi bu satırlarda takipçilerimle paylaşmak ve en önemlisi de asla yazmaktan vazgeçmemek..."


Şimdi arkama bakıyorum da 2012'de 34, 2013'te ise tam 68 adet blog yazarak bu alanda kendimi geliştirmişim. Dedim ya 2013 benim için bu anlamda çok iyi geçti... Peki 2013'te en çok okunan blog yazılarım hangileri? Gelin ilk 10 sırayı yazıp, vereceğimiz linklerle onları hatırlayalım :

1 - "Futbolun Mizahi Yönü - 3" - 822 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/03/futbolun-mizahi-yonu-3.html

2 - "Huzurlarınızda Yeni Ronaldo : Bruma" - 619 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/07/huzurlarnzda-yeni-ronaldo-bruma.html

3 - "Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalleri - 1995-2003" - 560 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/03/sampiyonlar-ligi-ceyrek-finalleri-1995.html

4 - "Futbolun Mizahi Yönü - 2" - 465 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/02/futbolun-mizahi-yonu-2.html

5 - "Futbolun Mizahi Yönü - 4" - 432 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/03/futbolun-mizahi-yonu-4.html

6 - "CM 01-02'nin Gizli Efsaneleri" - 416 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/08/cm-01-02nin-gizli-efsaneleri.html

7 - "Serie A 2013-2014 Yıllık Maaş Ücretleri" - 361 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/09/serie-2013-2014-yllk-maas-ucretleri.html

8 - "10'lara Olan Özlem" - 329 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/01/10lara-olan-ozlem.html

9 - "Tarihi Rezillik... Beşiktaş - Galatasaray" - 325 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/09/tarihi-rezillik-besiktas-galatasaray.html

10 - "Gareth Bale & Real Madrid" - 325 kez okundu... 
http://serdarilefutbol.blogspot.com/2013/07/gareth-bale-real-madrid.html

* Kaynak : GOOGLE...
** Okunma sayıları 'tık'lamaya göre belirlenmiştir. Siteye girildiğinde ana sayfa üzerinden de konular okunduğu için okunma sayıları gerçek anlamda daha fazladır...

Yeni yılda da aynı çizgiden devam ederek; farklı olanı yazmaya ve paylaşmaya devam...

Yeni yıl, umarım sizlere de şans, sağlık ve huzur getirir...

2013'ün son blog yazısını tamamlarken bir basketbol efsanesi Michael Jordan'ın güzel sözü ile noktayı koyalım...


twitter.com/serdarsozkesen

25 Aralık 2013 Çarşamba

Merry Christmas...

Premier Lig ağırlıklı Merry Christmas :)) 



'Christmas' demişken Juventus'lu futbolcuların da yer aldığı şu animasyon videoyu da seyretmeden geçmeyelim...



twitter.com/serdarsozkesen

20 Aralık 2013 Cuma

SİR ALEX FERGUSON!!!

Varını yoğunu futbola veren ve profesyonelliğin / başarının zirvesindeki efsane isimleri arada bir anmak ve değerlerini bilmek lazım...

27 yıllık muazzam bir kariyer sonrası...

Başka yoruma gerek var mı?


Bugün Premier Lig, dünyanın en çok konuşulan ve en çok beğenilen futbol ligi ise, bunda en büyük pay, belki de onundur. 

Saygılarla,

18 Aralık 2013 Çarşamba

Geçmişten günümüze 'Premier Lig' Golcüleri...


1992 yılında adını "Premier Lig" olarak değiştiren İngiltere'de o tarihten bu yana en çok gol atan futbolcular...

Aktif futbolcuları da hesaba katarsak; sanırım Alan Shearer'ı geçecek tek futbolcu Wayne Rooney olduğunu söyleyebiliriz. Tabii o da Ada dışına çıkmazsa... Michael Owen ve Thierry Henry'nin özellikle İspanya'ya gitmeleri sıralamayı çok değiştirdi.

Listede birçok tanıdık isim var. CV'lerine Türkiye'yi de ekleyen Ferdinand, Kewell (aşağıdaki tabloda yok ama toplamda 57 golü var), Anelka, Adebayor, Drogba, Kuyt (51 gol) ve Vassell (52 gol)...

*** Yukarıdaki tablonun güncelliği 10.12.2017'dir (Siz yazının tarihine aldanmayın, tabloyu güncel tutma adına güncelleme yaptım)
*** Hala kariyerlerini Premier Lig'de devam ettiren futbolcular (2017-2018 sezonu dahil olmak üzere) ve bu sezon attıkları goller ise açık mavi ile boyanan yerde gösterilmiştir...

twitter.com/serdarsozkesen

10 Aralık 2013 Salı

Beşiktaş 2013 - 2014


Dün akşam Sivasspor karşısında bir kez daha gördük ki; Oğuzhan’ın olmadığı zamanlarda Beşiktaş, hücumda alternatif üretmekte zorlanıyor ve ortasaha ile forvet arasındaki pas bağlantıları onun oynadığı zamanlara göre zayıf kalıyor. Pozisyon üretkenliği konusunda yeterli sayıya nispeten ulaşılsa da futbolun kreatiflik noktasında özellikle rakibin gol atmak için kalesine geldiğinde onları bozacak olan pas bağlantılarını yapacak özel bir futbolcunun olmaması sebebiyle takım, doğal olarak kendisini rahatlatacak skoru üretemiyor ve rakiplerine tabela anlamında üstünlük kurmakta zorlanıyor. Beşiktaş, onun forma giymediği 6 maçta toplamda 10 puan kaybetti ve bu süre zarfında 5 gol atıp kalesinde de 5 gol gördü. Oğuzhan’ın ilk 11 başladığı 7 karşılaşmada ise Beşiktaş sahadan hiç mağlubiyetle ayrılmazken, rakip kaleye 17 gol bıraktı, kalesinde ise sadece 7 gol gördü.

Oğuzhan’ın olmadığı maçlarda Beşiktaş’ın yakaladığı başarısız istatistik dahi onun ne kadar önemli ve kaliteli bir futbolcu olduğunu gösteriyor. Oğuzhan’ın kendisi de bir an önce kendisine çeki düzen vererek saha içindeki gereksiz agresifliğine set çekmesi ve takımının kendisine ihtiyacı olduğu zamanlarda profesyonelce davranıp kolay sarı kart görmekten kaçınması ve takımını yalnız bırakmaması gerekiyor.


SLAVEN BİLİC CEPHESİ

Teknik direktör Slaven Bilic’in gerekli zamanlarda yapamadığı rotasyon hamlesi de gelinen noktadaki başarısız tablonun bir diğer sebebiydi. Hep aynı kadro ile başarının ya da istikrarın sağlanacağını düşünen Hırvat Hoca, takıma büyük umutlarla transfer edilen Kerim Frei, Pedro Franco ve Ömer Şişmanoğlu gibi oyuncuları hemen hemen hiç kullanma cesaretinde bulunamadı. 34’lük Escude için Kolombiyalı Franco’yu harcadı. Takıma en fazla ihtiyacının bulunduğu dönemde İbrahim Toraman konusunda yönetimle beraber aynı hatayı izleyerek hiç geri adım atmadılar ve oyuncuyu takıma küstürdüler. Sivasspor maçında hem Sivok hem de Ersan sakattı ve bu pozisyonun sıkıntısı maçın sonucuna direkt etki etti. Ayrıca Pedro Franco’yu şu maçta dahi düşünmeyen Bilic’e de selam olsun.

Hırvat teknik adam, ligde yapamadığı rotasyon hamlesini Türkiye Kupası'ndaki tek maçlık Bucaspor karşısında yaparak tam 8 tane ilk 11 futbolcusunu dinlendirince, bu hamlesinin de bedelini çok ağır ödeyerek kupadan da elendi. Oysa Avrupa Kupalarında olmayan bir Beşiktaş'ın, F.Bahçe ve Trabzon'un kupadan elenmesinden ders alması ve maça ideale yakın bir 11'le çıkması gerekirdi.

Bugün 6+0+4 kuralının uygulandığı bir dönemde Türkiye’nin en geniş yerli futbolcu pazarını elinde bulunduran Beşiktaş’ın kağıt üstündeki bu avantajını efektif bir şekilde kullanamaması bu durumu kendisi açısından dezavantaja dönüştürdü. Kadrosunda; Oğuzhan, Serdar, Necip, Pektemek, Kerim, Muhammed, Olcay, İsmail, Mehmet, Ersan, Cenk, Ömer, Veli, Gökhan gibi önümüzdeki birkaç yıla damga vuracak genç oyuncu portföyü, bugün ne Galatasaray’ın ne de Fenerbahçe’nin elinde bulunuyor.


ALMEİDA – FERNANDES BELİRSİZLİĞİ

Almeida ve Fernandes’in yılan hikayesine dönen sözleşme sorunları da takımı düşüşe götüren zincirin bir diğer halkasıydı. Almeida bu anlamda gayet profesyonelce davranmış, en kritik zamanlarda attığı gollerle sözleşme konusunda gerekli avantajı / kozu kendi eline almıştı. Yıldız golcü 14 haftası geride kalan ligde attığı 9 golle görevini başarı ile yaptı. Fakat Manuel Fernandes cephesinde durum aynı olmadı. Geldiği günden beri hiçbir derbi maçına imzasını atamayan yetenekli ortasaha oyuncusu, hakettiğinden daha fazla aldığı değeri, saha içinde oynadığı silik futbolla yitirdi. En formsuz zamanlarında dahi Bilic’in vazgeçilmezi olan Portekizli futbolcu, kendisinden beklenilen performansın yarısına dahi ulaşamaması da kötü gidişin küçük gibi görünen büyük bir ayrıntısıydı…


GALATASARAY DERBİSİ VE 'KRİZ YÖNETME SANATI'

Özellikle Galatasaray derbisinde çıkan olaylar sonucunda kulübün aldığı ceza ve futbolcuların demoralize olan ruh halleri sonrası Bilic’in rotasyona gitme cesaretinde bulunamaması aynı zamanda takımın sportif direktörlüğünü yapan Önder Özen’in de sorumluluğunda yapılan büyük bir hataydı. Malum Türk futbolcusu her zaman duygusaldır ve yaşadıklarından sıkça etkilenir. Büyük bir futbol bilgisine ve görüşüne sahip olan Önder Özen’in bu noktada; takımın yaşadığı travma sonrası, Türkiye’deki şartları bilmesi, daha da önemlisi futbolcu psikolojisine alışkın olmasının Bilic’in yapacağı hamleler üzerinde daha fazla olumlu katkıda bulunması gerekirdi. Yani Beşiktaş için bu sezon kötü gidişin miladı Galatasaray maçıdır. G.Saray maçı sonrası alınan 4 maçlık seyircisiz oynama cezasının oynandığı karşılaşmalarda 3 beraberlik 1 galibiyet ve kaybedilen 6 puan...

Aynı zamanda Galatasaray maçı bizlere şunu da gösterdi ki, Bilic’in 'kriz yönetme sanatı' da bir hayli düşük ve yetersiz. Galatasaray maçında skor olarak üstünlüğü ele geçirse de ikinci yarıdaki aşırı geri çekilme ve sonrasında yaşadığı mağlubiyetten hiçbir ders almamış olacak ki, Fenerbahçe derbisinde de ilk yarısını hem önde bitirdiği hem de rakibinin 10 kişi kaldığı bir ortamda bu avantajını değerlendirememiş ve o maçta 3 puanı kaçırmamış, aksine 1 puanı kazanmıştı.

İSTATİSTİK…

Maçlara çok iyi başlayıp ilk yarıdan skor avantajını cebine koyan takımın, ne hikmetse ikinci yarılardaki sönük futbolu, düşen fizik güçleri ve skoru koruma eğilimine gitmeleri de en başta Slaven Bilic’in karnesine olumsuz yansıdı. Bakın Fenerbahçe’ye, maçların ilk yarılarından ziyade ikinci yarılarında ve özellikle maçın son dakikalarında şaha kalkıyorlar ve muazzam fizik güçlerini hırs dolu futbolları ile birleştirince sonuca gidiyorlar. Zaten ligde şu an sadece ilk yarı sonuçları baz alınsa Beşiktaş liderdi, maçlar 80 dakika oynansa Fenerbahçe şu an 25 puandaydı, yani 10 puanı son 10 dakikadaki mücadelelerinden dolayı aldılar.

Maçlar 45 dakikadan oynansaydı puan durumu şöyle olacaktı :
Beşiktaş 26 – G.Saray ve F.Bahçe 21 puan alacaktı.

Maçlar 80 dakikadan oynansaydı puan durumu şöyle olacaktı :
Beşiktaş 27 – F.Bahçe 25 – G.Saray 24 puan alacaktı.

O yüzden maçlar 90 dakika ve konsantrasyonu asla kaybetmemek şart…

twitter.com/serdarsozkesen

9 Aralık 2013 Pazartesi

Premier Lig ve diğerleri...

Yıllar önce NTVSPOR, Premier Lig maçlarının yayın haklarını eline aldığı dönemde, o hafta TV'de hangi maç canlı yayınlanacaksa bir iki gün öncesinden maçın reklamı yayınlanır ve sözkonusu reklam, Murat Kosova'nın "İşte Premier Lig bu" haykırışı ile biterdi...

Premier Lig, dünyanın en mücadeleci ve en zor futbol ligi. Futbolun beşiği de denilen bu ülkede oynanan sert ve diri futbol ile beraber sezon içerisinde küçük takımların büyük takımlar karşısında defalarca galibiyet ve puan aldıklarını görebiliyoruz. Bu gözlem, her ülkede olan bir gerçektir lakin Premier Lig'de bu durum her ülkeden açık bir şekilde daha fazladır. Bu durumun doğal bir yansıması olacaktır ki, ülke futbolunda "şampiyonluk yarışı" ne zaman dillendirilse birçok takım ismi telaffuz edilir. Belki de Premier Lig'i diğer liglere göre daha çekici ve izlenilir kılan bu özelliğidir.




Misal, son yıllar baz alındığında Almanya denilince akla Bayern Münih ve Borussia Dortmund geliyor. İspanya denilince Barcelona ve Real Madrid'den başkasına ihtimal dahi verilmiyor. Fransa'da 7 yıl üstüste şampiyon olan Lyon'un yerlerde süründüğü ligde artık rüzgar PSG ve Monaco için esiyor. İtalya'da ise İnter ve Milan'ın mazilerini aradığı ortamda Juventus hep ağır basan takım konumunda. Sözkonusu ülkelerde bu takımları zaman zaman saman alevi gibi zorlayan takımlar olsa da liglerde son 10 haftaya girildiğinde zirve adayı için fazla bir alternatif üretmek pek de mümkün olmuyor...

Oysa İngiltere Premier Lig'de ligin başında 'şampiyonluk için adaylarınız kimler?' diye sorulduğunda; kesin bir adayınız olmamakla beraber şu cevabı almanız pek mümkün : 

"Manchester Unıted, Manchester City, Chelsea ve Arsenal. Duruma göre Liverpool ve Tottenham da zirveyi epey zorlayacaklardır..."

Bu durum, sezon içinde fazla bir değişikliğe sahne olmuyor ve yukarıda da belirttiğim gibi liglerin son 10 haftasına girildiğinde dahi hala en az 3 şampiyonluk adayı takım görmeniz sıkça tekrarlanan bir durum oluyor. Diğer liglerde ise şampiyon ya belli oluyor ya da 2. ile 3. arasındaki puan farkı kapatılamayacak cinsten oluyor...

Aşağıda 9 Aralık 2013 tarihi itibariyle puan durumlarına bakıp gelecek ile ilgili bir tahmin yaptığımızda; 

Leverkusen, kağıt üstünde iyi bir yerde olsa da, Almanya'da şampiyonun hemen hemen belli olduğunu...

Fransa'da PSG ve Monaco'nun son haftalara kadar yarışın içinde olacağını ve rakiplerine nazaran dar bir kadroya sahip olan Lille'in zaman içerisinde düşüş göstereceğini...
                                        
İspanya'da şaşırtıcı bir şekilde bu sezon muazzam işler yapan Atletico Madrid'in şampiyonluk için Barca'yı zorlayacağını ama hala futbolu çok tatmin etmeyen Galacticos ile beraber sanki 2.lik yarışı yapacağını...

İtalya'da ise Roma'nın beklenen düşüşü ile hedeflerinin ilk 3 olacağını, bununla beraber Juventus'un arayı daha fazla açıp zirve yolunda 'tek' kalıp bundan sonraki rekabetin Avrupa Kupalarına katılım noktasında olacağını kestirmek çok da zor görünmüyor...

Gelelim Premier Lig'e...

Son şampiyonluğunu 10 sene önce yaşayan Arsenal'in Mesut Özil transferi ile beraber sınıf atladığını ve bu sezon şampiyonluk için her zamankinden daha fazla güçlü olduğunu görebiliyoruz. Bunun yanında Manchester Unıted'ın Sir Alex Fergusun sonrası David Moyes ile yaşadığı hayal kırıklığından sonra gerçek hedeflerinin şampiyonluk değil ilk 4 olduğunu da net bir şekilde söyleyebiliyoruz. Fakat Arsenal zirve yarışında kesinlikle 'tek' değil. Mourinho'nun hırsı, M.City'nin kadro kalitesinin sahaya yansıması, Suarez ile bu sezon çok iyi işler yapan Liverpool'u, ligin en az yenilgi alan takımı Everton'u ve ne zaman ne yapacağını kestirmesi zor olan Tottenham'ı da eklediğimizde tadından yenmez bir Premier Lig heyecanı bizleri bekliyor...

Tahminler noktasında umarım ben yanılırım da tüm liglerde şampiyonluk yarışı son haftalara kadar devam eder...

twitter.com/serdarsozkesen

27 Kasım 2013 Çarşamba

"İskoç Messi" : RYAN GAULD

Dünya Futbolu artık yeni futbolcu yüzleri arıyor. Dünyanın önde gelen büyük kulüpleri de kadrolarında daha çok genç futbolcu oynatmak adına yeni arayışlar içerisindeler. Lafı fazla uzatmadan sözü, kendisine "İskoç Messi" denilen Dundee Unıted forması giyen Ryan Gauld'a getireceğim. Aberdeen'de dünyaya gelen ve 16 Aralık'ta 18 yaşını dolduracak olan genç futbolcunun taliplileri hiçte azımsanacak derecede değil. Keza Liverpool ve Manchester Unıted'ın gözlemcileri harıl harıl bu futbolcuyu takip edip yönetime raporlarını sunmakta. Zaten genç futbolcu İskoç olduğu için Ada futboluna da aşina olması münasebetiyle daha çok Premier Lig takımlarının sıkı gözetimi altında olduğunu söyleyebiliriz.

Geçen hafta Dundee Unıted'ın Partick Thistle karşısında aldığı 4-1'lik galibiyeti yerinde izleyen Liverpool ve MANU'lu gözlemciler, genç yeteneğin takımının 4 golünün de asistini yaptıkları bir maça tanık oldular. Genç yetenek, bu muazzam ve göz alıcı performansı ile kendilerini izleyenleri 'mest' etti. Ayrıca Newcastle ve Everton'lu gözlemcilerin de aynı maçı izledikleri ve diğer yıldız adayları Andy Robertson (19) , Brian Graham (26) hakkında da bol bol not tuttukları biliniyor. 

Şimdilerde "İskoç Messi" olarak adlandırılan Ryan Gauld, ilk lig maçına Motherwell'e karşı 13.05.2012'de çıktı. Oyuna son dakikalarda giren hücuma yönelik ortasaha oynayan genç yetenek, ilk lig formasını 16,5 yaşında giymiş oluyordu. Geçtiğimiz sezonda ise 1 tanesi kupa, toplam 11 maçta Dundee forması giydi ve bir de gol attı. Formasını giydiği 11 karşılaşmanın 9 tanesi, Şubat 2013'de göreve gelen teknik direktör Jackie McNamara dönemine denk gelmiştir ki, buradan da McNamara'nın genç oyuncunun potansiyeline ne kadar duyarlı olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Ayrıca Ryan Gauld, geçen sezon bir dönem Real Madrid'li gözlemcilerin de dikkatini çekmiş ve belirli bir süre takip edilmişti. 

Bu sezon ise 14 haftası geride kalan İskoç Premier Ligi'nde 12 maçta forma giyen Ryan Gauld, 9 kez ilk 11'de sahaya çıktı ve takımı adına 4 gol kaydetti. Ayrıca takımının Lig Kupası'nda oynadığı 3 maçta da forma giydi ve 1 gol attı. 1995 - 2005 yılları arasında futbolculuk döneminde Celtic formasını giyen 40 yaşındaki genç teknik adam McNamara ile kariyerine güzel bir başlangıç yapan "İskoç Messi" lakaplı yetenek; sık forma şansı bulduğunda neler yapabileceğini, Ada'nın zengin  kulüplerinin dahi dikkatini çekecek olan potansiyeli ile birleştirince önümüzdeki günlerin de en çok dikkat çeken futbolcularından birisi olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Ocak 2016'ya kadar kulübü Dundee Unıted ile sözleşmesi devam edecek olan Ryan Gauld'un önümüzdeki günlerde ve özellikle sezon sonunda durumunun ne olacağı tam bir merak konusu. Şuan ki piyasa değerinin ise 6 milyon sterlin (7,1 milyon euro) olduğu konuşuluyor ki bu yaştaki bir yükselen yıldız için hiçte kötü bir rakam değil ve bu rakam artabilir de. 

Championship Manager ya da kısa adıyla CM oynayanlar bilirler, zamanında İskoç Mark Kerr diye bir ortasaha oyuncusu vardı. Gelecek vaad eden bir futbolcuydu, daha 19 yaşında Falkirk takımında keşfedilmişti. Birileri mutlaka alır, yıldızı parlar denmişti ama olmamıştı...

Bakalım genç yetenek, Messi gibi bir futbol sihirbazı ile adının yanyana yazılmasından rahatsız olmadan bunu olumlu yönde kullanıp dünya futbol piyasasına yeni bir renk katabilecek mi? Sorunun cevabını da tabii ki ilerleyen günlerde hep beraber göreceğiz...

twitter.com/serdarsozkesen

25 Kasım 2013 Pazartesi

Bundesliga'da Şampiyon Belli...

Bayern Münih, kanımca Bundesliga'da 2013-2014 sezonunun şimdiden şampiyonu oldu... 

Neden mi?


Çünkü bu yarışta en büyük rakibi olan 'belalısı' ve aynı zamanda Guardiola'nın "Dünyanın en iyi kontratağa çıkan takımı" olarak tanımladığı Dortmund'u hem de 80.000 taraftarı önünde Signal Iduna Park'ta 3-0'la geçtiği için...




Bu galibiyetle rakibi ile arasında 7 puanlık farkı ve psikolojik üstünlüğü de ele geçirdi Bawyeralılar. Bu 7 puan aynı zamanda 3 mağlubiyet anlamına geliyor ki, Klopp da sanırım artık şu gerçeği görüyor olmalı :

"Bu Bayern Münih, sezon sonuna kadar 3 yenilgi almaz..."


Jurgen Klopp'un aslında fazla suçu yok, hatta hiç yok. Düşünsenize maç öncesinde ideal savunma dörtlünüzün 3 tanesi sahada değil. Hummels, Subotic, Schmelzer yok ve savunmanın ortasına, en son maçını Mayıs ayında oynamış Friedrich'i mecburiyetten koyuyorsunuz. Bu da yetmezmiş gibi ortasahada rakibi yıldıran İlkay Gündoğan da sakat! Bayern'de ise sadece Ribery yok ama rüzgarın oğlu Robben var, fırsatçı Müller var, 'bench'te oturan Götze ve Alcantara gibi ateşlenmeye hazır taze silahlar var...


Bayern, bu Dortmund'u bir daha böylesine eksik bir kadro ile yakalayamazdı ve taktik uzmanı Guardiola da bunu çok iyi değerlendirerek bir anlamda şimdiden takımını şampi... yaptı... Guardiola, aynı zamanda sezon başında ayağının tozuyla Almanya Süper Kupası'nda aldığı 4-2'lik yenilginin de intikamını almış oldu...




Maçın kayda değer en büyük ayrıntılarından biri de hiç şüphesiz, eski takımına hem de maçın en kritik anında gol atmayı başaran ve doğal olarak gol sevincinde bulunmayan Mario Götze idi. Bir parantez de Manuel Neuer'e açmakta fayda var. Dünyanın en iyi kalecisi olduğuna inandığım Neuer, çok kritik anlarda muazzam kurtarışlar yaparak galibiyetin mimarlarından oldu...

Bundesliga'da 6 maç aradan sonra (4 mağlubiyet, 2 beraberlik) rakibini başta Robben'in muazzam futbolu ile deviren Bayern Münih'in, artık tüm hesaplarını tekrar Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu için yapacağını kestirmek hiçte zor değil...


twitter.com/serdarsozkesen


21 Kasım 2013 Perşembe

Ronaldo ve 2013 yılı...

Real Madrid formasıyla Cristiano Ronaldo'nun rüya gibi geçen 2013 yılının maç maç gol haritası... 

2013'ün bitmesine 1 ay daha olduğunu düşünürsek 'makina'nın daha çok çalışacağını ve rekorunu geliştireceğinden hiç şüphemiz yok... 

TAKİPÇİSİYİZ...


twitter.com/serdarsozkesen

15 Kasım 2013 Cuma

ZLATAN İBRAHİMOVİC...


Futbolun ele avuca sığmaz fantastik golcüsü Zlatan İbrahimovic (32), belki de kariyerinde görebileceği son Dünya Kupası için Portekiz ile oynayacakları play-off maçı ile ilgili çok net konuştu :

"Brezilya'daki taraftarların Ronaldo'dan daha çok beni görmeye ihtiyaçları var!!!"

.....

ve artık fitil ateşlendi...

2 bomba, 2 dünya yıldızı...

.. ve 1 kazanan olacak...

Kim Brezilya biletini alırsa alsın, umarım sonunda bu görüntü ile karşılaşırız :



twitter.com/serdarsozkesen

13 Kasım 2013 Çarşamba

Ronaldo ve diğerleri...

Avrupa'nın tüm önemli liglerine ara verilmiş durumda. Malum, Dünya Kupası'na katılmak için Avrupa'daki 8 milli takım birbirleriyle kıyasıya maç yapacak ve 4 tanesi daha Brezilya için biletini alacak. Kuşkusuz en büyük play off eşleşmesi Portekiz ile İsveç arasında olacak ve Ronaldo ve İbrahimovic'ten birisini Brezilya'da izleyememek bizler için çok çok kötü olacak...

Bu sezon gelinen noktada, 'kim en çok konuşuldu' ya da 'kim en formda' ya da 'kim en iyisi' diye soracak olsak herhalde hemen hemen her futbolsever hep bir ağızdan bir futbol fenomeni Cristiano Ronaldo'nun adını söyleyecek. Geçen sezonlara nazaran Real Madrid'in oynadığı futbol çoğu kimseyi tatmin etmese de bu olumsuzluğu bozan ve hatta bu noktada en çok eleştirilecek olan teknik direktörü Ancelotti'yi dahi rahatlatan sahadaki komutanın adı; CRİSTİANO RONALDO...

Bu sezon mutlaka Şampiyonlar Ligi'nin bir sezonda en çok gol atan futbolcusu ünvanını Messi'den (14) alacağını düşünüyorum. An itibariyle 4 maçta 8 golü bulunuyor. Ayrıca 2013 FIFA Ballon d'Or ödülü için de Ribery'nin bence en büyük rakibi durumunda.

Geçmiş iki sezondaki en büyük partneri Mesut Özil'i kaybetmesine rağmen profesyonelliği ve futbola olan azmiyle makina düzeninde "world class" bir performans sergiledi. 2013 yılı ve 2013-2014 sezonu onun için tam anlamıyla rüya gibi devam ederken gelin bu sezon onun ve Avrupa'nın en önemli takımlarındaki forvetlerin attıkları golleri karşılaştıralım ve "makina"ya hakkını verelim...



EK OLARAK : 
2013 Yılında 53 maçta 62 gol
Real Madrid kariyeri : 216 maç 225 gol

twitter.com/serdarsozkesen

12 Kasım 2013 Salı

Pirlo'yu Kim İstemez Ki?


David Sergio Trezeguet...

5 sezon Monaco ve sonrasında 10 sezon Juventus'un formasını başarı ile taşıyan eski unutulmaz forvetlerden... Monaco'da Thierry Henry ile olan muazzam uyumu ve attıkları gollerle biri Arsenal'in yolunu tutarken, Trezeguet ise Del Piero, Nedved, Buffon, Zambrotta, Cannavaro, Zidane, Vieira, Thuram, Salas, İbrahimovic, Davids ve şimdiki Juve teknik direktörü olan Antonio Conte gibi çok önemli isimlerle performans olarak zirve başarılar yakaladı. Juventus kulüp tarihinin en çok gol atan (171) yabancı futbolcusu oldu. Fransız Milli takımı ile 98'de Dünya Kupası ve 2000'de Avrupa Şampiyonlukları yaşadı. Avrupa Şampiyonu olurlarken, final maçında uzatmalara giden maçta İtalya ağlarına 81 km hızla gönderdiği altın gol (golden goal) ise hala akıllarda...


36 yaşında olmasına rağmen kariyerine hala Arjantin 1.lig takımlarından Newells Old Boys'da devam ediyor. Bir ara River Plate ile ikinci lige düşen deneyimli golcü, orada attığı gollerle takımını tekrar ait olduğu yere çıkarmıştı. Bu sezon başında ise River Plate teknik direktörü Ramon Diaz'ın kendisini istememesi üzerine geçen sezonun şampiyonu Newells'a 1 yıllığına kiralık olarak imza attı. An itibariyle 11 maçta attığı 5 gol ile eski A.Madrid'li - Liverpool'lu Maxi Rodriguez (6) ile beraber en golcü ikinci futbolcu. Ayrıca takımı ile beraber şu an 15 haftası geride kalan ligde liderler. Takımda herkesin tanıdığı eski MANU'lu, Real Madrid'li, PSG'li Gabriel Heinz da var, bunu da notlara ekleyelim...

Trezeguet'in geçenlerde verdiği bir röportaja takıldı gözlerim. Aslında iyi de denk geldi. Kariyerinin en verimli zamanlarını geçirdiği Juventus'ta ikinci lige düşmelerinden, oradaki tüm negatif durumlara rağmen azimle tekrar Serie A'ya çıkıp şampiyon olduklarından bahsetmiş. Bu sayede kulübe olan bağlılıklarının da çok geliştiğini ve her fırsatta da eski takımını takip ettiğini ve Torino şehrini de, ateşli taraftarlarını da özlediğini eklemiş. Hatta, eski kulübü Juventus ile şimdiki kulübü olan Newells'ın önümüzdeki sezon açılması beklenen Juventus'un yeni stadında bir dostluk maçı oynama fikrini de hayata geçirmek istiyor.

Şimdiki Juventus'u da değerlendirirken, Andrea Pirlo'ya da övgüleri ihmal etmeyen David, "onunla aynı zamanda oynamak benim için çok iyi bir kariyer" olurdu diyerek yıldız futbolcuya bu anlamda hakkını verdi. Tevez'in CV'sine İtalya'yı eklemesinin Juventus için muazzam bir transfer başarısı olduğunu da sözlerine ekleyen Arjantin asıllı Fransız golcü, Tevez'in oyun karakterini kendisine, Llorente'yi ise Del Piero'ya benzetmiş. Eski takımının özellikle Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmasını da herkesten çok istediğini söyleyip, teknik direktör Conte'nin taktik anlayışı ile Tevez'in özelliklerinin örtüştüğünü ve bunun takıma fazlasıyla olumlu yansıdığını belirtmiş.


Zaten kim Andrea Pirlo ile oynamak istemez ki? Tamam Del Piero muazzam bir oyuncuydu ama o da en az Trezeguet kadar golcü bir futbolcuydu. Burada David'in özellikle altını çizmek istediği konu sanırım, "Pirlo olsaydı daha çok gol atardım" düşüncesi olabilir. Sonuçta her santrfor; arkasında onu besleyen, sprint atacağı yerleri bilen, verkaçlarda uyumlu, göz göze geldiğinde dahi nereye hareket edeceğini tahmin eden bir ortasaha futbolcusunun varlığını ister. Günümüz futbolunda Pirlo, o eski 10 numara futbolcuların belki de kalan 3-5 temsilcisinden biri ve sahadaki enerjisi ile en az 2 yıl daha da bu kalitede futbol oynayacak gibi görünüyor.

Ek olarak; Pirlo'nun Juventus'a gelişinin ardından Arturo Vidal'ın performans + piyasa değerinin ne kadar arttığını ve Paul Pogba gibi genç bir futbolcuya da profesyonelliği ile çok iyi bir örnek teşkil ettiğini de belirtelim...

10 numara futbolcu tanımına denk getireceğimiz bir diğer günümüz temsilcisi de Wesley Sneijder. Alex de Souza da bu mevkiinin en kaliteli isimlerinden biriydi. Pirlo ise bambaşka bir oyuncu. Hani derler ya, yıllanmış şarap diye. Bu tanımlamanın futboldaki tam karşılığı adeta. Dünyanın sayılı frikik atan futbolcularından, takımının saha içindeki teknik direktörü, örnek bir profesyonel, tam bir duran top ustası, zor anlarda inisiyatif almaktan korkmayan, önündeki kaliteli forvetleri çok iyi besleyen bir asist canavarı. Yıllar ona çok şey kattı, oyunu 2 yönlü oynayan dünyanın en iyi 5 ortasahasından biri haline geldi. Milan'dan Serie A şampiyonu olarak ayrılan yıldız futbolcu Juventus'taki ilk 2 sezonunda da şampiyonluklar yaşadı...


İşte daha 8 Kasım tarihinde Napoli'ye attığı (adeta eliyle gönderdiği) fantastik frikik golü...

Trezeguet, haklı olarak Pirlo ile aynı anda oynayamamanın üzüntüsünü dile getirmiş. Futbolun cilvesi olarak Trezeguet, Juventus'la yollarını 2010 yılında ayırırken, Pirlo ise 2011 yılında Milan'dan ayrılarak Torino'nun yolunu tutuyordu. Kariyerinde 300 gole ulaşan unutulmaz forvet David Trezeguet belki de futbolu bıraktıktan sonra bir diğer efsane Pavel Nedved gibi Juventus kulübüne hizmete devam eder. Bunu da bize yine zaman gösterecek...

twitter.com/serdarsozkesen

11 Kasım 2013 Pazartesi

2013 FIFA Puskas Yılın Golü Adayları

2009'da Cristiano Ronaldo, 2010'da Hamit Altıntop, 2011'de Neymar ve geçtiğimiz sene, Fenerbahçe'li Miroslav Stoch'un bu prestijli ödülü almasından sonra bu sene de yine birbirinden güzel gollerin sahipleri bu ödülü almak için kıyasıya bir rekabete girecekler...

Ödül için herkes, 9 Aralık tarihine kadar internet üzerinden sadece 1 kez oy verme hakkının bulunduğu şu siteden kendilerince en beğendikleri gole oy verebilecekler. Ödül töreni ise 13 Ocak 2014'te düzenlenecek gala ile yapılacak...

http://www.fifa.com/ballondor/puskasaward/index.html

Kanımca Zlatan İbrahimovic'in İsveç forması ile İngiltere'ye attığı "tekvando golü" bu ödülün sahibi olacak ama diğer adayların gollerini de izleyip sonra karar verip oy kullanmak en doğrusu olacak. Ayrıca listede 2 tane bayan futbolcunun golü var...

O zaman buyrun efendim :)

1- Zlatan İbrahimovic - İngiltere'ye...

2- Panagiotis Kone - Napoli'ye...

3- Peter Ankersen - Aarhus'a...
4- Neymar - Japonya'ya...
5- Di Natale - Chievo'ya...
6- Lisa De VannaBoston Breakers'a...

7- Daniel Ludueña - Tigres'e...

8- Nemanja Matić - Porto'ya...


9- Juan Manuel Olivera - Sport Recife'ye...



10- Louisa Necib - St. Etienne'e... (Youtube videosu bulamadım, şimdilik bununla idare edin...)



twitter.com/serdarsozkesen

4 Kasım 2013 Pazartesi

Büyük Tutku : "Şampiyonlar Ligi"

Futbolun görsel tarafına da arada bir yer vermek lazım. Hep yazmak, istatistik eklemek, taktik - teknik analiz yapmak da bir yere kadar değil mi futbolseverler? 

Klişemizi yenelim ve ezberleri bozalım derim ben bugün... Gelin Şampiyonlar Ligi'nde geçen haftanın maçlarının en güzel karelerinden oluşan şu fotoğraflara bir göz atıp, bu haftanın havasına girelim. Kısa satırbaşları ile de programdaki öne çıkan maçları yorumlayalım hep beraber :))
Temsilcimiz için çok kritik bir viraj. Hatta 'viraj' kelimesi dahi bu maçın önemini tam yansıtmıyor. "Bir maçtan daha fazlası" derler ya, işte aynı böyle birşey. Yüksek konsantrasyon ile rakibin zaaflarını iyi değerlendirmek şart! Gruptan çıkabilmek için mutlaka kazanmak gerek, Sneijder ve Muslera olmasa da...

M.City, CSKA'yı Aguero ile Rusya'da geçmişti. İngiltere'de de geçerse grup ikinciliğini garantiye alacak. CSKA daha çok Manchester şehrini gezecek gibi görünüyor...

Geçen hafta Portekiz'den sürprize yakın bir skorla dönen Hulk'lu Zenit, Porto'yu yine geçerse grup ikinciliğini % 70 elde etmiş olacak. Porto ise 'ya tamam ya devam' maçına çıkacak. Seyir zevki yüksek bir maç bizleri bekliyor...


Avrupa'nın aktif futbolcuları arasında belki de en kaliteli santrforu Zlatan İbrahimovic... Anderlecht deplasmanında 4 gol atan İsveçli star, Paris'teki maçta da yine gollerini sıralayacak gibi görünüyor...
Guardiola ile var olan makine gücünü, olağanüstü pas trafiği ile bir kat daha arttıran Bawyeralılar, Plzen'i kendi mabedinde de rahatlıkla yenecek potansiyele sahip. Maçın kaç golle biteceğini ise yine Ribery ve arkadaşları belirleyecek...

Deplasman fakiri Ajax'ı müthiş seyircisi önünde deviren Celtic, bu defa Hollanda yolcusu olacak. Kazanırlarsa Milan'ı geçme şansları olacak. Kaybetmezlerse grup 3.lüğünü bir yerde ceplerine koyma şansını yakalayacaklar. Ajax ise mutlak kazanmak zorunda...

Geçen sene elde ettikleri Şampiyonlar Ligi Finali'nin hiçte rastlantı olmadığını tüm dünyaya gösteren Klopp'un Dortmund'u, Emirates Stadı'ndaki muazzam galibiyetleri üzerine bu defa 80.000 kişilik taraftarı önünde bir kez daha Arsenal'i yıkmak ve grup liderliği için 'büyük' bir aşama kaydetmek amacında. Arsenal ise en kötü ihtimalle beraberlik için sahada olacak...
İtalya'da çok da kötü bir sonuç elde etmeseler de Barca; Nou Camp'ta bu defa yarım kalan işi bitirecek gibi görünüyor. Serie A'da dahi tel tel dökülen Milan'ı minimum 2 farkla geçeceklerini kestirmek zor olmasa gerek...

Mourinho, Şampiyonlar Ligi adamıdır. Grup liderliğinden başka birşey düşünmez. Bayern, Dortmund, Real Madrid ve Barcelona gibi takımlarla eşleşip 2.turdan veda ederse ona çok koyar. O yüzden tek hedefi grup liderliği ve gruptaki en büyük rakibi olan Schalke karşısında da Londra'da çok açık favoriler...
2013 yılı onun için rüya gibi geçiyor. Sanırım 'altın kariyer' dedikleri şeyi o bu sene yaşıyor. Cristiano Ronaldo ve Real Madrid, bu defa Torino yolcusu. G.Saray'ın gruptan çıkması için Galacticos'un kazanmasını istiyoruz ama inatçı Juve ve rehavet içindeki Madrid'i görünce sanki biraz ibre Conte'nin öğrencilerine kaymıyor değil...
Bu sezon efsane teknik adam Sir Alex Ferguson olmadan Kırmızı Şeytanlar için iyi başlamadı ve inişli çıkışlı devam ediyorlar. Genel olarak, gol yollarında inanılmaz zorlanıyorlar. Grubun iddiasız takımı Real Sociedad karşısında İspanya'da kazanırlarsa - ki Avrupa kültürleri ve tecrübeleri kazanır der - grup liderliğini perçinlemiş olacaklar. Ben yine de biraz 'zor' derim...

Avrupa'nın en etkili forvetlerinden biri Diego Costa. Aynı zamanda hangi Milli takımı seçeceği söylentileriyle de popülaritesini bir hayli yükseltmişti. A.Vien deplasmanında güle oynaya kazanırlarken de Costa, yine başroldeydi. Zayıf rakiplerini yine rahat geçecekler ve liderliklerini ilan edecekler...

Ha unutmadan... Sizler de maçlar ile ilgili yorumlarda bulunursanız, yazıma geri dönüş adına sevinirim :))

twitter.com/serdarsozkesen

1 Kasım 2013 Cuma

Mourinho'nun Chelsea Günleri...


Jose Mourinho'lu Chelsea :

Dünyanın en zorlu ve kaliteli ligi olan Premier Lig'de Chelsea ile toplam 200 maç...

134 galibiyet (% 67)
43 beraberlik (% 21,5)
23 mağlubiyet (% 11,5) ...

Atılan Gol : 360 (Maç başı 1,80)

Yenilen Gol : 129 (Maç başı 0,65)

Onun hakkında sizler ne düşünüyorsunuz bilmem ama sadece bu kayıtlar dahi, onu dünyanın son 20 yıldaki en iyi 5 teknik direktöründen biri yapmaya yetmez mi?

twitter.com/serdarsozkesen

22 Ekim 2013 Salı

"Yılın Golü" sizce hangisi?

Gün geçmiyor ki yeşil sahalarda inanılmaz goller seyretmeyelim. Misal 10 sene öncesinde bu kadar fantastik golleri izlediğimizi kendi adıma çok hatırlamıyorum. Gelişen endüstriyel futbol ve bununla paralel olarak değişen futbolcu profillerine (teknik, yetenek, dayanıklılık) bağlı olarak izlediğimiz müthiş goller karşısında hayret etmemek, daha doğrusu hayran olmamak elde değil...

Geçtiğimiz sene, Fenerbahçe formasıyla Gençlerbirliği'ne karşı attığı muazzam golle "2012 FIFA Puskas Yılın Golü" ödülünü alan Stoch'dan sonra 2013 yılında da bu ödülü almak için birçok güzel ve jeneriklik gol yine şimdiden insanların akıllarında yer etmiş durumda... En son dün gece (21 Ekim 2013) C.Palace deplasmanında takımı Fulham'a beraberliği getiren golü atan İsviçreli futbolcu Kasami'nin 1988'deki Marco van Basten'in golüne nazire yaparcasına attığı akıl ve estetik harikası golü görünce benim tercihim bu sene için açıkçası bu gol oldu. 2012'de olmasına rağmen komite tarafından "2013 FIFA Puskas Yılın Golü" adaylarına gireceği açıklanan Zlatan İbrahimovic'in İngiltere'ye attığı akıl sınırlarını zorlayan röveşata golü ile kafa kafaya yarışacağını düşünüyorum...

Kasami'nin neresinden bakarsanız bakın akıl, yetenek, estetik, başarılı timing, zarefet kokan bu spektaküler golüyle müthiş benzerlik gösteren; Van Basten'in Rus kaleci Dassaev'e tüm zamanların en iyi gollerinden birini attığı o unutulmaz efsane golü ve yine 8 Kasım 2012'de Rosenborg ağlarına adeta bazuka gönderen Metalist Kharkiv'li Taison'un attığı golleri bir kez daha hatırlayalım. 

Sizler bu 3 muazzam golü izleyin ve karar verin. Futbolun bildiğiniz tüm argümanlarını birleştirdiğiniz vakit, birbirlerine benzeyen bu gollerden "sizce en güzel gol hangisi?"







twitter.com/serdarsozkesen