Sezonun son Grand Slam turnuvası olan Amerika Açık, bu sene oyuncuların
sakatlıkları ve özel çekilmeleri ile nispeten yıldızlardan yoksun bir şekilde
oynandı. Erkeklerde Djokovic, Murray, Wawrinka, Nishikori ve Raonic
sakatlıkları nedeniyle; kadınlarda ise Serena Williams hamileliği, Azarenka ise
ailevi sebeplerden dolayı turnuvayı kaçırdılar. Turun en çok konuşulan
isimlerinden Sharapova ise wild card ile turnuvaya katıldı.
Murray’nin kulaklarını çınlatarak başlayalım. Turnuvaya katılmayacağını
kura çekiminden sonra açıkladığı an, neredeyse tüm tenis severleri kendisine
düşman eden İskoç raketin bu kararının ardından Amerika Açık’ta Federer – Nadal
finali en baştan ihtimaller arasından çıkmak zorunda kaldı. Tablonun aynı kanadında
yer alan ikili, tüm kariyerleri boyunca hiç karşılaşmadıkları Amerika Açık’ta maçlarını
kazandıkları takdirde en erken yarı finalde karşılaşabilecekler.
Erkeklerde turnuva büyük sürprizlerle başladı ve öyle devam
etti. Gasquet, Fognini, Ferrer ve Kyrgios ilk tur maçları sonunda adeta soğuk
duş alarak elendiler. İkinci turda Dolgopolov’a yenilen Berdych, Borna Coric’e
kaybeden A.Zverev, Shapovalov’dan set alamayan Tsonga ve 19’luk Rublev
karşısında dağılan Dimitrov da elenince Federer ve Nadal’ın ters kanadında
bulunan tabloda finale sürpriz bir ismin çıkabilme ihtimali iyice kesinleşmiş
oldu. Zira Murray’nin kuradaki yerini alan Marin Cilic de 1,71’lik ‘küçük dev’
Schwartzman’a 3.turda elenince işler iyice tuhaf bir hal almaya başladı.
Federer ve Nadal çeyrek finale kadar oynadıkları dörder
karşılaşmada aman aman bir performansta oynamasalar da tecrübeleri ve bir yerde
kura şansları ile zayıf denebilecek rakipleri eleyerek geldiler. 17.kez katıldığı Amerika Açık’ta 12.kez
çeyrek finale çıkmayı başaran Federer; Youzhny, Feliciano Lopez ve Kohlschreiber gibi
geçmişte sürekli yendiği rakiplerle eşleşirken, Nadal ise hiçbirinin ilk 50
sıralamada olmadığı Mayer, Daniel ve Dolgopolov gibi isimleri geçerek bu
turnuvada yedinci kez çeyrek final vizesi aldı. Rafael Nadal ve Dominic Thiem,
2017’deki 4 Grand Slam’de de ikinci haftaları gören isim oldular.
Turnuvanın belki de en mükemmel ve heyecanı, seyri en üst
seviyede olan maçının oynandığı Del Potro – Thiem mücadelesi ise adeta
nefesleri kesti. Üç buçuk saat süren maçta setlerde 2-0 geride ve final setinde
iki kez maç puanı kurtaran 2009 Amerika Açık şampiyonu Del Potro, grip olmasına
rağmen muhteşem bir geri dönüşle rakibini 3-2 mağlup ederek çeyrek finalde
Federer ile eşleşti. İlk olarak 2015 İstanbul Open’da adını duyduğumuz 19’luk
Rus raket Rublev ise boyundan büyük işler başararak Dimitrov ve Goffin gibi
elit isimleri eleyerek, çeyrek finalde ‘idolüm’ dediği Nadal’ın rakibi oldu.
Toronto’da Del Potro ve Nadal’ı mağlup ederek tüm dikkatleri
üzerine çeken 18’lik genç yıldız adayı Kanada’lı Shapovalov, Tsonga’yı elese de
dördüncü turda Carreno Busta’ya diş geçiremedi. Busta, çeyrek finale kadar (tamamı
elemelerden gelen) oynadığı 4 karşılaşmada da henüz set kaybetmedi. Arjantin’in
ele avuca sığmaz sempatik çocuğu Schwartzman ise Tipsarevic, Cilic, Pouille
engellerini aşarak çeyrekte Busta’nın rakibi oldu. Ev sahibi apoletli Sam
Querrey, son sekize gelene kadar çok ciddi bir rakiple oynamazken, çeyrekteki
rakibi Kevin Anderson ise A.Zverev’i eleyen Coric’i ve sonrasında Lorenzi’yi
mağlup etmeyi başardı.
ÇEYREK FİNALLER
Turnuva öncesinde hiç kimselerin şans vermemesine rağmen,
favorilerin elenmesi ile açılan tablosunda çeyrek finalde Schwartzman
karşısında da muazzam bir performans örneği gösteren 26 yaşındaki İspanyol
raket Carreno Busta, rakibini set vermeden yenerek yarı finale çıktığında
turnuvadaki 15 setin tamamını kazanarak öenemli bir başarıya imzasını atıyordu.
Finale sadece bir adım kalmıştı artık. Yarı finaldeki rakibini belirleyecek maç
ise Türkiye saati ile sabahın beş buçuğunda başlayıp 9’unda sona erecek olan
Querrey – Anderson arasında oynandı. Beklenildiği gibi büyük bir çekişmeye
sahne olan karşılaşmada toplamda 3 kez tie breake gidildi ve seyirci desteğini
her an elinde bulunduran Querrey karşısında kazanan 3-1’lik skorla Kevin
Anderson oldu. Ayrıca Anderson, 2003 Avustralya – Wayne Ferreira’dan sonra bir
Grand Slam yarı finaline kalan ilk Güney Afrika’lı raket oldu. Busta ve
Anderson kariyerlerinde ilk kez bir Grand Slam finaline çıkmak için karşılaşacaklar.
Dünya 1 numarası apoletli Rafael Nadal, tenise kendisini
taklit ederek başladığını ve her fırsatta onun kıyafetlerini giydiğini
söylediği genç raket Andrey Rublev karşısında maçtan önce doğal olarak favori
olan taraftı ve rakibine bir an olsun göz açtırmadan, adeta antrenman havasında
geçen mücadelede sadece 5 oyun vererek rakibini 3-0 yendi ve Federer – Del
Potro maçının sonucunu beklemeye başladı. Nadal, tutuk başladığı turnuvada
vitesi iyice yükseltti. Özellikle servis oyunlarında Rublev’e hiç şans vermedi.
Bir çeyrek final müsabakasının doğasına aykırı bir şekilde maçı çok kısa bir
sürede (1,5 saatte) tamamladı.
Nadal’ın yarı finaldeki rakibini belirleyecek mücadele
öncesinde; 2009 Amerika Açık finalinde yarı finalde Nadal’ı, finalde ise
Federer’i yenerek kariyerinin tek Grand Slam’ini kazanan Arjantin’li ‘kule’ Del
Potro, Federer’in maç boyu anormal olan heyecanına bağlı olarak yaptığı basit
hataları değerlendirmeyi başardı. Federer’in, rakibinin güçlü ve etkili
forehand’ine çoğu zaman seyirci kalarak çözüm bulamamasına, savunma kanadında
yaptığı hatalar da eklenince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Özellikle Federer’in
maçın üçüncü setinde tie break oyunlarında 4 kez set puanını değerlendirememesi
ve dördüncü sette yaptığı 10-1’lik basit hata farkı maçı 3-1’lik setle,
kazananın her daim haklı olduğu Del Potro’ya götürdü. Bu aynı zamanda Juan
Martin Del Potro’nun 2013 Wimbledon’dan sonraki ilk Grand Slam yarı finali
oluyordu.
İlk yarı final mücadelesi, bir ara 2015 yılında ilk 10’a
dahil olan ve bu turnuvada bu maça kadar 92 ace atan ve bu alanda zirvede olan
Kevin Anderson ile maçtan önce ‘turnuvada Nadal’dan başka İspanyol bir raket
daha var’ diyerek gündeme gelen Carreno Busta arasında. İlk seti, yedinci
oyunda kırdığı servisin avantajı ile 6-4 kazanan Busta, ikinci setten itibaren
Anderson’un ace’leri karşısında adeta şok oldu. İkinci sette 7-0, üçüncü sette
9-0 ace üstünlüğü kuran Güney Afrika’lı, sırasıyla 7-5 ve 6-3 ile öne geçti
setlerde. Son sette de üstünlüğünü devam ettiren Anderson, 58-21’lik winner ve etkili
olduğu return puanları ile toplamda dört kez rakibinin servisini kırarak seti 6-4, maçı da 3-1 kazanıp ilk finalist oldu.
Kevin Anderson, şanslı kurasında 2,03 boyu ile Grand Slam’ler tarihinde en uzun
boylu finalist olurken, Carreno Busta ise maç sonrasında ilk kez kendisini
dünya sıralamasında 10 numarada bularak kariyeri adına önemli bir başarıya imza
attı.
Yarı finalin diğer ayağında, çeyrek finalde Rublev
karşısında şov yapan Nadal ile 2009’da olduğu gibi bu sene de FEDAL finalini
engelleyen Del Potro karşı karşıya. Maçtan önce Arjantin’li ‘kule’nin
forehandlerine karşı Nadal’ın nasıl bir önlem alacağı konuşulsa da İspanyol
raketin maçın favorisi olduğu herkesçe malum. İşi bu noktaya getirdikten sonra
Nadal’ın kupayı alacağını düşünenlerin sayısı oldukça fazla. İlk sete kötü
başlamasa da beşinci oyunda servisini kırdıran ve Del Potro’nun öldürücü
forehandlerine cevap vermekte biraz zorlanan Nadal 6-4 ile ilk seti kaybetti.
İkinci seti nasıl bir kelime yada cümle ile anlatmalıyız bilmem ama adeta tek
kişilik bir tiyatro vardı kortta. Del Potro’ya bir saniye bile nefes aldırmayan
Nadal, ‘bagel’ yaparak adeta Arjantinliyi korttan sildi. Rakibi karşısında
psikolojik ve mental üstünlüğü de ele alan Rafa, bu hızla üçüncü sete de servis
kırarak 3-0’la önde başladı ve seti 6-3 ile sorunsuz bir şekilde geçti. Direnci
kırılan ve yaptığı basit hatalarla maçtan kopan Del Potro, son sette iki kez
daha servisini kırdırdı ve Nadal, ikinci setten itibaren alev aldığı maçı
beklenilenin aksine rahat bir şekilde kazanmayı başardı. Maç sonu istatistik
sütununda ise 45-23 winner, 20-40 basit hata, 109-76 toplam puan ve bilhassa
kilit bir anlam ifade eden ikinci servislerde alınan puanlar (72-28%) dikkat
çekti.
... VE FİNAL
Rafael Nadal, ağır favori olarak çıktığı maçta, kurasında yer alan tüm favorilerin birbiri ardınca elendiği bir ortamda ilk Grand Slam finaline çıkan Kevin Anderson karşısında 6-3, 6-3 ve 6-4'lük üç sette şampiyon olarak, Grand Slam kategorisinde 16. zaferini kazandı. Amerika Açık'ta 3, bu yıl ise 2.Grand Slam şampiyonluğu Nadal için gerçekten de muazzam bir başarı oldu.
İlk setin ilk 6 oyununda skor her ne kadar 3-3'ü gösterse de 17-4 gibi feci bir basit hata istatistiği ile oynayan Anderson'un heyecanı ve tedirginliği gözden kaçmazken, etkili servisleri ile anıldığı bir ortamda tam 4 kez servisini kırdırma şansı yakalattığı Nadal'dan ucuz kurtuldu. Ne var ki, 'korkunun ecele faydası yok' atasözünde olduğu gibi Anderson, çok geçmeden dördüncü servis oyununda servisini kırdırarak (Nadal, şeytanın bacağını kırarak) oyunu ve devamında seti verdi. İkinci set, ilk setin aksine daha az rallili ve dolayısı ile servis oyunlarının daha kısa sürede bittiği bir set oldu. Nadal, setin altıncı oyununda bir kez daha servis kırınca bu seti de ilk set gibi aynı skorla geçti. Son sette daha ilk oyunda servisine tutunamayan Anderson, kalan oyunlarda elinden geleni yapsa da hata yapmayan, konsantrasyonunu asla kaybetmeyen ve kort içinde gerçek bir şampiyon gibi mücadele eden Nadal karşısında ancak bu kadarını yapabildi.
Final istatistiklerinde Anderson için olumlu sayılabilecek iki tane veri çıktı karşımıza. Güney Afrikalı raket, 10-1'lik ace ve 32-30'luk winner puanlarında yaşıtı Nadal'ı geçebilirken... İspanyol boğası, ilk servis puanları, ikinci servis puanları, servis kırma puanları, basit hata sayısı gibi parametrelerde daima önde olan taraftı ve bu fark da zaten kendisine sonuna kadar hak ettiği şampiyonluğu getirdi.
İYİLER DAİMA
KAZANIR ----> RAFAEL NADAL
“Günün sonunda iyi bir insan olarak anılmak, kazanılan tüm
kupalardan daha fazla değere sahiptir” dedi Nadal, US Open şampiyonluğu
sonrasında. Eğer Nadal’sanız, yani neredeyse elde edilecek tüm başarıları kazanmışsanız,
bu tarz bir cümle kurabiliyorsunuz. Evet Rafael Nadal, çok büyük bir şampiyon
olduğu kadar iyi bir insan aynı zamanda. Bunu gittiği her yerde, oynadığı her
kortta onu izleyenler tarafından net bir şekilde anlayabiliyor, hissedebiliyorsunuz.
Bitmek bilmeyen hırsı, savaşçılığı, oyuna olan sonsuz tutkusu ve hep daha
fazlası için verdiği emeğin elbette karşılığını alıyor. 2017’de 2 Grand Slam, 2
Masters şampiyonluğu. Roland Garros, Monte Carlo ve Barcelona’da ‘La Decima’.
Türkçe’de onuncu (10.) anlamına gelen bu kelimenin tenisteki karşılığı paha
biçilemez cinsten ve bunu sonraki yıllarda başka bir tenisçinin yaşaması
neredeyse imkansız. Günümüz tenisinde herhangi bir turnuvayı, hele hele bir
Grand Slam’i toplamda 10 kez kazanmak akıl işi değil gerçekten…
Nadal, aynı zamanda belki de en çok kendi adı ile beraber
yazılan ve ‘tarihin en iyisi’ olarak kabul edilen Federer’in Grand Slam
şampiyonluğunu (19-16) geçebilmesi sorusu sorulduğunda dahi mütevaziliği elden
bırakmıyor. “Yaptıklarımdan ve kazandıklarımdan mutluyum. Federer’in
şampiyonluk sayısını kendime takıntı yapmıyorum” diyecek kadar kendini bilen,
hedeflerini turnuva bazında tutan, FEDAL adı altında birbirine giren
taraftarların aksine sadece işine odaklanan mükemmel bir tenisçi. Tenise olan
tutkuları, yaşlarına rağmen sürekli gelişme arzusuyla bu oyuna olan
bağlılıkları zaten Nadal ve Federer’i diğer tenisçilerden çok ayrı bir
mertebeye çıkarmaya yetiyor da artıyor.
Nadal, geçmişinde yaşadığı sakatlıklar ve sonrasında ‘eskisi
gibi dönemez’ diyenlere inat her zamankinden daha güçlü döndüğü 2017’de
kazanmaya devam ediyor. Son olarak Amerika Açık’ta 3.kez şampiyonluğu yaşayarak
kendine olan özgüveni artan Nadal, sert kortta olan şanssızlığını da kırmış
oldu. 2014 Doha’da en son kupayı eline alan Rafa, o tarihten sonra oynadığı
9.sert kort finalinde ilk kez kazanmış oldu. Bu süre zarfında kaybettiği 8
finalin altısında Federer (3) ve Djokovic’in (3) adları yazıyordu.
TAKTİK DEĞİŞİKLİKLER OLUMLU YANSIDI
Nadal artık sert kortta da çok etkili vuruşlar yapabiliyor,
her şeyden önce maç içinde uyguladığı taktik planlarıyla (değişiklikleriyle)
rakiplerinin birkaç adım önüne geçiyor. Bunun en somut örneğini Del Potro ile
oynadığı Us Open yarı finalinde net bir şekilde gözlemledik. İlk sette
rakibinin çoğu zaman backhandine oynayınca Arjantinli yön değiştirip o ünlü
forehandlerini çılgınca savurarak seti kazanmıştı ama ikinci setten itibaren
işler değişti. Kort içinde sürekli Del Potro’yu koşturan ve onun zayıf olan
backhandi sebebiyle sol köşeye yakın oynamasını fırsata çevirip açık bıraktığı
sağ köşeye paralel ve çapraz vuruşlar yaparak yoran Nadal amacına ulaştı ve
mental olarak da zirveye çıkınca ‘kule’nin yapacağı hiçbir şey kalmadı. Hem
hücumda hem de savunmada kararlı durdu ve son 3 sette bir kere dahi rakibine
servis kırma şansı tanımadan, sadece 5 oyun vererek resmen şov yaptı. Aynı
zamanda rakibinden 2009 yarı finalinin de rövanşını almış oldu. O gün Nadal’ın
karşısında kim olursa olsun, inanın İspanyol boğasının hışmından nasibini
alırdı.
US Open finalini çok yazmaya gerek yok zaten. Maçtan önce
zaten ağır favoriydi kendisi. Maç maç ritmini artırıp, vitesi yükselten ve Del
Potro karşısında tam anlamıyla alev alan bir “Nadal karşısında şansı var mı?”
diye sormaktan çok, Kevin Anderson için ‘acaba toplamda 10 oyun alabilir mi?’
sorusuna cevap aramak sanki daha mantıklıydı. Nitekim öyle oldu ve Güney
Afrika’lı raket tam da 10 oyun aldığı maçta, servis kırma puanı dahi göremeden,
dirençsiz bir şekilde kaybetti. 16.Grand Slam şampiyonluğu ile bu alanda
Federer ile sene başında olan 3 (üç) farkı koruyan Nadal için herhangi bir
sakatlık yaşamadığı takdirde 20’li sayılara ulaşamaması için hiçbir sebep yok.
Federer’in iyice yaşlandığı, diğer elit raketlerin sakatlıklarla haşır neşir
olup, toparlanmalarının zaman alacak olmasından dolayı bu fırsatı lehine
çevirebilecek mi? Hep beraber göreceğiz.
Rafael Nadal’ın 2017’de adeta ikinci baharını yaşadığı ve
Amerika Açık öncesinde 3 yıl aradan sonra dünya 1 numarası olması sonuna kadar
hak edilmiş bir ekip çalışmasının rakamlara yansımış haliydi. Amcası Toni Nadal
ile olan birlikteliğinden müthiş bir hikaye ve onlarca şampiyonluk çıkarttı. Toni,
ilk günden beri yeğeninin yanında oldu, onu en güzel şekilde eğitti, bugünlere
getirdi. Fiziksel, zihinsel ve mental anlamda Rafa’yı en üst seviyede tutmak
için elinden geleni yaptı ve bunda başarılı oldu. Amerika Açık şampiyonluğu ile
beraber Toni Nadal emekli oldu ve kalan kariyerinde akademinin başında
olacağını belirtti. Açıkçası böyle bir şampiyonlukla emekli olması iki taraf
için de mükemmel bir son oldu.
Her sakatlığı sonrasında düşüşe geçmesi beklenen ve hatta
15-16 ay öncesinde Federer’i Grand Slam şampiyonluğu seviyesinde geçebilecek
tek ismin Djokovic olacağı fazlasıyla dillendirilirken, (o zamanlar Nadal 14,
Djokovic 12) bugün Nadal 16’ya ulaştı ve kendisi şu an bunu fazla konuşmak
istemese de Federer’i geçmesi en muhtemel isim yine kendisinden başkası değil. Yaşı
31’i buldu ve zaman su gibi akıp geçiyor ama sanki Nadal oyun olarak
kariyerinin en olgun çağında adeta. Asla pes etmiyor. O gün kortta yenilse dahi
mental anlamda kendisini olumsuzluğa itmiyor. Hemen bir sonraki turnuva için
hazırlanıyor. Forehandleri her zamankinden daha güçlü ve etkili. Baseline
oyununda zaten iyiydi ama başta Carlos Moya’nın da katkıları ile file önü
oyunlarına da özgüvenle rahatça gelebiliyor ve her zamankinden daha çok winner
sayılar üretiyor. Nadal, oyununa kattığı değişiklikler ile komple bir
tenisçinin nasıl olması gerektiğini gösteriyor bizlere.
HER TURNUVAYA KATILMAMALI
Rekabeti seviyor, hem de herkesle. Meydan okumayı da
yapıyor, gerektiğinde sakin kalarak durulmayı da… Hırsından hiçbir şey
kaybetmiyor. Zaten bu hırsı değil mi, onun içindeki tenis aşkını yaşatan? Onu
durdurulamaz seviyeye yükselten? Nadal, toprak sezonunda oynadığı efsane
performansı sert zemine de entegre edebilme adına müthiş gayretli çalışıyor.
Amerika turunun başında Montreal ve Cincinnati’de Shapovalov ve Kyrgios
mağlubiyetleri aldığında morali bozulup kendine güveni azalır diyenlere inat
çıktı, oynadı, kazandı ve Amerika Açık’ta mutlu sona ulaştı.
Kariyerinin 3/4'ünü bitiren Nadal, kalan zamanını en iyi şekilde değerlendirmenin peşinde. Geçmişte yaşadığı sakatlıklardan dolayı onlarca turnuvayı
kaçırdı ve bunların acısını çıkarma adına elinden geldiğince çoğu turnuvaya
katılıp koleksiyonunu genişletmek istiyor. 2017’nin şu ana kadar en fazla maç
yapan raketi (56-9) olması dahi onun katıldığı tüm turnuvalarda nasıl bir
dominasyon elde ettiğini gösteriyor. Bu konuda biraz daha hesaplı davranarak
olası sakatlanma riskine karşı önlem alması kendisi adına daha iyi olabilir ama
son karar tabii ki kendisinin. Özellikle toprak sezonunda 1-2 turnuvayı es
geçmesi mantıklı olabilir. Zira toprakta ‘La Decima’lar yaparak zaten tüm
hedeflere ulaştı. Şimdilik dizleri herhangi bir sıkıntı yaratmasa da bu yaştan
sonra sakatlık riski daha da artabilir ve Nadal’ın bir sezonda katılacağı
turnuva sayısı 15’i geçmemeli kanımca.
......................................................................................................................................................
THE END