12 Ekim 2016 Çarşamba

Fatih Terim Paradoksu


A Milli Takım, yıllardır kanayan yaramız. Saman alevi gibi parladığımız iki - üç başarının arkasına sığındığımız ama dikkatli ve olgun bir düşünce ile artık bunlardan da medet ummamamız gerektiğinin farkındayız. 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü ve 2008 Avrupa Şampiyonası yarı finali dışında ele avuca gelecek bir başarımız da, gayretimiz de, havamız da yok. 'Yok oğlu yok' kısacası. 2004 ve 2012 Avrupa Şampiyonalarının yanı sıra 2006, 2010 ve 2014 Dünya Kupalarına katılamayan sıradan bir takımız artık. Ulus olarak bizleri 'umutsuz vaka' kategorisine sokan, 70 milyon nüfusundan; onlarca takım arasından başarılı, istikrarlı ve ne oynadığını / oynamasını bilen bir kadro çıkaramayanların şapkayı önüne koyması gereken zamanlardayız. Ego, kibir, entrika ne ararsan var bizim milli takımımızda. Ekranlardaki dizilerden bir farkımız yok. Yıllardan beri dibe vuruşumuzda, arkasına sığınacağımız bir mazeretimiz de kalmadı. 

330 bin nüfuslu ve 2 yıl öncesine kadar San Marino, Malta, Faroe Adaları kategorisinin sadece bir 'tık' üstünde yer alan İzlanda'nın; elinde tecrübeli kontenjanında bulunan Arda Turan, Caner Erkin, Selçuk İnan, Mehmet Topal, Volkan Şen, Hakan Balta, Burak Yılmaz gibi oyuncuların yanı sıra; genç ve gelecek vaad eden sınıfındaki Emre Mor, Hakan Çalhanoğlu, Cenk Tosun, Oğuzhan Özyakup, Ahmet Çalık, Tolga Ciğerci, Enes Ünal, Yunus Mallı, Ozan Tufan gibi bir kadro derinliği bulunan Türkiye karşısında fazlasıyla rahat kazandığını büyük bir hayretle ve şaşkınlıkla izliyoruz. Evet sadece izliyoruz. Bizler ekran karşısında, teknik heyet ve başta Fatih Terim bizzat sahanın içinde, en güzel yerde izliyor balığın balinayı yuttuğunu. Her oynanan maçtan sonra yaptığı bariz hatalar sonrası eleştirildikçe, sürekli şapkadan tavşan çıkartma gayreti içerisinde kendi oyununa devam ediyor. "Taht oyunları" serisi daha çok uzayacak gibi görünüyor. Seri bitti bitecek derken, belki de yine 'gizli bir el' bekleniyor. Aynen 2016 Avrupa Şampiyonası'na giderken 7 ihtimalin birden birleşerek Voltran'ı tamamlamasına yardım eden ve oyunun baş kahramanına sonsuz kredi açtıran o 'gizli el' yada eller. Yok yok, bu defa zor. Onun bunun yardımı da olmayacak artık, herkes kendi biletini kendi kesecek. Son yılların en kötü ve zayıf Ukrayna'sı dahi gelip mabedinde at koşturuyor, biraz becerikli olsa 3-0'ı yakalayıp 4'e, 5'e gideceğine senin sadece adından çekinip duruyorsa, imparatorun bundan büyük bir ders çıkarması gerekiyordu. Belki tek tek bakıldığında aman aman heyecan verici bir kadromuz yok ama İzlanda ve Ukrayna bizden çok mu güçlüler ki, biz hep onlar karşısında dahi boynumuzu yere eğiyoruz?

"Kendi sahandaki bütün maçları kazanmalısın der" bu oyunu iyi bilenler. Senden güçlü bir takım varsa da içsahada en azından ona yenilmemen gerekir. Oysa bizim için bu kontenjanın baş muhatabı takım Hırvatistan'dı. Yani taraftarımız önünde sadece onlarla berabere kalabilirdik. Ukrayna bizi rüyadan uyandırdı. İzlanda'da parola minimum 1 puan idi ama imparator, çıkardığı takım ile "biz bu maçı sadece oynamaya geldik, biz diğer maçları düşünüyoruz" mesajı vererek maçı daha başlamadan kaybetti. Sıradaki 3 maçımız (Kosova, Finlandiya, Kosova) kağıt üstünde 9 puanı çağırıyor ama maç öncesinde ve sonrasında herhangi bir planı olmayan, hatta buna ihtiyaç dahi duymayan, kendisini eleştirenlere karşı bir çocuk ergenliğinde 'inat' yapmaya devam eden, futbolculuk zamanında olduğu gibi hala aşırı agresif bir tutum sergileyen sayın Fatih Terim ile bizim bu grupta işimiz çok zor. 3 gün önce çift forvetle başladığın ve başarısız olduğun bir maçtan sonra, gruptaki geleceğinle ilgili zor bir maça çıkarken forvetsiz başlamak başlı başına bir intihardır. Sence'si bence'si yoktur bu işin. Hangi büyük futbol organizasyonuna rahat gidebildik Allah aşkına? Bu defa baraj maçı da yok. İlk 2'ye kapak atsak tamamdır. Öyleyse nedir bu, bir doğru varken, farklı arayışlar içerisine girme lüksü?



Karşımızda tam anlamıyla bir Fatih Terim paradoksu var. Dökülen futbolcularla, döktüren futbolcuları ayırt etme yeteneğini iyice kaybeden ve artık yaşlanan, modern futbolun gereklerini özümsemeye yeterli zaman harcamayan bir imparator (!) var başımızda. 'Motivasyon dahi'si olarak anılacağı günler de mazide kaldı artık. Futbol artık akıl ve bedenin ortak hareket edilerek sahaya takım halinde topyekün bir 'ruh' ortaya koyularak oynanan bir oyun. Yani zihinsel niteliğin çok büyük bir önemi var sportif başarılarda. Futbolculara psikolojik desteğin verilmediği, kaybede kaybede takım içinde güvensiz bir ortamın oluştuğu, yeniden yapılanmanın sadece bir söz dizisi olarak görüldüğü nahoş bir tablo var karşımızda. 

Sorun sadece Fatih Terim'in kadroya aldığı / almadığı futbolcular yada onca başarısız sonuca rağmen kazandığı astronomik maaş da değil. Sorun onun bunca bolluğa, futbolcu havuzuna ve arkasında dimdik duran TFF'ye rağmen; takımına sistemsizlik ve plansızlık üzerinden oynatmaya çalıştığı futbol yalanının farkına varamamasında. 

2 yorum:

  1. Ben şunu bilir şunu söylerim Çok futbol manyağı olmama karşı Bizimkilerden bir cacık olmaz çünkü sistem yenilere yer açmadığı gibi yenilikleride takip etmiyor disiplin sıfır yani bir şey olmaz

    YanıtlaSil
  2. constrained his religious perspectives onto us, there are no episodes of forced his religious views onto us, there are no incidents of Touchdown Celebration at free football predictions

    YanıtlaSil