26 Ekim 2016 Çarşamba

Bu Çocuğa Dikkat!


Bu çocuğa dikkat! Yoksa bu gence, bu yeteneğe mi demeliydik? Henüz 21 yaşında olmasına rağmen merdivenleri hızlıca tırmanan, haddini bilen, sezgileri kuvvetli, sabırlı ve yaşına göre fazlasıyla olgun bir futbolcu, Joshua Kimmich. 

1,5 sene önce Stuttgart'tan 8,5 milyon euro bonservis karşılığında alınan Kimmich, ikinci lig ekiplerinden Leipzig'de kiralık oynadıktan sonra, geçen sezon katıldığı Bayern'de Guardiola ile beraber 25'i ilk 11 olmak üzere toplamda 36 maça çıktı. 21 yaşındaki futbolcu, her şeyden önce takımı için adeta bir joker konumunda. Gerçek mevkiisi, eski tabirle ön libero olsa da savunmanın sağında da oynayabilen Joshua, Ancelotti'nin Bayern'inde de şans bulmaya ve kendisini göstermeye devam ediyor. Ancelotti'nin 4-3-3 sistemindeki orta 3'lü için 5 aday futbolcu var. Alonso, Vidal, Alcantara, Kimmich ve Renato Sanches. Alonso'nun 35 yaşında olması ve Renato Sanches'in henüz istenilen seviyeye gelememesi ile beraber Kimmich şimdilik bu alanda şansını çok iyi kullanıyor. Alonso'nun tahminen takımdaki son sezonu olduğunu düşünürsek Kimmich'in uzun yıllar Bayern'de kadronun değişilmez bir oyuncusu (hatta sembol isimlerden) olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. 


Kimmich gibi genelde ön libero oynayan ortasaha oyuncularının ekstra olarak bir de takıma skor anlamında yardımcı olması, aynı zamanda var olan piyasa değerini de artırıyor. Kimmich bu sezona harika bir başlangıç yaptı. Geride kalan 12 maçta (7'si ilk 11) 7 gol attı ve bu alanda 10 gol atan Lewandowski'nin ardından ikinci sırada. Ayrıca takımın diğer golcü ismi Müller'in de 3 gol attığını hatırlatalım. Joshua, gol noktalarında üstün sezi yeteneği ile golün kokusunu çok iyi alıyor, doğru zamanda doğru yerde oluyor ve golünü atıyor. Kimi zaman santrfor gibi ön direğe koşu yapıp kafa ile gol vuruşu yaparken, kimi zamanda ceza sahasında kendisini kolayca unutturarak büyük bir soğukkanlılıkla tabelayı değiştiren isim oluyorBunu oynadığı maçlarda net bir şekilde görebiliyorsunuz. Tekniğinin, oyun görüşünün, savaşçılığının ve takipçiliğinin üst seviyede olması Guardiola'nın ona kattığı değerlerden bazıları.


An itibariyle piyasa değeri 20 milyon euro olan Kimmich'in sezon sonunda minimum 35 milyon euro değeri olması bekleniyor. Genç futbolcunun üstün formuna sessiz kalmayan isimlerden biri de Joachim Löw oldu şüphesiz. Euro 2016'da Almanya ile yarı finale kadar 4 maçta ilk 11'de başlayan Kimmich, 2018 Dünya Kupası grup eleme maçlarındaki 3 maçta da yine ilk 11 başladı ve milli takımın da artık vazgeçilmezleri arasına girmeyi başardı. Löw ile Ancelotti'nin Kimmich'in pozisyonunda ortak bir tavır takınmadıkları da gün gibi ortada. Ancelotti onu orta 3'lü de merkezde oynatırken, Löw elinde Lahm ve Rafinha gibi bir sağ bek olmaması sebebiyle Kimmich'i sağ bekte oynatıyor. Her pozisyonda da sırıtmayan Kimmich, joker rolü le her takım için aranan bir futbolcu konumunda.


Zaman ne gösterecek bilinmez ama Kimmich için herşey şimdilik mükemmel gidiyor. Herkes bu sezon 19'luk "Altın çocuk" Renato Sanches'den büyük bir çıkış beklerken, Joshua Kimmich sessiz ve derinden tüm futbolseverleri kendine hayran bırakmaya devam ediyor. 




24 Ekim 2016 Pazartesi

İyi Günler Değil, "Güneşli Günler"

"Futbolda her olumlu yada olumsuz sonucun, her zaman şans yada sanssızlıkla alakası yoktur. Başarı, sıklıkla sistemsel bir çalışmanın ürünüdür ve bu özverili çalışmanın ortaya çıkardığı doğru sistem, sizleri zaman zaman insanların tanımladığı şekliyle 'şans' adı altında mükafatlandırır. Oysa şansı, insanlar kendileri yaratır. Doğru işler üzerinde çalışır, sürekli ve sistemli hareket eder, hatalarından ders çıkarır ve hedefleri üzerine büyük bir hırsla gidenler, elbet bir gün zirveye yükselir."

Yukarıdaki sözleri uzun zaman önce yazmış, bekletiyordum. İçini dolduracak bir fotoğrafı yada dikkat çekecek bir hikayesini bekliyordu. Açıkçası son zamanlarda bu söz dizeleri için tek bir aday vardı ve o aday artık daha bir netleşti. Kimden bahsediyorum? Tabii ki yıllar önce Nazım Hikmet'in klasik eserlerinden birine giren o "Güneşli günler göreceğiz"deki gibi umudun sesi olan Şenol Güneş...



İlk senesinde Beşiktaş'a özlediği şampiyonluğu tattırdı. Bu sezon yine şampiyonluğun en büyük adayı. Şampiyon olduğu sezonda oynattığı hücum futbolu, ikinci senesinde nispeten yerini 'kalite'ye devretti. Artık Beşiktaş, vitesi düşürdüğü maçlarda dahi çoğu zaman kalitesi ile, yani adı ve tecrübesi ile sonuca gidiyor. Bu tamamen Şenol Güneş'in kodlarını uzun uğraş sonucunda hazırladığı programın 'bonus'ları. Herşeyden önce takımına ne oynatmak istediğini biliyor ve kafası karışık değil. Öyle büyük fantezileri de yok, formayı hak edene veriyor. Şenol Güneş'in takımları maçın sonuna kadar gol kovalar, kapanmayı sevmez. Oyun karakterinden asla ödün vermez. Alışkanlıkları yok, yeniliğe ve değişime her zaman kapısı açıktır. Lider ruhlu, prensipli ama egolu ve kibirli değil.

60'lı yaşların ortalarında olmasına rağmen inanılmaz istekli, arzulu, işine saygılı, insanlara saygılı ve her şeyden önce hala 'başarıya aç'. Türkiye Ligi gibi, bir hatanızda sizleri yerin dibine sokan bir medya ve taraftar kitlesinin içinde, resmen kurtlar sofrasında her gün biraz daha büyüyor, yaşı ilerlese de dinamizmi, yenilikçi ruhu ise asla pes etmiyor. Tabiri caizse hergün yeniden doğuyor. Futbolcularla iletişimi ve onların potansiyellerini yükseltme noktasında ise mükemmel. Hatta bu konuda uzmanlık derecesinde. Çünkü hangi futbolcu formsuzsa, onu doğru reçete ile eski günlerine, hatta daha da üzerine çıkmasına yardımcı oluyor. Bu konuda "Güneş Üniversitesi"nin ilk mezunlarını hatırlamak gerekirse; Selçuk İnan, Egemen Korkmaz, Burak Yılmaz, Volkan Şen, Fernandao, Şener Özbayraklı ve diğerleri. Son mezunlar ise; Oğuzhan Özyakup, Necip Uysal, Cenk Tosun, Jose Sosa, Mario Gomez ve daha bekleyen niceleri...

Takımın başına büyük umutlarla getirilen ve kısa zaman sonra "İyi günler" deyip takıma bir başarı ve vizyon getirmeden ayrılan onca teknik adamdan sonra; daha geldiği ilk günden bu yana "Güneşli günler" sloganı ile takım üzerindeki ölü toprağını atan, bir futbol dehasının adı : Şenol Güneş...


Beşiktaş'ın 2000'li yıllarda köşesine çekildiği ve iki büyüğün gölgesinde kaldığı yıllara inat, takımı sadece 1,5 yıl içerisinde hayata döndüren bir kahraman. Daima kazanmaya programlanmış karakteri ile kısa zamanda takıma neşteri vurup ayağa kaldıran ve Türk Futbolu'nun dinamitlerini ve işleyişine de hakim olması sebebiyle çok kısa sürede Beşiktaş'ı hak ettiği yere taşıyan usta bir sanatçı. Artık her takım Beşiktaş ile karşılaşırken ürkek ve soğukkanlı. Çünkü biliyorlar ki, Şenol Güneş'in takımını yenmek çok zor ve yine biliyorlar ki Türkiye'nin en göze hoş gelen futbolunu yine onun takımı oynuyor. Özellikle 2005 ve sonraki dönemde derbi maçlarında da ezeli rakipleri Fenerbahçe ve Galatasaray'ın fazlasıyla gerisinde kalan Beşiktaş'ı, son 1,5 yılda bu alanda da en üst noktaya (6 maç; 3G, 2B, 1M) getirmeyi başarmış, Türk Futbol tarihinin en başarılı 3 teknik adamından birisi. Bu yazı kaleme alındığında 2016 - 2017 sezonunda oynadığı toplam 12 resmi maçın 90 dakikalarında henüz yenilgi yüzü görmedi Beşiktaş (7G, 5B) ve Şenol Güneş...

Beşiktaş'ın üzerine bir güneş gibi doğan, çağın gereksinimlerini ve taktik anlayışlarını hızlı bir şekilde kendisine ve takımına entegre eden, katıldığı her platformda korkan değil, korkulan bir takım inşa etti Şenol Güneş. Beşiktaş'ı adeta üçüncü sayfalardan birinci sayfalara terfi ettirdi. A Milli Takımın tarihinde elde ettiği en büyük başarının da mimarı olan Şenol Güneş, Beşiktaş ile beraber adeta küllerinden doğdu. Camia ve taraftarı kısa zamanda kenetlendirip, kendisine hayran bırakarak onların haklı desteğini aldı ve almaya devam edecek.

Futbolda kalıcı ve sürdürülebilir başarının sırrı 'istikrar' kelimesinin içinde saklı ve bu sırrın içindeki şifreler, ülke futbolunda son 1,5 yıldır Şenol Güneş'ten başkasında değil...

19 Ekim 2016 Çarşamba

The Best Defensive Players

Onların işi savunma yapmak ve bu işi yapmak da tamamen sanat işi. Hem rakibinizi savunacaksınız, hem topu oyuna iyi ve doğru bir şekilde sokacaksınız, hem de yeri geldiğinde arkadaşlarınızın açıklarını kapatacaksınız. Onlar defansın tandemi, savunmanın göbeği, takımların belki de en kilit futbolcuları. Benim futbolla iç içe olduğum son 20 yıla baktığımda gördüğüm en iyi savunma oyuncuları İtalyanlar ve İngilizlerden çıktı. Maldini, Nesta, Cannavaro üçlüsü yada Ferdinand, Terry (hâlâ oynuyor), Campbell üçlüsü muazzamdı. Ek olarak Puyol, Lucio, Stam da fazlasıyla savaşçı ve bir o kadar sanatçı savunmacılardı. 

Futbolda kazanmak, savunma ile başlar ve savunmanız iyiyse bir şekilde hücumunuz da iyi olur. Hatta gerekirse bu savunmacılar altın vuruşlarla maç bile kazandırırlar. Bunun en yakın örneğini Real Madrid'li Ramos ile görebiliyoruz. Son 3 yılda kazandıkları 2 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunda da baş aktör kendisiydi. 2014'te Atletico Madrid finalinde maç 1-0 bitti derken 90+3'te altın kafa ile gol atarak maçı uzatmalara götürdü ve sonrasında takımı kupaya uzandı. 2016'da yine Atletico Madrid finalinde takımın normal sürede golünü atan tek isimdi. Hatta belki bilmiyorsunuzdur; Sergio Ramos kariyeri boyunca, bir ortasaha oyuncusu olan pas virtiözü İniesta'dan daha çok gol atama başarısı göstermiştir, hem de daha az maç oynamasına rağmen. 

Ekim 2016 itibariyle piyasa rakamları göz önünde bulundurularak dünyanın en değerli savunma futbolcuları aşağıdaki listede. Zamanla aşağıdakiler yukarıya, yukarıdakiler de aşağıya inecektir.

En Değerli Savunma Oyuncuları (The Most Valuable Defensıve Players)

17 Ekim 2016 Pazartesi

Henüz Bırakmadılar!

Güney Amerikalı futbolcular, futbola o kadar tutkundurlar ki, emekli olmayı hiç düşünmezler. Çok inatçıdırlar. Vücutları değil, kendileri bırakana kadar devam ederler. Her şeyden öte futbolu tüm profesyonelliği ile yaşarlar ve zevk alarak oynarlar. Brezilya efsaneleri olarak bilinen Romario 42, Rivaldo 41, Cafu 38, Roberto Carlos 39, Juninho 38 ve Alex de Souza 37 yaşında aktif futbol yaşantılarına son verdiler. Arjantin efsaneleri Martin Palermo 38, Veron 41, Riquelme 36, Zanetti 41, Crespo 37 yaşına kadar yeşil sahalarda ter akıttı. Peki 2016'nın sonlarına geldiğimiz bu zamanlarda kimler hala futbol oynuyor? Gelin listeye bir göz atalım...

Ze Roberto (Palmeiras, 42)
Real Madrid, Leverkusen, Bayern Münih

Juan (Flamengo, 37)
Leverkusen, Roma

Edu Dracena (Palmeiras, 35)          Cruzeiro, Fenerbahçe, Santos

Renato Santos (Santos, 37)
Sevilla

Ricardo Oliveira (Santos, 36)    
Valencia, Betis, Milan, Zaragoza

Edinaldo Grafite (Santa Cruz, 37)
Le Mans, Wolfsburg

Lucho Gonzalez (Atletico Paranaense, 35)
River Plate, Porto, Marsilya
         

Kaka Leite (Orlando City, 34)
Milan, Real Madrid

Kleberson (Forth Lauderdale, 37)
Man. Unıted, Beşiktaş, Flamengo

Julio Baptista (Orlando City, 36)
Sevilla, Real Madrid, Roma, Malaga

Maxi Rodriguez (Newells Old Boys, 36)
Espanyol, Atletico Madrid, Liverpool

Andres D'Alessandro (River Plate, 35)
Wolfsburg, Zaragoza, İnternacional

Lisandro Lopez (Racing Club, 33)
Porto, Lyon

Jonas Gutierrez (Defensa Justicia, 33)
Mallorca, Newcastle Unıted

Nelson Valdez (Seattle Sounders, 33)
Bremen, Dortmund, Rubin Kazan, Valencia

Julio Cesar (Benfica, 37) 
Chievo, İnter, QPR

Lucio (FC Goa, 38)
Leverkusen, Bayern Münih, İnter, Juventus

Nene (Vasco da Gama, 35)
Celta Vigo, Monaco, PSG

Martin Demichelis (Manc. City, 36)    
Bayern Münih, Malaga

Nicolas Burdisso (Genoa, 35)
İnter, Roma

Fabricio Coloccini (San Lorenzo, 35)
Milan, Deportivo, Newcastle Unıted

Esteban Cambiasso (Olimpiakos, 36)
Real Madrid, İnter, Leicester City

Javier Saviola (FC Ordens, 35)
Barcelona, Real Madrid, Benfica, Malaga, Olimpiakos

12 Ekim 2016 Çarşamba

Fatih Terim Paradoksu


A Milli Takım, yıllardır kanayan yaramız. Saman alevi gibi parladığımız iki - üç başarının arkasına sığındığımız ama dikkatli ve olgun bir düşünce ile artık bunlardan da medet ummamamız gerektiğinin farkındayız. 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü ve 2008 Avrupa Şampiyonası yarı finali dışında ele avuca gelecek bir başarımız da, gayretimiz de, havamız da yok. 'Yok oğlu yok' kısacası. 2004 ve 2012 Avrupa Şampiyonalarının yanı sıra 2006, 2010 ve 2014 Dünya Kupalarına katılamayan sıradan bir takımız artık. Ulus olarak bizleri 'umutsuz vaka' kategorisine sokan, 70 milyon nüfusundan; onlarca takım arasından başarılı, istikrarlı ve ne oynadığını / oynamasını bilen bir kadro çıkaramayanların şapkayı önüne koyması gereken zamanlardayız. Ego, kibir, entrika ne ararsan var bizim milli takımımızda. Ekranlardaki dizilerden bir farkımız yok. Yıllardan beri dibe vuruşumuzda, arkasına sığınacağımız bir mazeretimiz de kalmadı. 

330 bin nüfuslu ve 2 yıl öncesine kadar San Marino, Malta, Faroe Adaları kategorisinin sadece bir 'tık' üstünde yer alan İzlanda'nın; elinde tecrübeli kontenjanında bulunan Arda Turan, Caner Erkin, Selçuk İnan, Mehmet Topal, Volkan Şen, Hakan Balta, Burak Yılmaz gibi oyuncuların yanı sıra; genç ve gelecek vaad eden sınıfındaki Emre Mor, Hakan Çalhanoğlu, Cenk Tosun, Oğuzhan Özyakup, Ahmet Çalık, Tolga Ciğerci, Enes Ünal, Yunus Mallı, Ozan Tufan gibi bir kadro derinliği bulunan Türkiye karşısında fazlasıyla rahat kazandığını büyük bir hayretle ve şaşkınlıkla izliyoruz. Evet sadece izliyoruz. Bizler ekran karşısında, teknik heyet ve başta Fatih Terim bizzat sahanın içinde, en güzel yerde izliyor balığın balinayı yuttuğunu. Her oynanan maçtan sonra yaptığı bariz hatalar sonrası eleştirildikçe, sürekli şapkadan tavşan çıkartma gayreti içerisinde kendi oyununa devam ediyor. "Taht oyunları" serisi daha çok uzayacak gibi görünüyor. Seri bitti bitecek derken, belki de yine 'gizli bir el' bekleniyor. Aynen 2016 Avrupa Şampiyonası'na giderken 7 ihtimalin birden birleşerek Voltran'ı tamamlamasına yardım eden ve oyunun baş kahramanına sonsuz kredi açtıran o 'gizli el' yada eller. Yok yok, bu defa zor. Onun bunun yardımı da olmayacak artık, herkes kendi biletini kendi kesecek. Son yılların en kötü ve zayıf Ukrayna'sı dahi gelip mabedinde at koşturuyor, biraz becerikli olsa 3-0'ı yakalayıp 4'e, 5'e gideceğine senin sadece adından çekinip duruyorsa, imparatorun bundan büyük bir ders çıkarması gerekiyordu. Belki tek tek bakıldığında aman aman heyecan verici bir kadromuz yok ama İzlanda ve Ukrayna bizden çok mu güçlüler ki, biz hep onlar karşısında dahi boynumuzu yere eğiyoruz?

"Kendi sahandaki bütün maçları kazanmalısın der" bu oyunu iyi bilenler. Senden güçlü bir takım varsa da içsahada en azından ona yenilmemen gerekir. Oysa bizim için bu kontenjanın baş muhatabı takım Hırvatistan'dı. Yani taraftarımız önünde sadece onlarla berabere kalabilirdik. Ukrayna bizi rüyadan uyandırdı. İzlanda'da parola minimum 1 puan idi ama imparator, çıkardığı takım ile "biz bu maçı sadece oynamaya geldik, biz diğer maçları düşünüyoruz" mesajı vererek maçı daha başlamadan kaybetti. Sıradaki 3 maçımız (Kosova, Finlandiya, Kosova) kağıt üstünde 9 puanı çağırıyor ama maç öncesinde ve sonrasında herhangi bir planı olmayan, hatta buna ihtiyaç dahi duymayan, kendisini eleştirenlere karşı bir çocuk ergenliğinde 'inat' yapmaya devam eden, futbolculuk zamanında olduğu gibi hala aşırı agresif bir tutum sergileyen sayın Fatih Terim ile bizim bu grupta işimiz çok zor. 3 gün önce çift forvetle başladığın ve başarısız olduğun bir maçtan sonra, gruptaki geleceğinle ilgili zor bir maça çıkarken forvetsiz başlamak başlı başına bir intihardır. Sence'si bence'si yoktur bu işin. Hangi büyük futbol organizasyonuna rahat gidebildik Allah aşkına? Bu defa baraj maçı da yok. İlk 2'ye kapak atsak tamamdır. Öyleyse nedir bu, bir doğru varken, farklı arayışlar içerisine girme lüksü?



Karşımızda tam anlamıyla bir Fatih Terim paradoksu var. Dökülen futbolcularla, döktüren futbolcuları ayırt etme yeteneğini iyice kaybeden ve artık yaşlanan, modern futbolun gereklerini özümsemeye yeterli zaman harcamayan bir imparator (!) var başımızda. 'Motivasyon dahi'si olarak anılacağı günler de mazide kaldı artık. Futbol artık akıl ve bedenin ortak hareket edilerek sahaya takım halinde topyekün bir 'ruh' ortaya koyularak oynanan bir oyun. Yani zihinsel niteliğin çok büyük bir önemi var sportif başarılarda. Futbolculara psikolojik desteğin verilmediği, kaybede kaybede takım içinde güvensiz bir ortamın oluştuğu, yeniden yapılanmanın sadece bir söz dizisi olarak görüldüğü nahoş bir tablo var karşımızda. 

Sorun sadece Fatih Terim'in kadroya aldığı / almadığı futbolcular yada onca başarısız sonuca rağmen kazandığı astronomik maaş da değil. Sorun onun bunca bolluğa, futbolcu havuzuna ve arkasında dimdik duran TFF'ye rağmen; takımına sistemsizlik ve plansızlık üzerinden oynatmaya çalıştığı futbol yalanının farkına varamamasında. 

7 Ekim 2016 Cuma

Tenis İllüstrasyonları

ROGER FEDERER : Zarafet, Akışkanlık, Hız, Doğruluk, Asalet
RAFAEL NADAL : Azim, Korkusuz, Kaslı, Gururlu
NOVAK DJOKOVİC : Elastikiyet, Esneklik, Uyumluluk, Çoklu tehdit, Rakibi boğma
ANDY MURRAY : Kuvvet, Cesaret, Mücadeleci, Patlayıcı
STAN WAWRİNKA : Kuvvet, Direnç, Mücadeleci, Cesur, Gözüpek
KEİ NİSHİKORİ : Zeka, Çevik, Girişkenlik, Mantık, Hassasiyet
JUAN MARTİN DEL POTRO : Sağlam, Dev, Çarpıcı, Zorlayıcı, Heybetli


KAYNAK : https://www.behance.net/gallery/43470997/Hidden-Beasts-Tennis-Series