23 Kasım 2015 Pazartesi

Terminatör : Djokovic 2015


2015 yılı 'Djokovic yılı' olarak anılacak erkek tenis tarihinde. Dilekolay üstüste 15 final ve 11 şampiyonluk. 3 Grand Slam, 6 Masters 1000 ve birer tane olmak üzere ATP 500 ve Sezon Sonu Finalleri...

88 maç, 82 galibiyet ve yalnızca 6 mağlubiyet. Yenilgilerin sadece 3 tanesini 34'lük Federer karşısında aldığını düşünürsek Djokovic'in önünde kimsenin duramayacağını ve en az 2-3 sezon daha bu seviyede oynayacağını tahmin etmek güç olmasa gerek. Buna benzer bir sezonu 2006 yılında Federer 82-4'lük istatistiklerle elde etmişti.

2015 yılındaki 15 finalinin 7 tanesini Federer ile oynamış ve 4-3'lük bir seri tutturmuş ezeli rakibine. Diğer 8 finalinin 4'ünü ise Murray ile oynadı ve 3-1'lik başarı yakaladı. Zaten kalan 4 finali de kazanarak efsane bir sezon geçirdi.

İşin daha da ilginci (bence kötüsü), Djokovic'i zorlayacak bir neslin hala gelmemesi. Erkeklerde yeni yüzler bir türlü yükselemiyor, sönük kalıyor. Tamam Djoker, en formda olduğu zamanları yaşıyor ama onu zorlayanın sadece Federer olduğunu düşündüğümüzde Nadal'ın, Murray'in, Wawrinka'nın yada bir başkasının ne denli başarısız / etkisiz olduklarını görebiliyoruz. Bu durumda Sırp raketin daha çok şampiyonluk yaşayacağı muhakkak. Senaryonun böyle gelişmesi halinde herkesin soracağı soru da yakın görünüyor :

Tarihin en iyisi Novak Djokovic olabilir mi?

Son söz : 2015'teki 4 Grand Slam'den 3 tanesini kazanan ve 4'te 4 yapma şansını kaçırmasına sebep olan, ayrıca kariyerinde de bir türlü kazanamadığı Roland Garros için, yani Wawrinka karşısında kazanmasına karşılık, elde ettiği şampiyonluklardan kaç tanesini feda ederdi diye düşünesi / sorası geliyor insanın...

18 Kasım 2015 Çarşamba

İdolü olmalı insanın..


Bir idolünüz olsun her zaman. Hatta bir kahramanınız. Hayal kurmak güzeldir. Sizi hırslandırır, inandırır ve gün gelir siz de bir gün yıldız olabilirsiniz. Önünüze gelen ilk şans, belki de son şansınız olabilir.

Fırsatları kaçırmayın, yarın geç olmadan bunu değerlendirin...

Birilerine hayran olun, ama boş bir insana da hayran olmayın. Çoğunluğun saygı gösterdiği, 'işin ehillerinden biri' dediği, parmakla gösterilecek kadar 'marka' bir insan olsun. Onu örnek alın, ama ona benzemeye çalışmayın. Onu geçmek için elinizden geleni yapın. Daha çok çalışın, az ile yetinmeyin. Gün gelir de kabuğunuza çekildiğiniz vakit o hayran olduğunuz kişiyi geçtiğinizi yada onun adının yanına sizin adınızın yazıldığında alacağınız hazzı düşünün. 

"Başlamak, bitirmenin yarısıdır" derler yada "inanmak, başarmanın yarısıdır". 

Hayallerinizi asla ertelemeyin. İnsanın hayal gücü, onun gelecekte nerede olmak istediğinin bir işareti gibidir. Hayaller de gün gelir engellerle karşılaşır ve kişiyi vazgeçirecek noktaya kadar getirir. İşte o zaman kararlı ve azimli durabilirsen, karakterinin gücünü de test edebilirsin. Hayallerini asla erteleme, pes etme ve bugün, dünden daha güçlü ol...

Öyleyse şimdi kahramanınızı, idolünüzü geçmenin tam vakti!!!



Zlatan İbrahimovic... Son 10 yılın tartışmasız Messi ve Cristiano Ronaldo'dan sonraki 3.futbol büyüğü. Onun sıradışı futbol yaşantısını uzun uzadıya anlatacak değilim. Kalitesi, kariyeri, rekorları ve yıllanmış şarap gibi profesyonel futbol yaşantısı onu çok iyi özetliyor. Müthiş egoya sahip olan Zlatan'ın belkide tek ego yapmadığı konu ise Brezilyalı efsane forvet Ronaldo'ya olan hayranlığı. Bunu her fırsatta çekinmeden dile getiren İsveçli, idolü olan Ronaldo ile beraber futbol oynadığı için çok şanslı olduğunu ve onun tüm zamanların en iyi golcüsü olduğunu vurguluyor. Malmö'deki futbol yaşantısında Brezilyalının fotoğraflarının olduğu dergileri saklaması ve odasının duvarına astığı Ronaldo posterleri herşeyi özetliyor aslında. Ronaldo'yu hayal etti, onun izinden gitti, onunla aynı ligde oynama hayalini kurdu ve bunu başardı. Zlatan, yıllar sonra modaya uyup çoğu futbolcu gibi kendisine göre en iyi 11'ini açıkladığı zamanda forvette adının yanına sadece tek idolüm dediği Brezilyalı Ronaldo'yu koymuştu.Peki onu geçebildi mi diyeceksiniz? Peki ben size Messi, Maradona'yı geçebildi mi? diye sorsam ne cevap verirsiniz. Bana kalırsa Zlatan İbrahimovic, 2000'li yıllardan günümüze 'santrfor' kavramının içini en iyi dolduran 2 futbolcudan biri. Diğeri mi? Sorunun içinde cevabı var zaten...


Zlatan'ın Ronaldo'ya olan hayranlığının en ispatlı hali...

12 Kasım 2015 Perşembe

Hangi teknik adam daha başarılı?


Kralın takımını yönetmek zordur. Real Madrid'den kimler geldi, kimler geçti? Kulübün son 4 teknik adamı olan Pellegrini, Mourinho, Ancelotti ve Benitez'in ilk sezonlarında 15 maçlık istatistiklerini gözden geçirdik. Karar sizin. Kim daha başarılı? kim daha çok hücumu düşünüyor? Buna sizler karar vereceksiniz...

Dört teknik adamın ilk sezonlarındaki 15 maçlık periyotta oynadıkları maçların dağılımları ise şu şekilde :

Pellegrini : 10 La Liga, 4 Şampiyonlar Ligi, 1 Kral Kupası maçı oynadı.

Mourinho; 10 La Liga, 4 Şampiyonlar Ligi, 1 Kral Kupası maçı oynadı.

Ancelotti : 11 La Liga, 3 Şampiyonlar Ligi, 1 UEFA Süper Kupası maçı oynadı.

Benitez : 11 La Liga, 4 Şampiyonlar Ligi maçı oynadı.



11 Kasım 2015 Çarşamba

La Masia

























Dünyanın en kapsamlı, en modern, en başarılı ve en büyük futbol okulunun adı...


La Masia'da öğrencilere çabuk düşünüp, zekalarını kullanarak oynamalarını ve topun bir sonraki pasta nerede olacağını sezmeleri öğretiliyor. Yani insanların istediği gibi cezbedici ve etkileyici bir oyun tarzı. Okula seçilecek futbolcu adaylarında zihinsel yeterlilik, sürat ve hızlı çalışan bir futbol beyni gibi kıstaslar aranılan önemli kriterlerden bazıları. Altyapıdaki futbolcular, A takımdan kopuk oynamak yerine sisteme beraber dahil oluyorlar ve bu şekilde genç yaşta A takıma yükseldiklerinde adaptasyon sorunu yaşamıyorlar. La Masia sadece Katalonya odaklı değil, diğer ülkelerden de birçok futbolcu gelebiliyor. 


Barcelona, her sene 4,5 milyon pound gibi bir rakamı La Masia için ayırıyor. Bizim ülkemizde altyapıya verilen önemi (!) düşününce bu rakamın değerini daha iyi anlayabiliyoruz. Ayrıca Barcelona'nın 5 büyük futbol ligine en fazla futbolcu yetiştiren kulüp olması da yatırımlarının net olarak karşılığının alındığının bir göstergesi.

Dünya futboluna armağan ettiği onlarca yıldız futbolcu, bugün Barcelona gibi bir futbol kulübünün 2000'li yılların başından bu yana dünyanın en iyi futbol kulübü olmasını sağladı. Misal; Maradona ve Pele ile kıyaslanan Messi'nin La Masia ve Barcelona kariyerinden önce Katalanlar, sadece 1 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu başarısı elde etmişti. Messi sonrası yani 2005'ten itibaren ise bu sayı toplamda 5'e ulaştı ve özellikle Pep Guardiola ile beraber tam anlamıyla zirveye çıkan takım, hala La Masia'nın meyvelerini yemeye devam ediyor.




Şimdilerin kanser teşhisi koyulduğu efsane futbolcu Johan Cruyff'un önderi olduğu ve bugünlere getirmesine büyük vesile olduğu La Masia, her sene yıldız adaylarını dünya vitrinine sunmaya devam ediyor. Guardiola, Xavi, Puyol, İniesta derken Messi ile beraber Fabregas, Busquets, Pedro, Pique, Thiago, Tello, Bartra ve buraya yazmadığımız niceleri ile bu okul büyüdü, büyümeye devam etti. Munir El Haddadi, Rafael, Sandro, Kaptoum ve Cantalapiedra ise okulun son mezunlarından. Belki son yıllarda Barcelona'da modaya uyup, bir yerde rekabetin bir parçası olmak adına paralarını hunharca saçıp diğer kulüplerden yıldız futbolcular aldı ama (Neymar, Suarez, Rakitic, Arda) takımın iskeleti hiç bozulmadı, sağlam direkler asla sarsılmadı. 

La Masia futbol okuluna giren her gencin en büyük idolü Guardiola. Çünkü La Masia'nın en ünlü mezunu olan Pep, bu okulun büyümesinde ve yayılmasında da büyük etkiler bırakmıştır. Aynı zamanda hocası olan Cruyff'tan çok şeyler öğrenen Guardiola, zamanla kendi metotlarını da sisteme dahil etmiş ve mücadeleci Katalan ruhunu takıma entegre etmiştir. La Masia'ya 8 yaşında giren de var, ilk adımını 18 yaşında atan da var. 


Şu bir gerçek : Barcelona'da kalıcı olmak zordur. La Masia kökenli olmanızın size forma garantisi vermediği bir ortamda takımın değişmez futbolcusu olmak için ancak Messi olmanız gerekir. O yüzden bazı genç futbolcular, rotasyonda kullanılmak yerine diğer takımlara kiralanma yolu ile yurtlarından ayrıldılar. Hatta bazıları bonservisleri ile gittiler ve kendilerine yeni kariyer sayfaları açtılar. Çünkü Barcelona hala dünyanın en başarılı takımı ve orada rekabet 'zor'un da ötesinde...


6 Kasım 2015 Cuma

Sweet November...


Yıllar önce Edirne'de üniversite yıllarımda vizyona girmişti ve geldiği gün zaten soluğu sinemalarda almıştım. 2001 yılının Mayıs ayıydı, havalar ısınmaya başlamıştı. Gösterime girdiği ay ile filmin yayınlandığı zamanın anlamsızlığından başka muazzam bir film bizi bekliyordu. O zamanlar genç kızların hayran olduğu Keanu Reeves ve yine bizim gibi delikanlıların fazlasıyla beğendiği Charlize Theron'un başrollerini paylaştığı unutulmaz aşk filmlerinden sadece biriydi; "Kasımda Aşk Başkadır"... Gerçi sinema eleştirmenleri filmi genel anlamda fazla beğenmese de platonik aşk yaşantımız ve Charlize ablamızın güzelliğinden olsa gerek biz filmi beğenmiştik...

Sonra "Yine aylardan kasım, sanki sende kaldı bir yarım..." diye başlayan nakaratıyla Grup Tual girdi hayatımıza. Ön planda aynı zamanda grubun vokalisti olan, uzun saçları ve kalın sesiyle (yıllar sonra kimdi bu adam diye araştırdığımız ve adının İskender Türsen olduğunu öğrendiğimiz) hafif orta yaşlı abimizin etkileyici olgun sesiyle Rock müzik seven ve içinde aşk acısı yaşayan binlerce insanı bir şarkıyla kendilerine hayran bırakmışlar ve yıllar geçse de unutulmaz bir eser bırakmışlardı yarınlara...

Konuyu nereye bağlayacaksın diyeceksiniz ya, tam da işte ona gelecektim. Bu yazıyı yazdığımda Kasım ayının henüz 6'sı. Biliyorum biraz geç kaldım ama yine de Kasım ayının geri kalan zamanında Avrupa'dan önemli maçları paylaşmak ve hatırlatmak istiyorum. Yine aylardan kasım diye başlayıp, Kasımdaki maçların tadı başka diye bitirelim ve aşağıdaki maçlar öncesi şimdiden planlarımızı gözden geçirelim. Özellikle 21 Kasım tarihine dikkat...

Listedeki sıralama ise tamamen şahsımın sıralamasıdır, herkesin önem derecesi farklıdır :)

1. Real Madrid - Barcelona


2.Borussia Dortmund - Schalke

3. Manchester City - Liverpool

4. Juventus - Milan

5. Arsenal - Tottenham

6. Roma - Lazio

7. Schalke - Bayern Münih

8. Tottenham - Chelsea

9. Feyenoord - Ajax

10. Panathinaikos - Olimpiakos

Malum Kasım ayında Milli maçlar dolayısıyla bir hafta lig maçları oynanmayacak olduğu için büyük maçlar neredeyse sadece iki güne sıkıştırılmış konumda. O yüzden 8 ve 21 Kasım'da iyisi mi hiç evden çıkmayın. Kasım ayının romantikliğini sonuna kadar yaşayın...