22 Eylül 2017 Cuma

2017 Us Open ve Nadal

Sezonun son Grand Slam turnuvası olan Amerika Açık, bu sene oyuncuların sakatlıkları ve özel çekilmeleri ile nispeten yıldızlardan yoksun bir şekilde oynandı. Erkeklerde Djokovic, Murray, Wawrinka, Nishikori ve Raonic sakatlıkları nedeniyle; kadınlarda ise Serena Williams hamileliği, Azarenka ise ailevi sebeplerden dolayı turnuvayı kaçırdılar. Turun en çok konuşulan isimlerinden Sharapova ise wild card ile turnuvaya katıldı.

Murray’nin kulaklarını çınlatarak başlayalım. Turnuvaya katılmayacağını kura çekiminden sonra açıkladığı an, neredeyse tüm tenis severleri kendisine düşman eden İskoç raketin bu kararının ardından Amerika Açık’ta Federer – Nadal finali en baştan ihtimaller arasından çıkmak zorunda kaldı. Tablonun aynı kanadında yer alan ikili, tüm kariyerleri boyunca hiç karşılaşmadıkları Amerika Açık’ta maçlarını kazandıkları takdirde en erken yarı finalde karşılaşabilecekler.

Erkeklerde turnuva büyük sürprizlerle başladı ve öyle devam etti. Gasquet, Fognini, Ferrer ve Kyrgios ilk tur maçları sonunda adeta soğuk duş alarak elendiler. İkinci turda Dolgopolov’a yenilen Berdych, Borna Coric’e kaybeden A.Zverev, Shapovalov’dan set alamayan Tsonga ve 19’luk Rublev karşısında dağılan Dimitrov da elenince Federer ve Nadal’ın ters kanadında bulunan tabloda finale sürpriz bir ismin çıkabilme ihtimali iyice kesinleşmiş oldu. Zira Murray’nin kuradaki yerini alan Marin Cilic de 1,71’lik ‘küçük dev’ Schwartzman’a 3.turda elenince işler iyice tuhaf bir hal almaya başladı.
Federer ve Nadal çeyrek finale kadar oynadıkları dörder karşılaşmada aman aman bir performansta oynamasalar da tecrübeleri ve bir yerde kura şansları ile zayıf denebilecek rakipleri eleyerek geldiler. 17.kez katıldığı Amerika Açık’ta 12.kez çeyrek finale çıkmayı başaran Federer; Youzhny, Feliciano Lopez ve Kohlschreiber gibi geçmişte sürekli yendiği rakiplerle eşleşirken, Nadal ise hiçbirinin ilk 50 sıralamada olmadığı Mayer, Daniel ve Dolgopolov gibi isimleri geçerek bu turnuvada yedinci kez çeyrek final vizesi aldı. Rafael Nadal ve Dominic Thiem, 2017’deki 4 Grand Slam’de de ikinci haftaları gören isim oldular.

Turnuvanın belki de en mükemmel ve heyecanı, seyri en üst seviyede olan maçının oynandığı Del Potro – Thiem mücadelesi ise adeta nefesleri kesti. Üç buçuk saat süren maçta setlerde 2-0 geride ve final setinde iki kez maç puanı kurtaran 2009 Amerika Açık şampiyonu Del Potro, grip olmasına rağmen muhteşem bir geri dönüşle rakibini 3-2 mağlup ederek çeyrek finalde Federer ile eşleşti. İlk olarak 2015 İstanbul Open’da adını duyduğumuz 19’luk Rus raket Rublev ise boyundan büyük işler başararak Dimitrov ve Goffin gibi elit isimleri eleyerek, çeyrek finalde ‘idolüm’ dediği Nadal’ın rakibi oldu.

Toronto’da Del Potro ve Nadal’ı mağlup ederek tüm dikkatleri üzerine çeken 18’lik genç yıldız adayı Kanada’lı Shapovalov, Tsonga’yı elese de dördüncü turda Carreno Busta’ya diş geçiremedi. Busta, çeyrek finale kadar (tamamı elemelerden gelen) oynadığı 4 karşılaşmada da henüz set kaybetmedi. Arjantin’in ele avuca sığmaz sempatik çocuğu Schwartzman ise Tipsarevic, Cilic, Pouille engellerini aşarak çeyrekte Busta’nın rakibi oldu. Ev sahibi apoletli Sam Querrey, son sekize gelene kadar çok ciddi bir rakiple oynamazken, çeyrekteki rakibi Kevin Anderson ise A.Zverev’i eleyen Coric’i ve sonrasında Lorenzi’yi mağlup etmeyi başardı.
ÇEYREK FİNALLER

Turnuva öncesinde hiç kimselerin şans vermemesine rağmen, favorilerin elenmesi ile açılan tablosunda çeyrek finalde Schwartzman karşısında da muazzam bir performans örneği gösteren 26 yaşındaki İspanyol raket Carreno Busta, rakibini set vermeden yenerek yarı finale çıktığında turnuvadaki 15 setin tamamını kazanarak öenemli bir başarıya imzasını atıyordu. Finale sadece bir adım kalmıştı artık. Yarı finaldeki rakibini belirleyecek maç ise Türkiye saati ile sabahın beş buçuğunda başlayıp 9’unda sona erecek olan Querrey – Anderson arasında oynandı. Beklenildiği gibi büyük bir çekişmeye sahne olan karşılaşmada toplamda 3 kez tie breake gidildi ve seyirci desteğini her an elinde bulunduran Querrey karşısında kazanan 3-1’lik skorla Kevin Anderson oldu. Ayrıca Anderson, 2003 Avustralya – Wayne Ferreira’dan sonra bir Grand Slam yarı finaline kalan ilk Güney Afrika’lı raket oldu. Busta ve Anderson kariyerlerinde ilk kez bir Grand Slam finaline çıkmak için karşılaşacaklar.

Dünya 1 numarası apoletli Rafael Nadal, tenise kendisini taklit ederek başladığını ve her fırsatta onun kıyafetlerini giydiğini söylediği genç raket Andrey Rublev karşısında maçtan önce doğal olarak favori olan taraftı ve rakibine bir an olsun göz açtırmadan, adeta antrenman havasında geçen mücadelede sadece 5 oyun vererek rakibini 3-0 yendi ve Federer – Del Potro maçının sonucunu beklemeye başladı. Nadal, tutuk başladığı turnuvada vitesi iyice yükseltti. Özellikle servis oyunlarında Rublev’e hiç şans vermedi. Bir çeyrek final müsabakasının doğasına aykırı bir şekilde maçı çok kısa bir sürede (1,5 saatte) tamamladı.

Nadal’ın yarı finaldeki rakibini belirleyecek mücadele öncesinde; 2009 Amerika Açık finalinde yarı finalde Nadal’ı, finalde ise Federer’i yenerek kariyerinin tek Grand Slam’ini kazanan Arjantin’li ‘kule’ Del Potro, Federer’in maç boyu anormal olan heyecanına bağlı olarak yaptığı basit hataları değerlendirmeyi başardı. Federer’in, rakibinin güçlü ve etkili forehand’ine çoğu zaman seyirci kalarak çözüm bulamamasına, savunma kanadında yaptığı hatalar da eklenince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Özellikle Federer’in maçın üçüncü setinde tie break oyunlarında 4 kez set puanını değerlendirememesi ve dördüncü sette yaptığı 10-1’lik basit hata farkı maçı 3-1’lik setle, kazananın her daim haklı olduğu Del Potro’ya götürdü. Bu aynı zamanda Juan Martin Del Potro’nun 2013 Wimbledon’dan sonraki ilk Grand Slam yarı finali oluyordu.
YARI FİNALLER

İlk yarı final mücadelesi, bir ara 2015 yılında ilk 10’a dahil olan ve bu turnuvada bu maça kadar 92 ace atan ve bu alanda zirvede olan Kevin Anderson ile maçtan önce ‘turnuvada Nadal’dan başka İspanyol bir raket daha var’ diyerek gündeme gelen Carreno Busta arasında. İlk seti, yedinci oyunda kırdığı servisin avantajı ile 6-4 kazanan Busta, ikinci setten itibaren Anderson’un ace’leri karşısında adeta şok oldu. İkinci sette 7-0, üçüncü sette 9-0 ace üstünlüğü kuran Güney Afrika’lı, sırasıyla 7-5 ve 6-3 ile öne geçti setlerde. Son sette de üstünlüğünü devam ettiren Anderson, 58-21’lik winner ve etkili olduğu return puanları ile toplamda dört kez rakibinin servisini kırarak seti  6-4, maçı da 3-1 kazanıp ilk finalist oldu. Kevin Anderson, şanslı kurasında 2,03 boyu ile Grand Slam’ler tarihinde en uzun boylu finalist olurken, Carreno Busta ise maç sonrasında ilk kez kendisini dünya sıralamasında 10 numarada bularak kariyeri adına önemli bir başarıya imza attı.

Yarı finalin diğer ayağında, çeyrek finalde Rublev karşısında şov yapan Nadal ile 2009’da olduğu gibi bu sene de FEDAL finalini engelleyen Del Potro karşı karşıya. Maçtan önce Arjantin’li ‘kule’nin forehandlerine karşı Nadal’ın nasıl bir önlem alacağı konuşulsa da İspanyol raketin maçın favorisi olduğu herkesçe malum. İşi bu noktaya getirdikten sonra Nadal’ın kupayı alacağını düşünenlerin sayısı oldukça fazla. İlk sete kötü başlamasa da beşinci oyunda servisini kırdıran ve Del Potro’nun öldürücü forehandlerine cevap vermekte biraz zorlanan Nadal 6-4 ile ilk seti kaybetti. İkinci seti nasıl bir kelime yada cümle ile anlatmalıyız bilmem ama adeta tek kişilik bir tiyatro vardı kortta. Del Potro’ya bir saniye bile nefes aldırmayan Nadal, ‘bagel’ yaparak adeta Arjantinliyi korttan sildi. Rakibi karşısında psikolojik ve mental üstünlüğü de ele alan Rafa, bu hızla üçüncü sete de servis kırarak 3-0’la önde başladı ve seti 6-3 ile sorunsuz bir şekilde geçti. Direnci kırılan ve yaptığı basit hatalarla maçtan kopan Del Potro, son sette iki kez daha servisini kırdırdı ve Nadal, ikinci setten itibaren alev aldığı maçı beklenilenin aksine rahat bir şekilde kazanmayı başardı. Maç sonu istatistik sütununda ise 45-23 winner, 20-40 basit hata, 109-76 toplam puan ve bilhassa kilit bir anlam ifade eden ikinci servislerde alınan puanlar (72-28%) dikkat çekti.

... VE FİNAL
Rafael Nadal, ağır favori olarak çıktığı maçta, kurasında yer alan tüm favorilerin birbiri ardınca elendiği bir ortamda ilk Grand Slam finaline çıkan Kevin Anderson karşısında 6-3, 6-3 ve 6-4'lük üç sette şampiyon olarak, Grand Slam kategorisinde 16. zaferini kazandı. Amerika Açık'ta 3, bu yıl ise 2.Grand Slam şampiyonluğu Nadal için gerçekten de muazzam bir başarı oldu. 

İlk setin ilk 6 oyununda skor her ne kadar 3-3'ü gösterse de 17-4 gibi feci bir basit hata istatistiği ile oynayan Anderson'un heyecanı ve tedirginliği gözden kaçmazken, etkili servisleri ile anıldığı bir ortamda tam 4 kez servisini kırdırma şansı yakalattığı Nadal'dan ucuz kurtuldu. Ne var ki, 'korkunun ecele faydası yok' atasözünde olduğu gibi Anderson, çok geçmeden dördüncü servis oyununda servisini kırdırarak (Nadal, şeytanın bacağını kırarak) oyunu ve devamında seti verdi. İkinci set, ilk setin aksine daha az rallili ve dolayısı ile servis oyunlarının daha kısa sürede bittiği bir set oldu. Nadal, setin altıncı oyununda bir kez daha servis kırınca bu seti de ilk set gibi aynı skorla geçti. Son sette daha ilk oyunda servisine tutunamayan Anderson, kalan oyunlarda elinden geleni yapsa da hata yapmayan, konsantrasyonunu asla kaybetmeyen ve kort içinde gerçek bir şampiyon gibi mücadele eden Nadal karşısında ancak bu kadarını yapabildi.

Final istatistiklerinde Anderson için olumlu sayılabilecek iki tane veri çıktı karşımıza. Güney Afrikalı raket, 10-1'lik ace ve 32-30'luk winner puanlarında yaşıtı Nadal'ı geçebilirken... İspanyol boğası, ilk servis puanları, ikinci servis puanları, servis kırma puanları, basit hata sayısı gibi parametrelerde daima önde olan taraftı ve bu fark da zaten kendisine sonuna kadar hak ettiği şampiyonluğu getirdi. 

İYİLER DAİMA KAZANIR ----> RAFAEL NADAL

“Günün sonunda iyi bir insan olarak anılmak, kazanılan tüm kupalardan daha fazla değere sahiptir” dedi Nadal, US Open şampiyonluğu sonrasında. Eğer Nadal’sanız, yani neredeyse elde edilecek tüm başarıları kazanmışsanız, bu tarz bir cümle kurabiliyorsunuz. Evet Rafael Nadal, çok büyük bir şampiyon olduğu kadar iyi bir insan aynı zamanda. Bunu gittiği her yerde, oynadığı her kortta onu izleyenler tarafından net bir şekilde anlayabiliyor, hissedebiliyorsunuz. Bitmek bilmeyen hırsı, savaşçılığı, oyuna olan sonsuz tutkusu ve hep daha fazlası için verdiği emeğin elbette karşılığını alıyor. 2017’de 2 Grand Slam, 2 Masters şampiyonluğu. Roland Garros, Monte Carlo ve Barcelona’da ‘La Decima’. Türkçe’de onuncu (10.) anlamına gelen bu kelimenin tenisteki karşılığı paha biçilemez cinsten ve bunu sonraki yıllarda başka bir tenisçinin yaşaması neredeyse imkansız. Günümüz tenisinde herhangi bir turnuvayı, hele hele bir Grand Slam’i toplamda 10 kez kazanmak akıl işi değil gerçekten…

Nadal, aynı zamanda belki de en çok kendi adı ile beraber yazılan ve ‘tarihin en iyisi’ olarak kabul edilen Federer’in Grand Slam şampiyonluğunu (19-16) geçebilmesi sorusu sorulduğunda dahi mütevaziliği elden bırakmıyor. “Yaptıklarımdan ve kazandıklarımdan mutluyum. Federer’in şampiyonluk sayısını kendime takıntı yapmıyorum” diyecek kadar kendini bilen, hedeflerini turnuva bazında tutan, FEDAL adı altında birbirine giren taraftarların aksine sadece işine odaklanan mükemmel bir tenisçi. Tenise olan tutkuları, yaşlarına rağmen sürekli gelişme arzusuyla bu oyuna olan bağlılıkları zaten Nadal ve Federer’i diğer tenisçilerden çok ayrı bir mertebeye çıkarmaya yetiyor da artıyor.

Nadal, geçmişinde yaşadığı sakatlıklar ve sonrasında ‘eskisi gibi dönemez’ diyenlere inat her zamankinden daha güçlü döndüğü 2017’de kazanmaya devam ediyor. Son olarak Amerika Açık’ta 3.kez şampiyonluğu yaşayarak kendine olan özgüveni artan Nadal, sert kortta olan şanssızlığını da kırmış oldu. 2014 Doha’da en son kupayı eline alan Rafa, o tarihten sonra oynadığı 9.sert kort finalinde ilk kez kazanmış oldu. Bu süre zarfında kaybettiği 8 finalin altısında Federer (3) ve Djokovic’in (3) adları yazıyordu.

TAKTİK DEĞİŞİKLİKLER OLUMLU YANSIDI

Nadal artık sert kortta da çok etkili vuruşlar yapabiliyor, her şeyden önce maç içinde uyguladığı taktik planlarıyla (değişiklikleriyle) rakiplerinin birkaç adım önüne geçiyor. Bunun en somut örneğini Del Potro ile oynadığı Us Open yarı finalinde net bir şekilde gözlemledik. İlk sette rakibinin çoğu zaman backhandine oynayınca Arjantinli yön değiştirip o ünlü forehandlerini çılgınca savurarak seti kazanmıştı ama ikinci setten itibaren işler değişti. Kort içinde sürekli Del Potro’yu koşturan ve onun zayıf olan backhandi sebebiyle sol köşeye yakın oynamasını fırsata çevirip açık bıraktığı sağ köşeye paralel ve çapraz vuruşlar yaparak yoran Nadal amacına ulaştı ve mental olarak da zirveye çıkınca ‘kule’nin yapacağı hiçbir şey kalmadı. Hem hücumda hem de savunmada kararlı durdu ve son 3 sette bir kere dahi rakibine servis kırma şansı tanımadan, sadece 5 oyun vererek resmen şov yaptı. Aynı zamanda rakibinden 2009 yarı finalinin de rövanşını almış oldu. O gün Nadal’ın karşısında kim olursa olsun, inanın İspanyol boğasının hışmından nasibini alırdı.

US Open finalini çok yazmaya gerek yok zaten. Maçtan önce zaten ağır favoriydi kendisi. Maç maç ritmini artırıp, vitesi yükselten ve Del Potro karşısında tam anlamıyla alev alan bir “Nadal karşısında şansı var mı?” diye sormaktan çok, Kevin Anderson için ‘acaba toplamda 10 oyun alabilir mi?’ sorusuna cevap aramak sanki daha mantıklıydı. Nitekim öyle oldu ve Güney Afrika’lı raket tam da 10 oyun aldığı maçta, servis kırma puanı dahi göremeden, dirençsiz bir şekilde kaybetti. 16.Grand Slam şampiyonluğu ile bu alanda Federer ile sene başında olan 3 (üç) farkı koruyan Nadal için herhangi bir sakatlık yaşamadığı takdirde 20’li sayılara ulaşamaması için hiçbir sebep yok. Federer’in iyice yaşlandığı, diğer elit raketlerin sakatlıklarla haşır neşir olup, toparlanmalarının zaman alacak olmasından dolayı bu fırsatı lehine çevirebilecek mi? Hep beraber göreceğiz.
EKİP BAŞARISI

Rafael Nadal’ın 2017’de adeta ikinci baharını yaşadığı ve Amerika Açık öncesinde 3 yıl aradan sonra dünya 1 numarası olması sonuna kadar hak edilmiş bir ekip çalışmasının rakamlara yansımış haliydi. Amcası Toni Nadal ile olan birlikteliğinden müthiş bir hikaye ve onlarca şampiyonluk çıkarttı. Toni, ilk günden beri yeğeninin yanında oldu, onu en güzel şekilde eğitti, bugünlere getirdi. Fiziksel, zihinsel ve mental anlamda Rafa’yı en üst seviyede tutmak için elinden geleni yaptı ve bunda başarılı oldu. Amerika Açık şampiyonluğu ile beraber Toni Nadal emekli oldu ve kalan kariyerinde akademinin başında olacağını belirtti. Açıkçası böyle bir şampiyonlukla emekli olması iki taraf için de mükemmel bir son oldu.

Her sakatlığı sonrasında düşüşe geçmesi beklenen ve hatta 15-16 ay öncesinde Federer’i Grand Slam şampiyonluğu seviyesinde geçebilecek tek ismin Djokovic olacağı fazlasıyla dillendirilirken, (o zamanlar Nadal 14, Djokovic 12) bugün Nadal 16’ya ulaştı ve kendisi şu an bunu fazla konuşmak istemese de Federer’i geçmesi en muhtemel isim yine kendisinden başkası değil. Yaşı 31’i buldu ve zaman su gibi akıp geçiyor ama sanki Nadal oyun olarak kariyerinin en olgun çağında adeta. Asla pes etmiyor. O gün kortta yenilse dahi mental anlamda kendisini olumsuzluğa itmiyor. Hemen bir sonraki turnuva için hazırlanıyor. Forehandleri her zamankinden daha güçlü ve etkili. Baseline oyununda zaten iyiydi ama başta Carlos Moya’nın da katkıları ile file önü oyunlarına da özgüvenle rahatça gelebiliyor ve her zamankinden daha çok winner sayılar üretiyor. Nadal, oyununa kattığı değişiklikler ile komple bir tenisçinin nasıl olması gerektiğini gösteriyor bizlere.

HER TURNUVAYA KATILMAMALI

Rekabeti seviyor, hem de herkesle. Meydan okumayı da yapıyor, gerektiğinde sakin kalarak durulmayı da… Hırsından hiçbir şey kaybetmiyor. Zaten bu hırsı değil mi, onun içindeki tenis aşkını yaşatan? Onu durdurulamaz seviyeye yükselten? Nadal, toprak sezonunda oynadığı efsane performansı sert zemine de entegre edebilme adına müthiş gayretli çalışıyor. Amerika turunun başında Montreal ve Cincinnati’de Shapovalov ve Kyrgios mağlubiyetleri aldığında morali bozulup kendine güveni azalır diyenlere inat çıktı, oynadı, kazandı ve Amerika Açık’ta mutlu sona ulaştı.


Kariyerinin 3/4'ünü bitiren Nadal, kalan zamanını en iyi şekilde değerlendirmenin peşinde. Geçmişte yaşadığı sakatlıklardan dolayı onlarca turnuvayı kaçırdı ve bunların acısını çıkarma adına elinden geldiğince çoğu turnuvaya katılıp koleksiyonunu genişletmek istiyor. 2017’nin şu ana kadar en fazla maç yapan raketi (56-9) olması dahi onun katıldığı tüm turnuvalarda nasıl bir dominasyon elde ettiğini gösteriyor. Bu konuda biraz daha hesaplı davranarak olası sakatlanma riskine karşı önlem alması kendisi adına daha iyi olabilir ama son karar tabii ki kendisinin. Özellikle toprak sezonunda 1-2 turnuvayı es geçmesi mantıklı olabilir. Zira toprakta ‘La Decima’lar yaparak zaten tüm hedeflere ulaştı. Şimdilik dizleri herhangi bir sıkıntı yaratmasa da bu yaştan sonra sakatlık riski daha da artabilir ve Nadal’ın bir sezonda katılacağı turnuva sayısı 15’i geçmemeli kanımca.

......................................................................................................................................................



THE END

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder