26 Nisan 2017 Çarşamba

Messi - 500

Tek kulüpte 500 gol ve bunu sadece 12 yılda yaptı. Yaşı henüz 30 ve üst düzey futbol oynayacağı en az 3-4 sezon daha var. Bir kulüpte en çok gol atan Pele'nin (643) rekorunu geçmesi de kuvvetle muhtemel. Çünkü o durmuyor, sürekli gol atıyor. Durmasına, dinlenmesine genleri karşı çıkıyor. Yani istemese de winner karakteri ve insanüstü futbol yeteneği kendisini yenilemesi için sürekli gol atmak zorunda. Vücudundaki programlar hep gol için tasarlanmış ve bu programı da gayet başarılı bir şekilde yürütüyor Messi...

Real Madrid'e, hem de Berbabeu'da, hem de 90+2'de, hem de galibiyet golünü atarak kariyerindeki 500.gole ulaşan (577 maçta) Messi'nin neredeyse her ay başka bir rekoru karşımıza çıkartılıyor, istatistik bilimcileri tarafından. Messi'nin 500 golünü biz de bazı veriler ışığında derlemek istedik... (Bu satırları okurken 500'ü geçmiş olabilir)

Lionel Messi;

100.golünü 16 Ocak 2010'da Sevilla'ya...
200.golünü 1 Kasım 2011'de Viktoria Plzen'e...
300.golünü 16 Şubat 2013'te Granada'ya...
400.golünü ise 18 Nisan 2015'te Valencia ağlarına atmış...

Bir maçta;

1 kez 5 gol (Leverkusen),
16 kez 4 gol,
32 kez 3 gol (hat-trick)
103 kez 2 gol,
177 kez de 1 gol kaydetmiş.

Yeşil sahalarda onlarca faule, hem de oldukça sert müdahalelere mağruz kalmasına rağmen yılmadan, tükenmeden koşuyor, asla pes etmiyor ve golünü atıp tabelayı değiştiriyor. Devrinin en mükemmel iki oyuncusundan biri olan Cristiano Ronaldo'nun varlığı ve attığı goller karşısında her zaman ona vereceği cevapları oluyor. Üst üste aldığı 4 Ballon d'Or ödülü (toplamda 5) dahi onu tarihin en iyilerinden biri yapmaya yetiyor bile.

Sezon bazında attığı gollere bakalım şimdi...

2004 - 2005 sezonunda 1 gol,
2005 - 2006 sezonunda 8 gol,
2006 - 2007 sezonunda 17 gol,
2007 - 2008 sezonunda 16 gol,
2008 - 2009 sezonunda 38 gol,
2009 - 2010 sezonunda 47 gol, (C.Ronaldo bu sezon Real Madrid'e geldi)
2010 - 2011 sezonunda 53 gol,
2011 - 2012 sezonunda 73 gol,
2012 - 2013 sezonunda 60 gol,
2013 - 2014 sezonunda 41 gol,
2014 - 2015 sezonunda 58 gol,
2015 - 2016 sezonunda 41 gol,
2016 - 2017 sezonunda 47 gol (25.04.2017 tarihi itibariyle)

La Liga ve Barcelona tarihinin en çok gol atan futbolcusu Lionel Messi;

29 kez Sevilla'ya - 27 kez Atletico Madrid'e - 24 kez Valencia'ya
23 kez Real Madrid'e - 22 kez Atletic Bilbao'ya - 21 kez Osasuna'ya 
18 kez Getafe'ye - 17'şer kez Deportivo ve Espanyol'a gol atmış.
Avrupa'da ise 7 kez Leverkusen'e, 6 kez Ajax'a golü var.


19 Nisan 2017 Çarşamba

Real Madrid - Bayern Munich / 18.04.2017

Son yılların en büyük hakem skandallarından birine imza atılan Real Madrid - Bayern Münih Şampiyonlar Ligi çeyrek final  rövanş maçı hakkında çok şeyler yazılır çizilir ama sanırım hiçbirisi bu yukarıdaki sevimli bayanın fair play kokan zarif ve asil görüntüsünün yanında hiç kalır :)) 

Bir dönemin sonu

2004'te Porto'yu Avrupa'nın 1 numarası yaptığında soluğu Ada'da, Premier Lig'de alacaktı Jose Mourinho. İngiltere'de bütün durağan giden işleri bozacak, tabloidleri değiştirecek, alışkanlıklara son verecek, sivri dili ve kendine has taktikleri ile başta Chelsea olmak üzere aynı zamanda Ada futbolunun da tarihini değiştirecekti. Gelir gelmez ilk sezonunda kulübüne 50 sene sonra lig şampiyonluğu yaşatacak, döneminin en iyileri arasında yer alan Sir Alex Ferguson, Arsene Wenger ve diğerleri ile zaman zaman atışacak, onların bir anlamda belalısı olacaktı. İki dönem Chelsea'yi çalıştıracak ve bu dönemlerde Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşayamasa da takımını sürekli Avrupa'nın en elit takımları arasına yazdırmayı başaracak olan Mourinho'nun unutulmaz Chelsea'sinde 4 futbolcu vardı ki, bunlar takımın tüm başarılarındaki ortak payda idi. Hepsini biliyorsunuz, bu dört kişi Cech, Terry, Lampard ve Drogba'dan başkası değildi. Biri kalede 'dev'leşip uçan kaçanı tutacak, biri savunmada adam geçirmeyecek, diğeri orta alanda oyunu iki yönde de şiir gibi oynayacak, kalanı da en zor zamanlarda takımın gol yükünü çekip zaferler yaşatacaktı. Plan, program mükemmele yakın bir şekilde yıllarca sürüp işleyecek ve Chelsea, kulüp tarihinin altın çağını yaşayacak, en ulaşılmaz denilen kupaları kazanacak, koleksiyonunu sürekli genişletecekti.
Didier Drogba (2004-2012 ve 2014-2015) Petr Cech (2004-2015) Frank Lampard (2001-2014) John Terry (1998-2017)

Öncelikle takımına adeta tek başına Şampiyonlar Ligi'ni kazandıran Drogba 2012'de (2014-2015'te 1 sezon daha), sonrasında 2014'te Lampard takımdan ayrılmak zorunda kaldı. 2015'te ise Cech, yaş engeline takılıp kaleyi Courtois'e bırakıp Arsenal'e imza attı. Herkes birer birer giderken Terry ise dimdik ayakta kaldı. Acımasız yıllara, gelen giden teknik direktörlere inat takımın demirbaşı olarak sürekli kadronun içinde yer aldı.

11 sezon aralıksız forma giyen Cech; 2000'li yılların en iyi 5 kalecisinden biri olacak, Terry; Avrupa futbolunun son 15 yıldaki en iyi 5-6 savunmacısından biri olarak anılacak, Lampard; 'çift yönlü ortasaha' cümlesi kurulunca akla gelen 4-5 isimden biri olarak örnek gösterilecek ve Drogba; 'bir takımdan daha fazlası'nın baş aktörlerinden ve son 15 yılın en yetenekli santrforlarından biri olarak dillendirilmeye devam edecek.

John Terry; dönem dönem futbol dışı vukuatları ile gündeme gelse de o, tekmeye kafa atan savaşçı karakterinin yanı sıra, gemisini en zor günlerde dahi terk etmeyi düşünmeyen sağlam duruşu ve kulübüne doğuştan bağlılığı ile adını çoktan efsaneler arasına yazdırdı bile. 'Mahşerin dört atlısı'ndan kalan 'son kale' John Terry de 2017'de aktif futbol yaşantısına son veriyor. Stamford Bridge tribünleri ve Londra onu asla unutmayacak. Chelsea tarihinin en başarılı kaptanının rekorlarına bir göz atalım :

- Attığı 40 golle Premier Lig'in en golcü savunma futbolcusu
- Premier Lig'in en fazla gol yemeden maç tamamlayan savunmacısı
- Premier Lig'de Terry'den daha fazla kaptanlık pazubandı takan bir futbolcu yok
- FIFA Yılın 11'ine en çok seçilen savunma oyuncusu
- Premier Lig'de en fazla kırmızı kart gören Chelsea futbolcusu
- UEFA yılın savunmacısı ödülünü en fazla kazanan futbolcu
- 4 Premier Lig, 5 FA Cup, 3 Lig Kupası, 1'er kez de Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu. John Terry'nin olmadığı Chelsea tarihinde ise müzede sadece 1 Premier Lig, 2'şer kez de FA Cup ve Lig Kupası var.

Şimdilerde 'mahşerin 4 atlısı' söz dizesinin içini Antonio Conte ile lig şampiyonluğuna koşan Courtois, Cahill (Kante), Hazard ve Costa dolduruyor. Bu dörtlü, birkaç yıl daha takımda kalırlarsa, Cech - Terry - Lampard - Drogba etkisini gösterebilecek potansiyele sahipler. Artık bekleyip göreceğiz...

10 Nisan 2017 Pazartesi

Kalecin kadar iyisin

"Golcün kadar yarıştasın, defansın kadar şampiyonsun ve kalecin kadar iyisin..."

Modern futbol öğretilerinde kalecilerin yeri ve önemi her zamankinden daha fazla. Artık günümüzde maçlarda her şey 'kale'den başlıyor. Kale sağlamsa diğer bölgeleri de tetikliyor. Maçı kaybetmeniz zorlaşıyor. Kaleci sadece iki direğin arasında bekleyen, topun kaleden içeri girmesini önleyen bir futbolcu değil. Bilakis oyunun yüzde yüz içinde, oyunu iyi okuyan, tehlikeleri sezip ilk müdahaleyi yapan ve topu adeta mıknatıs gibi kendine çekendir kaleci. Savunmasını orkestra şefi gibi yöneten, takımına her fırsatta güven veren ve adım adım hedeflerine götüren yılmaz bekçilerdir onlar.
Fransızlardan başlayalım... Son yıllarda altyapı olarak ciddi atılımlar yaptılar. Savunma ve hücum anlamındaki zengin oyuncu havuzuyla bugün piyasada çok ciddi yerlere sahipler. Hatta bu alanda Almanya'dan dahi iyi konumdalar. Bunu sahaya ve sonuca yansıtmak ise Deschamps'ın görevi. Fransa Milli Takımı'nın tarihinde kaleci anlamında Fabian Barthez'den başka önemli bir ismin anılmaması ise ülkenin en ciddi sorunlarından. Barthez, 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Şampiyonası'nda takımın kupaları kazanmasında önemli bir halkaydı. Aynı zamanda 35 yaşındayken, 2006 Dünya Kupası'nda finale kadar çıkan takımın yine 1 numarasıydı. Son zamanlarda, Barthez'i forma giyme sayısı anlamında yakalayan (87) ve 2010'dan bu yana tüm büyük turnuvalarda kalede yer alan Hugo Lloris ile bu açık kısmen kapatılsa da, spor tarihi kitaplarında bir üçüncü, dördüncü ismin hep bir ağızdan söylenmesi çok kolay olmuyor. Coupet dahi sadece 34 kez milli formayı giyebilmiş. 86 Dünya Kupası'nda kurtarış rekoru kıran Joel Bats ise Euro 84 ile beraber iki büyük organizasyonda yer aldı ve 6 yılda toplamda 50 kez formayı terletti. Fransa Milli Takımı için toplamda 2,5 kaleci sayabiliyoruz. Bu arada Lloris sonrası Fransa'nın geleceği de emin ellerde. Alphonse Areola, yeterli şansı bulduğu takdirde her an 1 numaranın yeni sahibi olabilir.

Almanlar... 1998 ila 2004 arasında resmen dibe vursalar da (2002 Dünya Kupası finali tam bir istisna*) kaleyi her daim sağlama alan öncü ülkelerden biridir Almanlar. Kalecilik kelimesine ve sahadaki işleyişine yepyeni bir anlam katan ve belki de kariyerinin sonunda gelmiş geçmiş en iyi kaleci dahi olarak anılabileceğini düşündüğüm Manuel Neuer, 2014'te Dünya Kupası şampiyonluğu yaşarken, toplamda 4 kez de yılın kalecisi ünvanına sahip oldu. 2009'dan bu yana Almanların 1 numarası olup, kariyerinde birçok kupa kazanan Neuer, 'bir kaleciden daha fazlası' tabirinin içini muazzam özellikleriyle dolduruyor ve kendisinden sonra gelecek kaleciler için müthiş bir örnek olmaya devam ediyor. Bayern Münih, Neuer'i transfer ettiğinden bu yana Avrupa'nın 3 büyüğünden biri olarak anılmaya başladı. Neuer'in öncesinde Oliver Kahn ve Jens Lehmann ile dönemlerinin en iyi 5 kalecisinden ikisine sahiptiler. Bu iki büyük kaleci 1994 - 2008 yılları arasında Almanların en büyük güvencelerinden oldular ve sayısız kupa ve başarıya eriştiler. Kahn, belki de kariyerinin en büyük eksikliği olan Dünya Kupası'nı 2002 finalinde Ronaldo'dan yediği hatalı gol ile sürekli hatırlayacak ama tarihte her daim en iyi 10 kaleciden biri olarak anılmaya devam edecek. Kaldı ki o turnuvada Altın Top ödülü ve en iyi kaleci ödüllerinin de sahibi oldu. Lehmann ise Arsenal ile 2004'te namağlup Premier Lig şampiyonluğu yaşayarak erişilmesi güç bir rekora imza atmıştı. Kahn ve Lehmann'dan önce ise 87 - 94 yılları arasında kalede Bodo İllgner vardı ve birçok kupa kaldırıp 90 Dünya Kupası'nda da şampiyonluk yaşadı. Euro 96'yı kazanan Almanya'nın kalesinde ise Andreas Köpke vardı. Bir diğer efsane kaleci Toni Schumacher ile Almanlar 80 Avrupa Şampiyonası'nı kazanırken, 82'de Dünya Kupası finalinde İtalyanlara boyun eğdiler. 86'da yine Dünya Kupası finali oynadılar ama bu defa da Maradona'nın Arjantin'ine kaybetseler de Schumacher, Maradona'dan sonra turnuvanın en iyi 2.futbolcusu seçildi. Günümüzde Neuer'e alternatif ise Ter Stegen, Bernd Leno ve Kevin Trapp kapı gibi beklemedeler.

İspanyollar... 'Kale'leri Almanlar gibi her daim sağlam oldu. Son 20 yılın en iyi 5 kalecisinden biri olan Iker Casillas ile İspanya Milli Takımı; 2008 ve 2012 Dünya Kupaları ile 2010 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı kazanarak tarihin belki de en iyi Milli Takımı oldular. Real Madrid ve Milli Takım kariyerinde alınmadık kupa bırakmayan Casillas, 5 kez yılın kalecisi ünvanını alarak bu alanda lider durumda. Victor Valdes, Santiago Canizares, Pepe Reina gibi kalecilerin varlığına rağmen üst üste 7 büyük futbol turnuvasında Milli takımda kaleyi kimselere kaptırmadı. 2015'te hüzünlü bir veda ile 16 yılını geçirdiği Real Madrid'den koparıldı. Casillas, hala İspanya Milli Takımı formasını en fazla giyen futbolcudur. Casillas'tan önce ise Zubizarreta aralıksız 13 yıl Milli Takımın kalecisiydi ve bütün üst düzey turnuvalarda yer aldı. Yine döneminin en iyi kalecilerinden olan Luis Arconada da Zubizarreta'dan önce İspanya Milli Takımı'nda 8 yıl forma giydi. Ne var ki 84 Avrupa Şampiyonası finalinde Platini'den yediği hatalı gol ile her daim hatırlanır. Şimdiki zamanlarda ise David de Gea ile kale emin ellerde görünüyor.

İtalyanlar... Asrın en iyi 5 kalecisinden biri olan Gianluigi Buffon, hem Juventus ile hem de İtalya Milli Takımı ile sayısız başarılara imza attı. 39'unda dahi hala oynayan Buffon; 99'dan bu yana Milli Takımın bir numarası ve bu alanda da en çok Milli formayı giyen isim. 2006 Dünya Kupası şampiyonluğu onurunu takımı ile yaşayan Buffon'un kariyerindeki tek büyük eksiklik ise iki defa finale çıkıp kaybettiği Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Buffon'dan sonra Milli Takım kalesini devralacak olan genç yetenek Donnarumma ile İtalya, en az 15 yıl daha güvende görünüyor. Francesco Toldo, Angelo Peruzzi, Christian Abbiati gibi iyi kaleciler de çoğunlukla kadroda yedek kaldılar. Gianluca Pagliuca 94 ve 98 Dünya Kupaları'nda oynarken, 94 finalinde Brezilya karşısında Baggio'nun dramatik şekilde kaçırdığı penaltı sonrası kaybettiler. Walter Zenga ise 88 Avrupa Şampiyonası'nda yarı final oynayan kadronun kalecisi iken, 90 Dünya Kupası üçüncülüğünde büyük rol oynadı ve bu turnuvada 5 maç üst üste gol yemeyerek kırdığı rekoru henüz geçebilen yok. Dino Zoff gibi efsane bir kaleci de 68 - 83 yılları arasında İtalya Milli Takımı'nın değişilmez kalecisiydi. 1968 Avrupa Futbol Şampiyonası ve 1982 Dünya Kupası şampiyonluğu ile futbol tarihinin en önemli kalecilerinden birisi olarak anılmaya devam ediyor. 

İngilizler... Milli Takım bazında yukarıdaki 4 büyük futbol ülkesine nazaran oldukça başarısız olan İngilizler, kulüp takımlarının onca başarılara rağmen bir türlü Milli Takım nezdinde bu dengeyi kuramadılar. Her daim kadrolarında büyük yıldızları bulundursalar da başta kalecilik mevkii olmak üzere sürekli sorunlar yaşadılar. 1966 Dünya Kupası şampiyonlukları dışında herhangi bir üst düzey başarıları yok. Bu şampiyonlukta kalede Gordon Banks yer alıyordu ve kendisi 79 yaşında ve hala hayatta. İngilizlerin 1970 ila 1990 yılları arasında takımın kalesini koruyan ve en çok forma giyme anlamında rekoru elinde bulunduran Peter Shilton ile dahi herhangi bir başarıları olmadı. Son dönemde efsane kalecileri David Seaman'dan sonra ise tamamen dibi gören İngilizler bu sürede Paul Robinson, David James ve 'dengesiz' kalecileri Joe Hart ile hiçbir üst düzey turnuvada çeyrek finalden öte gidemezken 2008 Avrupa Şampiyonası'na ise katılamayarak büyük hayal kırıklığı yarattılar. Kayda değer olarak ise sadece David Seman ile 96 Avrupa Şampiyonası yarı final başarıları var. Kimbilir belki de İngilizlerin Milli Takım başarısızlıklarının en önemli sebeplerinden biri standartların üzerinde bir kalecilerinin olmayışıdır. 


Son olarak A Milli Takımımıza bakarsak; 2002 Dünya Kupası'ndaki altın jenerasyonun aldığı üçüncülük başarısında tarihimizin en iyi kalecisi olan Rüştü Reçber'in önemi zaten tartışılmaz. Günümüzde Volkan Demirel sonrası kaleyi 2015'ten itibaren devralan Volkan Babacan'ın kalede güven verdiğini net bir şekilde söyleyebiliriz. Kaldı ki Onur Kıvrak ve Harun Tekin ile de fena sayılmayan yedek kalecilerimiz var. 

* : Almanlar, 2002 Dünya Kupası'nda finale kaldılar ama turnuvayı kaybettiklerinde dünyanın en iyi 2.Milli Takımı olmadıklarını çok iyi biliyorlardı. Finale gelene kadar onlar da hiçbir Avrupa takımı ile eşleşmemişlerdi. Tabii gruplardaki İrlanda Cumhuriyeti'ni saymazsak. Kaldı ki onlarla da berabere kaldılar. Kamerun, Suudi Arabistan, Paraguay, ABD, Güney Kore ile karşılaşarak finalde Brezilya'nın rakibi oldular. 98 Dünya Kupası'nda çeyrek final görüp (Hırvatistan, 0-3), Euro 2000 ve 2004'te ise gruplardan çıkamadılar.

3 Nisan 2017 Pazartesi

Brezilyalılar neden Premier Lig'i sevmez?

En yetenekli futbolcuların adresi olan ülkedir Brezilya. Futbol ansiklopedilerinde "En..." ile başlayan birçok futbolcusu vardır. En efsane olanları; Pele, Garrincha, Zico, Socrates, Romario, Rivaldo, Ronaldo, Ronaldinho, Kaka, Neymar ve diğerleri... Brezilyalılar; kaleci yada savunma oyuncusundan çok (Cafu ve Roberto Carlos'a selam olsun), hücum anlamında en kreatif futbolcuları çıkartırlar. Çok ilginçtir ki yukarıdaki sözkonusu futbolcuların hiçbiri futbolun beşiği denilen İngiltere'de forma giymemiştir. O yüzden de İngiliz futbol tarihine geçebilmiş tek kayda değer futbolcu - şimdilik - Juninho Paulista'dan başkası değildir. Sadece 5 sezon formasını giydiği Middlesbrough'da toplamda 25 gol atarak, Premier Lig'de en çok gol atan Brezilyalı futbolcu olmuştur. Ronaldinho, Barcelona'dan Milan'a geçiş sürecinde Abramovich'in Chelsea'sinden astronomik bir teklif alsa da gitmedi. Keza Neymar, Ada kulüplerinin yoğun ısrarına rağmen Barcelona'yı seçti. Gerçi Neymar'ın birgün Premier Lig'de oynamak istediğini ve Ada futboluna hayranlığını, Mourinho ve Pep gibi saygın teknik adamlarla çalışmak istediğini hepimiz biliyoruz.

Bu satırlar yazıldığı an itibariyle Liverpool'lu Coutinho, Juninho'nun yıllardır kırılamayan rekorunu egale etti. Dördüncü yılını geçirdiği Premier Lig'de takımı ile 25. golünü 1 Nisan'daki Everton derbisinde kaydeden Brezilyalı hücum oyuncusu bu kategorideki rekoru bir hayli geliştireceğinden hiç şüphemiz yok. Liverpool'da oynayan bir diğer Brezilyalı forvet Firmino'da 2.sezonunda 19 gol rakamına çoktan ulaştı bile. An itibariyle yaşayan en yetenekli Brezilyalı golcü olan Neymar, La Liga'da 64, toplamda ise Barcelona forması ile resmi maçlarda iki gün önce 100.golüne ulaştı. Barcelona forması ile daha önce bir diğer Brezilya'lı Rivaldo'da toplamda 130 gol atma başarısı göstermişti. 

Brezilya Milli Takımı'nın en güncel haliyle hücum hattındaki 3'lüsü Neymar, Coutinho ve Firmino. Zaten Ada futbolunda en değerli Brezilya'lılar Liverpool'da ve takımları için de bir hayli efektif bir performans sergiliyorlar. Savunmadaki futbolcuları ise çoğunlukla İspanya ve Fransa liglerinde forma giyiyorlar. Thiago Silva, Miranda, Marquinhos, Marcelo, Filipe Luis ve bir de Juventus'lu Dani Alves. Chelsea'li David Luiz ise zaman zaman Milli Takıma çağrılıyor. Ortasaha da ise durum biraz karışık. Çin Ligi'nden Renato Augusto, Oscar, Paulinho; Real Madrid'den Casemiro ve Brezilya liglerinden 2-3 futbolcu daha kendisine yer bulabiliyor. Hatta eski Fener'li Diego dahi son maçlar için kadroya alınmış ama kendisine forma şansı verilmemişti. Premier Lig'den Willian ve Fernandinho da kadronun müdavimlerinden. 

Bu sezon Premier Lig'de forma giyen bazı Brezilyalılar...

Chelsea'de David Luiz ve Willian  
Liverpool'da Leiva, Coutinho ve Firmino
M.City'de Fernando, Fernandinho ve Gabriel Jesus
Arsenal'de G.Paulista

Tottenham, M.Unıted ve Everton'da Brezilyalı futbolcu yok.

Zamanında Pato, Robinho gibi efsane olmasa da süperstar kategorisine alacağımız futbolcuların da Premier Lig'e gidip, tez zamanda geri döndüklerini hatırlayalım. Luis Fabiano, Lucio ve Hulk gibi büyük yıldızlar da Premier Lig'den gelen teklifleri kabul etmeyen diğer isimler.
Brezilyalılar, Ada'yı sevmiyor, burası net. İngiltere şüphesiz iklim şartları ile doğru orantılı olarak futbolcuların transfer kararlarını net bir şekilde etkiliyor. Güney Amerikalılar, özellikle de Brezilyalılar sıcak bir iklimden geldikleri için bu tarz yerlere daha aşina olacakları yerleri tercih ediyorlar ve İngiltere gibi güneşin kendisini çok az gösterdiği Ada'ya da fazla rağbet göstermiyorlar. Her şeye rağmen gemileri yakıp Ada'ya gidenlerin en uğrak yeri ise Londra ve kulüp ise Chelsea. Şu an Çin Ligi'nde oynayan Ramires 5,5 sezon, bir diğer Chelsea'li Alex 5, David Luiz ve Oscar 4,5 sezon ve yine dördüncü sezonunu geçiren Willian en önemli isimler olarak göze çarpmakta. Sol bek Filipe Luis de Atletico Madrid ile Şampiyonlar Ligi finali oynadığı sezonun ertesinde Mourinho'nun ısrarı ile alınmasına rağmen sadece bir sezon oynayıp tekrar eski kulübüne geri döndü. Premier Lig'de en uzun süre forma giyen isim ise Liverpool'lu Lucas Leiva. Dönem dönem adı Türk kulüpleri ile anılsa da Leiva, bir sezonda ortalama 30 maçın üzerinde oynuyor. 26 yaşında kariyer transferi yapıp M.City'e giden Elano ve çelimsiz forvet Jo, iki sezon zor dayanıp takımdan ayrıldılar. Brezilyalıları sevmeyen Arsene Wenger'in bu konudaki tek istisnası; 6 sezon forma verdiği ve o dönemlerde takımını orta alanda iyi bir şekilde yöneten Gilberto Silva oldu. F.Bahçe'den ayrılıp Arsenal'e giden Andre Santos ile Wenger'in ilişkisi ise sadece 1,5 yıl sürebildi. Man.Unıted da Brezilyalıları sevmeyen kulüplerin başında. Kulübün son Brezilyalı transferi 2008'de Anderson ile oldu ve o da takımda geçirdiği 7 sezonun ardından Coritiba'da futbol hayatını sürdürüyor. 

2016 - 2017 sezonu Ada futbolunda forma giyen futbolcuların % 67'si lejyoner konumunda. Genel olarak İspanyol ve Fransız oyuncuların ağırlık gösterdiği ligde Brezilyalı futbolcuların sayısı; İrlanda, Belçika, Hollanda, Arjantin ve İskoçyalılardan daha az durumda. Toplamdaki 261 lejyoner futbolcunun sadece 13 tanesi Brezilyalı (% 3,8). Afrika ülkelerinden ise toplamda 51 futbolcu (% 20) forma giyiyor. Bu alanda Senegal, Fildişi ve Nijerya başı çeken ülkeler. 

Şimdi sıkı durun. Avrupa'da en çok forma giyen Brezilyalılar hangi ligde diye sorsam, cevabınız ne olurdu? Tabii ki gerek coğrafi, gerekse de aynı dili konuşmaları sebebiyle Portekiz Ligi doğru cevap. Premier Lig, majör ligler arasında Brezilyalıların en az forma giydiği ülke. 2016 - 2017 sezonunda Portekiz'de tam 123 Brezilyalı futbolcu forma giyerken; Serie A'da 35, La Liga'da 25, Lig 1'de 19 ve Bundesliga'da 15 Brezilyalı var. 

Son olarak ülkemizde de toplamda 247 futbolcunun (% 51,7) lejyoner olduğunu hatırlatalım. Bu alanda ise en fazla futbolcu Brezilya'dan (34). Kamerun 13, Portekiz 11, Hollanda, Nijerya ve Senegal'den ise 9'ar futbolcu bulunuyor.