Dün akşam Sivasspor karşısında bir kez daha gördük ki; Oğuzhan’ın
olmadığı zamanlarda Beşiktaş, hücumda alternatif üretmekte zorlanıyor ve
ortasaha ile forvet arasındaki pas bağlantıları onun oynadığı zamanlara göre zayıf
kalıyor. Pozisyon üretkenliği konusunda yeterli sayıya nispeten ulaşılsa da
futbolun kreatiflik noktasında özellikle rakibin gol atmak için kalesine geldiğinde onları bozacak olan pas bağlantılarını yapacak özel bir futbolcunun
olmaması sebebiyle takım, doğal olarak kendisini rahatlatacak skoru üretemiyor
ve rakiplerine tabela anlamında üstünlük kurmakta zorlanıyor. Beşiktaş, onun forma
giymediği 6 maçta toplamda 10 puan kaybetti ve bu süre zarfında 5 gol atıp
kalesinde de 5 gol gördü. Oğuzhan’ın ilk 11 başladığı 7 karşılaşmada ise
Beşiktaş sahadan hiç mağlubiyetle ayrılmazken, rakip kaleye 17 gol bıraktı,
kalesinde ise sadece 7 gol gördü.
Oğuzhan’ın olmadığı maçlarda Beşiktaş’ın yakaladığı
başarısız istatistik dahi onun ne kadar önemli ve kaliteli bir futbolcu
olduğunu gösteriyor. Oğuzhan’ın kendisi de bir an önce kendisine çeki düzen
vererek saha içindeki gereksiz agresifliğine set çekmesi ve takımının kendisine
ihtiyacı olduğu zamanlarda profesyonelce davranıp kolay sarı kart görmekten
kaçınması ve takımını yalnız bırakmaması gerekiyor.
SLAVEN BİLİC CEPHESİ
Teknik direktör Slaven Bilic’in gerekli zamanlarda
yapamadığı rotasyon hamlesi de gelinen noktadaki başarısız tablonun bir diğer
sebebiydi. Hep aynı kadro ile başarının ya da istikrarın sağlanacağını düşünen
Hırvat Hoca, takıma büyük umutlarla transfer edilen Kerim Frei, Pedro Franco ve
Ömer Şişmanoğlu gibi oyuncuları hemen hemen hiç kullanma cesaretinde
bulunamadı. 34’lük Escude için Kolombiyalı Franco’yu harcadı. Takıma en fazla
ihtiyacının bulunduğu dönemde İbrahim Toraman konusunda yönetimle beraber aynı
hatayı izleyerek hiç geri adım atmadılar ve oyuncuyu takıma küstürdüler.
Sivasspor maçında hem Sivok hem de Ersan sakattı ve bu pozisyonun sıkıntısı
maçın sonucuna direkt etki etti. Ayrıca Pedro Franco’yu şu maçta dahi
düşünmeyen Bilic’e de selam olsun.
Hırvat teknik adam, ligde yapamadığı rotasyon hamlesini Türkiye Kupası'ndaki tek maçlık Bucaspor karşısında yaparak tam 8 tane ilk 11 futbolcusunu dinlendirince, bu hamlesinin de bedelini çok ağır ödeyerek kupadan da elendi. Oysa Avrupa Kupalarında olmayan bir Beşiktaş'ın, F.Bahçe ve Trabzon'un kupadan elenmesinden ders alması ve maça ideale yakın bir 11'le çıkması gerekirdi.
Bugün 6+0+4 kuralının uygulandığı bir dönemde Türkiye’nin en
geniş yerli futbolcu pazarını elinde bulunduran Beşiktaş’ın kağıt üstündeki bu
avantajını efektif bir şekilde kullanamaması bu durumu kendisi açısından
dezavantaja dönüştürdü. Kadrosunda; Oğuzhan, Serdar, Necip, Pektemek, Kerim,
Muhammed, Olcay, İsmail, Mehmet, Ersan, Cenk, Ömer, Veli, Gökhan gibi
önümüzdeki birkaç yıla damga vuracak genç oyuncu portföyü, bugün ne Galatasaray’ın
ne de Fenerbahçe’nin elinde bulunuyor.
ALMEİDA – FERNANDES BELİRSİZLİĞİ
Almeida ve Fernandes’in yılan hikayesine dönen sözleşme
sorunları da takımı düşüşe götüren zincirin bir diğer halkasıydı. Almeida bu
anlamda gayet profesyonelce davranmış, en kritik zamanlarda attığı gollerle sözleşme
konusunda gerekli avantajı / kozu kendi eline almıştı. Yıldız golcü 14 haftası geride kalan ligde attığı 9 golle görevini başarı ile yaptı. Fakat Manuel Fernandes
cephesinde durum aynı olmadı. Geldiği günden beri hiçbir derbi maçına imzasını
atamayan yetenekli ortasaha oyuncusu, hakettiğinden daha fazla aldığı
değeri, saha içinde oynadığı silik futbolla yitirdi. En formsuz zamanlarında dahi
Bilic’in vazgeçilmezi olan Portekizli futbolcu, kendisinden beklenilen
performansın yarısına dahi ulaşamaması da kötü gidişin küçük gibi görünen büyük
bir ayrıntısıydı…
GALATASARAY DERBİSİ
VE 'KRİZ YÖNETME SANATI'
Özellikle Galatasaray derbisinde çıkan olaylar sonucunda
kulübün aldığı ceza ve futbolcuların demoralize olan ruh halleri sonrası Bilic’in
rotasyona gitme cesaretinde bulunamaması aynı zamanda takımın sportif
direktörlüğünü yapan Önder Özen’in de sorumluluğunda yapılan büyük bir hataydı.
Malum Türk futbolcusu her zaman duygusaldır ve yaşadıklarından sıkça etkilenir.
Büyük bir futbol bilgisine ve görüşüne sahip olan Önder Özen’in bu noktada; takımın
yaşadığı travma sonrası, Türkiye’deki şartları bilmesi, daha da önemlisi
futbolcu psikolojisine alışkın olmasının Bilic’in yapacağı hamleler üzerinde daha
fazla olumlu katkıda bulunması gerekirdi. Yani Beşiktaş için bu sezon kötü
gidişin miladı Galatasaray maçıdır. G.Saray maçı sonrası alınan 4 maçlık seyircisiz oynama cezasının oynandığı karşılaşmalarda 3 beraberlik 1 galibiyet ve kaybedilen 6 puan...
Aynı zamanda Galatasaray maçı bizlere şunu da gösterdi ki,
Bilic’in 'kriz yönetme sanatı' da bir hayli düşük ve yetersiz. Galatasaray
maçında skor olarak üstünlüğü ele geçirse de ikinci yarıdaki aşırı geri çekilme
ve sonrasında yaşadığı mağlubiyetten hiçbir ders almamış olacak ki, Fenerbahçe
derbisinde de ilk yarısını hem önde bitirdiği hem de rakibinin 10 kişi kaldığı
bir ortamda bu avantajını değerlendirememiş ve o maçta 3 puanı kaçırmamış, aksine
1 puanı kazanmıştı.
İSTATİSTİK…
Maçlara çok iyi başlayıp ilk yarıdan skor avantajını cebine
koyan takımın, ne hikmetse ikinci yarılardaki sönük futbolu, düşen fizik
güçleri ve skoru koruma eğilimine gitmeleri de en başta Slaven Bilic’in karnesine olumsuz yansıdı. Bakın Fenerbahçe’ye, maçların ilk yarılarından ziyade
ikinci yarılarında ve özellikle maçın son dakikalarında şaha kalkıyorlar ve
muazzam fizik güçlerini hırs dolu futbolları ile birleştirince sonuca gidiyorlar.
Zaten ligde şu an sadece ilk yarı sonuçları baz alınsa Beşiktaş liderdi, maçlar
80 dakika oynansa Fenerbahçe şu an 25 puandaydı, yani 10 puanı son 10
dakikadaki mücadelelerinden dolayı aldılar.
Maçlar 45 dakikadan oynansaydı puan durumu şöyle olacaktı :
Beşiktaş 26 – G.Saray ve F.Bahçe 21 puan alacaktı.
Maçlar 80 dakikadan oynansaydı puan durumu şöyle olacaktı :
Beşiktaş 27 – F.Bahçe 25 – G.Saray 24 puan alacaktı.
O yüzden maçlar 90 dakika ve konsantrasyonu asla kaybetmemek
şart…
twitter.com/serdarsozkesen