25 Şubat 2016 Perşembe

Jordan - Federer - Messi ve 'Efsane' terimi...

"Efsane", "unutulmaz", "önemli spor adamı", "süper yıldız" gibi kavramların aslında en önemli özelliği, daha doğrusu bu kelimeleri herkesin rahatça ağzından söyleyebilmesine sebep olan ana düşünce; o kişinin yaptığı spor dalına yüklediği anlam ve spor dalını nerelere taşıdığı ile alakalıdır. Tüm bunların yansıması ile beraber bir kahraman, bir idol olmasıdır, kendisinden sonra gelecek olan neslin onu rol model olarak kabul edip, gelişiminde ondan ilham almasıdır.



Şöyle ki; nasıl Michael Jordan oynadığı inanılmaz basketbol ve yaşadığı şampiyonluklarla efsane olup, NBA ligini dünyanın en çok takip edilen ve izlenen basketbol ligi yapıp, basketbol sporunun tüm dünyadaki popülaritesini artırmasına önayak olduysa, yazının başındaki tüm kelimeleri onun adının önüne rahatça yazabiliriz. Jordan, bir rol model oldu ve ondan sonrasında basketbol, tüm dünyada futboldan sonra en çok takip edilen ve sevilen ikinci spor dalı oldu ve kısa zamanda tüm kitlelere yayılarak, kendi içindeki süper yıldızların sayılarını artırarak günümüze kadar geldi. Jordan'ın zamanında yıldız yok muydu? Tabii ki vardı ama bugün, sayıları her zamankinden fazla arttı ve bu yıldızların çoğunun idolü hep majesteleri Michael Jordan oldu. Şimdilerin yıldız denilen çoğu basketbolcusu da zamanla ya onu taklit etti ya da ondan ilham alarak kariyerlerinde başarılı oldular. Jordan sonrası tüm basketbolcuların en formda zamanlarında sürekli Jordan ile karşılaştırılmaları dahi onun basketbolun hangi noktasında olduğunu net bir şekilde açıklıyor. Kobe, Lebron yada diğerleri... Hepsinde sanki biraz Jordan var...



Teknoloji bu kadar hayatımızda yer etmemişken, tenis dünyasında 90'larda Steffi Graf, Monica Seles, Martina Hingis, Andre Agassi, Boris Becker, Pete Sampras rüzgarları esiyor ve tenis sporunu biraz daha elit bir kesim takip ediyordu. Gençler daha çok futbolu takip ediyor, Milan'a, Real Madrid'e, Manchester Unıted'a, Juventus'a ilgi duyarken, basketbolda Jordan sonrası bayrağı kim devralacak tartışması sürerken, o da ne? 2000'li yılların başlarında bir İsviçreli çıkıyor ve tenisin kitabını yeniden yazmaya ant içmişcesine mücadele ediyor ve kısa zamanda tüm dünyanın ilgisini çekiyordu. Adı : Roger Federer... Tüm otoritelerin ve tenis severlerin büyük bir çoğunluğuna göre "tenis sporunun gelmiş geçmiş en iyisi" olarak gösterilen Federer, kısa zamanda korttaki duruşu, oyun zekası, yeteneği ve aldığı onlarca şampiyonluklarla kırılmadık rekor bırakmayarak tenis sporunun en üst mertebesine ulaştı. Jordan gibi o da belirli süre sonra yaşlandı ve bayrağı devretme zamanı geldi. Nadal ve sonrasında tek tabanca Djokovic kaldı ve onlar da tenis sporunun değerinin artmasına büyük katkılar verdiler ama hiçbiri bir Federer etkisi kadar domine edici bir sinerji oluşturamadılar. Bugün hala dünyanın herhangi bir ülkesinde ve kiminle karşılaşıyorsa karşılaşsın, korttakilerin büyük çoğunluğu hala onun kazanmasını istiyorsa zaten bu 'etki' yada 'domine edici' kelimelerinin karşılığını bulmak çok da zor olmuyor...



Son olarak futbola bakalım. Yıllarca "Pele mi Maradona mı?" sorusuna cevap aramakla epey zamanımız geçmişken, 2004 sonrasında bir genç çıktı ve dünyada futbola hükmeden tüm anlamların içeriğini değiştirdi. Lionel Messi... Barcelona'ya çağ atlatan, kulübünü dünyanın en büyük takımı yapan, çalıştığı teknik direktörlerin değerini ve karizmasını artıran, varlığıyla çevresindeki futbolcuların gelişimlerini artıran, yeteneğiyle tüm dünyayı kendisine hayran bırakan ve son olarak sıradışı futboluyla Cristiano Ronaldo gibi bir futbolcuyu da "makina" statüsüne eriştiren, ele avuca sığmaz, bambaşka bir dünyadan yeşil sahalara inen Arjantinli bir sihirbaz. Evet Messi, son 10 yılın tartışmasız en iyisi ve adı çoktan Pele'nin, Maradona'nın ve diğer büyük futbol efsanelerinin adlarının yanına yazıldı bile. Hatta, Dünya Kupası'nı kazanmasa da onun için "gelmiş geçmiş en iyisi" diyen bir kesim de var. Kısacası en başta Messi olmak üzere Ronaldo, İbrahimovic, Robben vb. yıldızların sayesinde şimdilerin gençleri onları örnek alıyorlar, onlar gibi hep daha fazlası için çalışıyorlar. Neymar, James Rodriguez, Hazard, Pogba, Oscar, Verratti, Dybala, Sterling, Martial, Morata, Depay ve daha birçok futbolcunun idolleri birkaç sene sonra futbolu bırakacaklar ve futbolun geleceği artık bu futbolcuların ellerinde inşa edilecek....

Son olarak, gözlerinizi kapatın ve Michael Jordan, Roger Federer ve Lionel Messi'nin dünyaya hiç gelmediklerini düşünün. Şimdi gözlerinizi açın ve ne kadar şanslı olduğunuzu tekrar düşünün. Onlar olmasa, spor biraz daha eksik kalacaktı...

19 Şubat 2016 Cuma

I Love This Game

NBA efsaneleri arasından ağırlıklı olarak seçtiğim (sevdiğim, ilgi duyduğum) 3 basketbolcu olan Michael Jordan, Kobe Bryant ve Allen Iverson ağırlıklı tam 20 fotoğraf karesi ile benimle beraber

"I LOVE THİS GAME" demeye hazır mısınız?




Tracy Mc Grady - ??? - Kobe Bryant






Efsane smaçlardan sadece biri...


No look pass
Anlatılmaz, yaşanır...

To be continued...

18 Şubat 2016 Perşembe

Futbolu daha fazla kirletmeyin!


Futbolun birleştirici özelliğini neden kimse kullanmıyor? Neden kutuplaştık? Neden kimse rakip takıma ve taraftarına saygı duymuyor? Neden "bizden olmayan, bizden değildir" gibi ilk çağda bile göremeyeceğimiz bir yaklaşımı hayat düsturu haline getirdik? Biz hangi ara bu kadar hırçın oluverdik? Küfrü, hakareti bu denli normalleştirmemize sebep olan insanlarla neden hala aynı yolda yürüyoruz? Hiç bunu düşündünüz mü?

Önceleri, eskiler "Vefa, eski bir semt adı" diye öğretti bizlere. Sonrasında "Adalet, sadece bir bayan adı" olarak çıktı karşımıza. Şimdilerde ise "Fair play, ilk ve son olarak Alpay ile başladı ve bitti" noktasına geldik. Futbolun dünya genelinde açık ara en çok izlenen ve takip edilen spor dalı olmasına rağmen başta futbolun patronları olan FİFA ve UEFA genelinde yapılan sahtekarlıklar ve rantlaşmaların getirdiği buhran, kulüp yöneticilerine ve taraftarlara kadar inen hiyerarşide neredeyse her kesimi etkiledi ve artık futbolumuz KİRLENDİ...

Futbolumuzu kirletenlerle, bizi birbirimize kırdıran zihniyetlerle daha ne kadar yaşayacaksınız? Daha ne kadar onların ekmeklerine yağ süreceksiniz?

Şimdi kabuğunuzu kırın ve objektif bir bakış açısı kazanmaya çalışın. Futbolu bir amaç olarak değil, bir araç olarak görün ve futbolu izlerken de, oynarken de sadece mutlu olmaya, zevk almaya çalışın. Zaten "herşeyin azı karar, çoğu zarar" demişler. Aşırıya gitmeyin, duracağınız yeri bilin, bir sonraki adımınızı düşünmeden konuşmayın ve  kolay sinirlenip hemen gaza gelmeyin.

Sonuç olarak; Herkes öncelikle kişisel çıkarlarını ve hırslarını bastırsın ve sonrasında yaşamı boyunca üstün insan ruhunu yani Fair Play duygusunu ortaya koysun!!!

Zaten taraftar olarak, 'arma düşkünü' olarak bizlere yakışan da budur...

11 Şubat 2016 Perşembe

Eriksson ve askerleri - 1996


Kıyıda köşede kalmış fotoğrafları severim. Hem geçmişi, anıları kim sevmez ki?

1995 - 1996 sezonu ve Sampdoria'nın başında o zamanlar kariyerinin başlarında sayılan ve 48 yaşında olan Sven Goran Eriksson var. Takımında ise 10 numaranın sahibi Roberto Mancini (31), Christian Karembeu (25), genç yetenek Clarence Seedorf (19) ve 'kapı defans' Sinisa Mihajlovic (26) gibi isimler var. Hatta o zaman 35 yaşında olan efsane kaleci Walter Zenga ve İtalyanların ünlü golcülerinden Enrico Chiesa'da (25) kadronun diğer bilindik isimlerinden...

Uluslararası çevre örgütü Greenpeace'ın bir kampanyası için aynı kareye dahil olan Erikson ve kareası tam 20 yıl sonra sizlerin karşısında...

Şimdilerde; İsveçli Sven Goran Eriksson uzun zamandan beri Avrupa'dan uzakta ve Çin Ligi takımlarından Shanghai SIPG takımının teknik direktörlük koltuğunda. Mancini ise teknik adamlığı boyunca en başarılı olduğu kulüp olan İnter'in ikinci kez başında görevine devam ediyor. Fransız Karembeu, fotoğraf karesinde yer alan diğer futbolculardan farklı davranarak teknik direktörlük yerine bir dönem formasını da giydiği Olimpiakos takımının stratejik danışmanlık görevini yürütüyor. Seedorf, 2013 yılında bıraktığı futboldan sonra başarısız geçen Milan teknik adamlığı macerası sonrası (sadece 4 ay) şimdilik pusuda ve yeni tekliflere açık. Mihajlovic ise Seedorf'tan biraz daha şanslı, çünkü bu satırları yazarken tam 8 aydır Milan'ın başında ve kör topal da olsa ilerliyor...