26 Mayıs 2015 Salı

Şampiyonlar Ligi'ni Kazanamayanlar

1992 - 1993 sezonundan bu yana tam 23 yıldır Şampiyonlar Ligi oynanıyor. Malum daha önceki adı Şampiyon Kulüpler Kupası idi ve o zamanlar eleme usulüne göre şampiyon belirleniyordu. 1992 sonrasında ise önce gruplar, sonrasında eleme turları oynanıyor. 23 sezonda kimler geldi kimler geçti? Del Piero'dan Zidane'a, Ronaldinho'dan Shevchenko'ya, Maldini'den Puyol'a, Gerrard'dan Lampard'a, Messi'den Ronaldo'ya ve daha birçok efsane futbolcu bu ligde mücadele edip şampiyonluklar kazandı.

Dünyanın en prestijli organizasyonlarından birisi olan Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak her baba yiğidin harcı değildi sonuçta ve bazı efsane büyük yıldızlar o kupayı hiçbir zaman ellerine alamadılar. Belki çok uğraştılar ama kah finalde, kah yarı finalde havlu atıp bu büyük onura erişemediler. Kimileri bu kupayı ikişer kez kazanırken, kimileri de Seedorf gibi 3 ayrı takımda dahi (Ajax, Real Madrid, Milan) kazanma başarısı gösterdi.

23 yıl boyunca üstüste 2 sezon bu kupayı kazanan takımın olmaması ise kupanın ne denli zor ve rekabetin ne kadar büyük boyutta olduğunun göstergesi. Birkaç takım bu makama çok yaklaştı ama bir türlü 'double' yapamadan sahneden inmek zorunda kaldılar.

Gelelim Şampiyonlar Ligi'ni ne yapıp edip kazanamayan ünlü futbolculara. Hepsi Avrupa'nın en değerli, marka kulüplerinde forma giyseler de o kupayı ellerine almak onlara nasip olmadı. Kimler mi onlar? Gelin hazırladığım listeye bir göz atalım...

Gianluigi Buffon...
2001'de Parma'dan Juventus'a rekor bir bedelle transfer olan Buffon, 15 yıldır aralıksız Juventus'un kalesini koruyor. Şike skandalı ile Serie B'de dahi gemisini terk etmeyen kaptan, 2000'li yılların tartışmasız en iyi 3 kalecisinden biri. Diğer meslektaşları Kahn, Casillas, Cech, Neuer,Valdes, Abbiati gibi kaleciler hepsi Kupa 1'i kazandı. Buffon ise 2003'teki (Milan) kaybettiği finalden sonra Juventus'la 2.kez final oynayıp (2015 - Barcelona) kariyerinin sonunu Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ile taçlandırmak isteyecek. Bunu da bekleyip göreceğiz.

Laurent Blanc
İlginçtir ki 31 yaşına kadar Fransa dışına çıkmayan ve bu süre zarfında Fransa'da Montpellier, Nimes, St. Etienne, Auxerre formalarını giyen şimdilerin PSG teknik direktörü Blanc, 1996'da Barcelona ile anlaştı. Sadece bir yıl kaldığı Katalanlar ile UEFA Kupası'nı kazanan Fransız savunma oyuncusu 32 yaşında nihayet Marsilya'ya transfer oldu. 1998 Dünya Kupası'nda muazzam jenerasyonun (Henry, Trezeguet, Vieira, Lizarazu, Zidane, Pires, Desailly, Barthez) ayrıcalığını yaşayan Blanc, Dünya Kupası Şampiyonu olunca bir sezon sonra İnter ile şansını denedi. Bu arada 2000 yılında Fransa ile Avrupa Şampiyonası'nı da CV'sine başarılı şekilde ekledi ve Ferguson onu 36 yaşında olmasına rağmen Premier Lig'e getirdi. Onun tecrübesinden sonuna kadar faydalandı ve Blanc 38 yaşında futbolu Manchester Unıted'da bıraktı ama Şampiyonlar Ligi'ni hiç kazanamadı.

Fabio Cannavaro
Parma'da gösterdiği performansla herkesin dikkatini çeken Cannavaro, her sezon sonunda "bakalım kime gidecek?" sorularıyla beraber tam 7 sezon bekledi ve 29 yaşında ilk büyük transferini İnter ile yaptı. 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası sonrası bir diğer İtalyan devi Juventus'la anlaşan Fabio, şike skandalı sonrası 33 yaşında olmasına rağmen Real Madrid'e imza attı. Madrid'e gelirken 2006 Dünya Kupası'nın en eğerli futbolcusu seçilen savunma oyuncusu 3 sezonluk Galacticos macerasına sadece 2 La Liga Şampiyonluğu sığdırabildi.

Michael Ballack
Leverkusen'de parlayan Ballack, "büyük balık küçük balığı yutar" deyimiyle 2002 Dünya Kupası'nın ardından kendisini bir anda Bayern Münih'te buldu. Ortasahada oyunu 2 yönlü oynayan hırslı Alman, 4 sezonluk Bawyera kariyerinde Şampiyonlar Ligi'nde en fazla çeyrek final görebildi. Bu aynı zamanda Bayern Münih'in son 20 yıldaki en başarısız dönemleriydi ve bu Ballack'a denk gelmişti. 2006'da Mourinho'nun Chelsea'sine imza attığında kendisinden emindi ama 4 sezonda iki yarı final ve bir de final oynamasına rağmen kupayı eline bir türlü alamadı.

Ruud van Nistelrooy
2000'li yılların şüphesiz en iyi 10 santrforundan biriydi. Manchester Unıted kariyerinde 5 sezonda aldığı 2 Premier Lig Şampiyonluğu ona yetmeyecekti ve kendisini Real Madrid'e atmak zorundaydı (Thierry Henry'nin de Arsenal'den Barcelona'ya giderken tek amacı Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğuydu ve bu hedefine orada vardı). Hem de rüya kadronun tam içindeydi. Raul, Roberto Carlos, Beckham, Ronaldo, Cannavaro, Robinho, Emerson, Robben, Sneijder, van der Vaart olsa da Şampiyonlar Ligi'ni bir türlü kazanamadı. "3 sezon Şampiyonlar Ligi gol kralı olması" ve "kupa tarihinin en çok gol atan 4.futbolcusu" olması da çare olmadı. İştahı kaçtı bir kere ve Hamburg, Malaga derken futbolu bıraktı.

Pavel Nedved
Listede yer alan bir diğer Juventus'lu Nedved. Gerçi kariyerinde 5 sezonluk Lazio geçmişi olsa da o her zaman 8 senesini verdiği Juve'li olarak anılacak. 2003 yılında "tarihin en sıkıcı Şampiyonlar Ligi Finali" olarak adlandırılan finalde Milan'a penaltı atışlarında kaybetti. Serie B yolunda Buffon, Del Piero gibi efsanelerle beraber "anca beraber kanca beraber" diyen muhteşem sol ayaklı yetenek, şampiyonluklarla geçen kariyerinde 1 numaralı kupanın eksikliğini her zaman hissetti...

Francesco Totti
Bir Roma efsanesi. Kelimelerin yetersiz kalacağı bir kişilik ve güçlü bir karakter. Şampiyonlar Ligi'nin kurulduğu 1992'den günümüze sadece Roma'nın formasını giyen gerçek bir kral, örnek bir profesyonel. En formda olduğu dönemlerde onu kimler istemedi ki? Real Madrid, Barcelona, Manchester Unıted... O gemisini asla terk etmedi. Ezelden bir sözü vardı ve futbolu Roma'da, ait olduğu yerde, efsane olduğu şehirde bırakacaktı. 2001'deki efsane kadroda Capello ile tek lig şampiyonluğunu kazanan Totti, kariyerinin en büyük kupasını ise 2006'da Dünya Kupası Şampiyonluğu ile yaşadı. Belki kendisine gelen teklifleri kabul edip Çizme sınırlarını aşsa günün birinde Şampiyonlar Ligi Şampiyonu da olabilirdi ama bu sonucu kendisi istedi.

Dennis Bergkamp
Klasik bir Hollandalı zerafetiyle Arsenal'de yüzlerce gol attı. Klas gollerin aranılan ismi, Henry ile beraber devrin en iyilerindendi. Arsenal'le namağlup Premier Lig Şampiyonluğu yaşadı. Kariyerinin son sezonunda 2006'da Barcelona karşısında Şampiyonlar Ligi Finali gördü ama 2-1 kaybettiler. Hollanda Milli Takımı'nda da oldukça başarılı performans sergileyen Bergkamp, Şampiyonlar Ligi yüzüğünü takamadan aramızdan ayrıldı.

Roberto Baggio
İtalyanların ele avuca sığmaz asi futbolcusu. Del Piero'nun bir üst jenerasyonunun belki de en yeteneklisi. 1994 Dünya Kupası Finali'nde Taffarel karşısında kaçırdığı penaltı hala akıllarda. Kariyeri boyunca Serie A dışına çıkmayan Baggio; Fiorentina, Milan, Juventus, İnter, Bologna, Brescia formaları giyerken, uluslararası arenada sadece 93'te Juventus ile UEFA Kupası'nı kazanabildi.

Lothar Matthaus
Bayern Münih'in efsane ismi, maestrosu, dinamosu, herşeyiydi. 12 sezonluk Bayern kariyerinde arada 4 yıllık İnter macerası da olan Matthaus, 1990'da Milli Takımda Dünya Kupası Şampiyonluğu yaşadı ama CV'sine Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu'nu bir türlü ekleyemedi. 1996'da o zamanki adıyla UEFA Kupası'nı kazanan Matthaus, 1999'daki o unutulmaz finalde yani 90.dakikasına 1-0 önde girdikleri maçta uzatmalarda Manchester Unıted'a 2-1 kaybeden takımın kaptanıydı.

Zlatan İbrahimovic
Muhteşem bir kariyer, muazzam bir santrfor. Estetik gollerin 1 numaralı sahibi. Ajax, Juventus, İnter, Barcelona, Milan ve PSG. Böylesine bir CV herkese nasip olmaz ama belki de kariyerinin en büyük eksiği olan Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu için Messi'nin takımı Barcelona'ya gitse de yarı finalde Mourinho'nun İnter'inde 'park halindeki otobüsü' geçemeyince kupayı kaldırma sevincini yaşayamadı. Barcelona'dan ayrıldığı sezonun ertesinde ise Katalanlar kupayı bir kez daha kazandı. Ne diyelim kısmet değilmiş...

22 Mayıs 2015 Cuma

Teşekkürler Xavi...

İyi ki seni izlemişiz, futbola doyarak...

İyi ki seni tanımışız, insanlığını, saha içindeki adamlığını...


Total futbolun öncü temsilcisi, çift yönlü ortasahaların lideri...


Efsane kelimesinin şüphe götürmeyecek derecede 'içi tam dolmuş' hali...


Messi gibi bir futbolcunun ortaya çıkış sebeplerinden...


Yaşattığın her duygu için teşekkürler Xavi Hernandez...


Aldığın her kupa sana helal olsun...



14 Mayıs 2015 Perşembe

Arşivimden Çıkanlar

Benim için futbolun altın çağı (doğal olarak dünya gözüyle gördüğüm) 1990 ile 2005 yılları arası. O yıllardaki futbolcular şimdilerden çok daha doğal, hormonsuz, teknik, yaratıcı ve etik olarak da çok iyi insanlardı özlerinde. Bir çırpıda sayacağım; Brezilyalı Ronaldo, Shevchenko, Nistelrooy, Beckham, Zidane, Batistuta, Ronaldinho, Rivaldo, Raul, Gerrard, Nesta, Lampard, Lehmann, Ortega, Maldini, Kahn, Morientes, Seedorf, Cafu, Vieira, Makaay, Trezeguet, Davids, Crespo, Vieri, Barthez, İnzaghi, Cannavaro, Elber, Riquelme, Zanetti, Effenberg, Del Piero, Thuram, Aimar, Mendieta ve buraya yazmadığım onlarcası...

Bu altın jenerasyonu unutturmama ve gençlere de örnek olması açısından onların birkaç fotoğrafını paylaşıp geçmişe bir gidelim diyorum. Birkaç teknik adamı da ekledim bu arada. Belki beğenirsiniz, belki anılarız depreşir. O zaman başlayalım hemen...

Paolo Maldini & Roberto Baggio 1996
Jens Lehmann & Oliver Bierhoff - Milan 1998


















Mario Basler & Stefan Effenberg - 1998 Bayern Münih
Zidane & Cannavaro 2006 Dünya Kupası
Beckham orta Nistelrooy goolll
İniesta & Guardiola - Sene en az 95-96

















Amuneke & Seedorf & Guardiola - El Clasico 1997
Diego Maradona & Genç Maldini 1990
Souness & Sir Alex Ferguson

Arsene Wenger & Jurgen Klinsmann - Monaco 1994
Roberto Mancini & Ronaldo 1997
Riquelme & Tevez - Boca Juniors


Desailly & Vieira - Milan 1996


















Solskjaer & Veron & Keane - Manchester Unıted 2002
Buffon & Baggio 2003
Maldini & Genç Ronaldo 2007


















Oliver Kahn & Effenberg 2001



To be continued...

8 Mayıs 2015 Cuma

Mourinho ve Diğer İngilizler

Chelsea ile 5.sezonunda gelen 3.şampiyonluk ve kariyerindeki 22.kupa sevinci. Mourinho, Premier Lig'in tartışmasız en iyisi ve en özeli. Hırsı, taktik bilgisi ve futbolculara sağladığı özgüven ile Ada'da sezon sonlarında bileğinin bükülmesi oldukça zor. Her maça aynı ciddiyet ile sahaya çıkan bir teknik adam, büyük - küçük maç seçmeden takımına da bu bilinci sonuna kadar yansıtmış durumda. Misal ülkemizde Slaven Bilic, 2 yıl içerisinde (son G.Saray derbisi hariç) oynadığı 7 derbi maçta henüz galibiyet alamadı ve bu onun en zayıf ve en eleştirilir yönü.

Peki Jose Mourinho'nun derbi performansları nasıl? İngiltere'de 'derbi' kavramı biraz farklıdır. 'Premier Lig'de kalburüstü takımlar kimdir?' diye sorulduğunda akla 6 takım gelir : Chelsea, Manchester Unıted, Manchester City, Arsenal, Liverpool ve Tottenham. "Peki Mourinho, Ada'daki 5 sezonunda bu takımlarla ligde yaptığı toplam 50 maçta nasıl bir performans gösterdi?" Tahmin edebilir misiniz? Sonuç kimleri şaşırtacak bilmiyorum...

Chelsea - Arsenal...

Tamamında Mourinho - Wenger mücadeleleri. 5 sezonda toplam 10 lig maçı ve sonuç; Chelsea lehine 4 galibiyet, 6 beraberlik ve 30 puan üzerinden 18. Yani Arsene Wenger, Mourinho'yu hiçbir zaman ligde yenemedi. Bir anlamda Mou, Wenger'in Arsenal'i karşısında psikolojik üstünlüğü de fazlasıyla ele geçirmiş durumda. Wenger, 'ne yapsam yenemiyorum' düşüncesine saplanmış durumda...

Chelsea - Manchester Unıted...

10 maç; 5 galibiyet, 4 beraberlik ve sadece 1 mağlubiyet. Toplamda alınan 19 puan. Mourinho tek yenilgisini ise 2005-2006 sezonunda Cristiano Ronaldo'nun asist yaptığı maçta Fletcher'ın tek golüyle 1-0 ile aldı. Bu mağlubiyetten önce Chelsea, Mou yönetiminde ligde 40 maçlık yenilmezlik serisi yakalamıştı. Sir Alex Ferguson, Mourinho karşısında 3 sezon rakip olarak çıktığı 6 lig maçında sadece bir kez kazanabildi...

Chelsea - Tottenham...

Mourinho'yu en çok yenen takım, kendisi gibi Londra merkezli Tottenham. Bir tanesini bu sezon oynanan ve efsane bir skorla 5-3 ile kaybeden Jose, diğer yenilgisini de 2006-2007 sezonunda 2-1 ile aldı. 10 lig maçında, Tottenham karşısında 6 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet alarak rakibi karşısında toplamda 20 puan kazandı.

Chelsea - Manchester City

M.City, şüphesiz en çok Mourinho'nun Chelsea'sinden çekti. Jose'nin teknik adam olduğu 5 sezonda Chelsea, M.City karşısında 10 maçta 6 galibiyet, 3 beraberlik ve sadece 1 yenilgi yüzü gördü. Toplamda alınan 21 puan muazzam bir istatistik. Alınan tek mağlubiyette ise Howard Webb ve Anelka'nın imzası vardı. 2004 yılında Mourinho'nun ilk sezonunda rakibini penaltı golü ile yenen City, (aynı zamanda o sezon Chelsea'nin tek mağlubiyetiydi) o zamandan beri Jose'nin takımını alt edemiyor.

Chelsea - Liverpool...

Mourinho'nun belki de Ada'da en üstün olduğu takım Liverpool. 10 maçta 8 galibiyet, 1 beraberlik ve 2006-2007 sezonunda Dirk Kuyt ve Jermaine Pennant'ın golleriyle 2-0 yenildiği tek karşılaşma. Toplamda 5 sezonda alınan tam 25 puan. Mourinho, resmen tecavüz etmiş kırmızılara. Hele bir de Liverpool'un ilk Premier Lig Şampiyonluğu'na (1992'de kuruldu)  en çok yaklaştığı sezon yani geçen sene ligde iddiası olmamasına rağmen hem de Anfield Road'da Gerrard'ın ayağının kaydığı pozisyonda Demba Ba ile bulduğu kritik gol sonrası şampiyonluğu M.City'ye verdikleri maç hala en unutulmaz maçlar arasında hafızalardaki yerini koruyor. 


Toplamda 5 takımla 50 lig maçı 29 galibiyet, 16 beraberlik ve sadece 5 mağlubiyet. Alınan 5 mağlubiyetin tamamı dış sahalarda. Mourinho'yu sahasında yenmek neredeyse imkansız... (Bunu 5 sezonda sadece Sunderland yapabildi geçen sezon)

Belki sivri dilli birisi, belki takımını sıkıcı futbol oynatmakla fazlasıyla eleştiriliyor ama o bir deha ve fazlasıyla zeki. Porto ve İnter'de elde ettiği Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu başarısını ne Real Madrid'de ne de Chelsea ile yakalayamadı ama o kupayı Ada'ya getirmeden Chelsea'dan ayrılacağını sanmıyorum. Chelsea onun adeta ikinci vatanı ve artık onun için Premier Lig Şampiyonluğu sıradanlaştı. Barcelona, Real Madrid ve Bayern Münih'in son yıllarda forse ettiği 1 numaralı kupa birgün Di Matteo'nun elinde olduğu gibi Mourinho'nun da ellerinde değer kazanır düşüncesindeyim. Tabii Messi ve Ronaldo izin verirlerse...

5 Mayıs 2015 Salı

No 'Ego', 'Yes' Ronaldo

Biz 'ego'suz futbolcuları daha çok severiz. Tamam çok yetenekli olabilirsin, hatta dünyanın en tanınmış futbolcusu da olabilirsin ama ego değerlerin, kibir parametren yüksek ise taraftarın gönlünde samimiyetsiz, taraftarın 'tartı'sında hep eksik kalırsın...

Cristiano Ronaldo... Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından sadece biri. Biz ona kısaca 'makina' diyoruz ama o saha dışında da oldukça yardımsever, oldukça bizden biri ve samimi...

Son olarak Real Madrid'in Juventus ile oynayacağı tarihi Şampiyonlar Ligi yarı finali ilk maçı öncesi Torino'daki bir hayranının ricasını kırmayıp ona sarılışı gerçekten de fazlasıyla doğal ve tam da 'ego'larından arınmış örnek bir futbolcunun yapması gereken davranış...

Evet Juventus - Real Madrid maçı da geçecek, sonucu ne olursa olsun zamanla unutulacak ama bir taraftar bu anı hiçbir zaman unutmayacak. Her izlediğinde ya da hatırladığında yine gözleri dolacak. Bir insanı mutlu etmek dünyanın en keyifli işi olsa gerek...

Alkışlar 'makina'ya...

Luca Toni & Di Natale

Luca Toni & Antonio Di Natale...

İki İtalyan golcü, ilerlemiş yaşlarına rağmen attıkları gollerle gençlere taş çıkartmaya devam ederlerken, nasıl golcü olunur? nasıl gol atılır? nasıl bir takım dipten çıkartılır? derslerini de ücretsiz olarak futbolseverlerin hizmetlerine sunuyorlar. Belki aman aman teknikleri ve gösterişleri yok ama golün kokusunu en iyi onlar alıyor. İkisinin de yaşları 37'yi çoktan aştı. Pirlo'dan 2 yaş büyükler, Totti'den ise 1 yaş küçükler ama golleri hala akıl dolu, hala ayak ve kafalarının burun delikleri çok iyi koku alıyor, büyük - küçük takım demeden tabelayı sürekli değiştiriyorlar ve CV'lerindeki "Attığı gol sayısı" satırını doldurmaya devam ediyorlar.

Luca Toni, bir halı saha maçında keşfedilip, Modena formasıyla başladığı aktif futbol hayatına tam 11 Serie A takımı sığdıran 1,96'lık 'kule' en büyük patlamayı yaptığı Fiorentina formasıyla 2 sezonda attığı 47 golden sonra Alman devi Bayern Münih'le anlaştı, hem de panzerlerin UEFA Kupası'na katıldığını bile bile. Amacı kendisini yurtdışında ispatlamaktı ve bunu da layıkıyla başardı. 2,5 sezon boyunca Münih ekibinde attığı 51 golle kulüp tarihinin en kısa zamanda en çok gol atan futbolcusu oldu. Toni, aynı zamanda İtalya'da hangi takımın formasını giyerse giysin hep standartların üzerinde gol attı, takımını tek başına taşıdı. Serie A'da 1959'dan günümüze kadar 30 gol atan bir gol kralının çıkmadığı bir ortamda 2005 - 2006 sezonunu attığı 31 golle tamamlayarak gol krallığı mertebesine de ulaştı. Attığı toplam 148 golle Serie A tarihinin en çok gol atan 26., aktif futbolcular arasında ise 4. sırada. Son olarak Verona forması giyen Toni, 3 yıl kariyerini Çizme dışında geçirmese (yarım sezon BAE'de oynadı) bu sayı 200'lerde olurdu kesinlikle.

Di Natale ise futbola ilk adımını attığı Empoli formasını 7 sezon giydikten sonra 2004 yazında neredeyse bütünleştiği Udinese'ye geldikten sonra 11 sezon aralıksız oynadı ve sezon başına ortalama 35 maçın üstünde forma giydi, profesyonelce yaşadı, çok az sakatlandı. Udinese kulüp tarihinin belki de gelmiş geçmiş en iyi golcüsü oluverdi. 2010 ve 2011 yıllarında Serie A gol krallığını kimselere vermedi. Belki çizmede şampiyonluğa oynayan takımların birinde oynayabilseydi, o şans ona verilseydi Avrupa'da da büyük işler başarabilirdi. O Udinese için varını yoğunu ortaya koydu, ilk 11'in vazgeçilmez tek adamı oldu. Roberto Baggio, Gabriel Batistuta, Alessandro Del Piero gibi isimleri geride bırakarak, Serie A tarihinde en çok gol atan futbolcular sıralamasında toplamda attığı 206 golle 5.sıradaki Jose Altafini'nin sadece 9 gol gerisinde 6.sırada. Aktif futbolcular arasında ise 241 gol atan Totti'nin ardından 2.sırada.


Kariyerleri boyunca Di Natale 3, Toni ise sadece 1 kırmızı kart görerek CV'lerinin ne kadar da "temiz ve pak" olduklarını da ispatladılar. Del Piero, İnzaghi, Vieri, Totti, Gilardino gibi elit forvetlerin arasında zaman zaman İtalya A Milli Takımında da şans bulan ikili, 2008 Avrupa Şampiyonası ve 2010 Dünya Kupası'nda beraber oynadılar. Toni aynı zamanda 2006 Dünya Kupası Şampiyonluğu'na attığı 2 golle katkı verdi...

İkisi de çok sevildi. İkisi de her futbolseverin "efsane" statüsüne koyacakları golcülerden oluverdi. Böylesine emektar ve vefalı delikanlılar bir daha gelir mi? Bence zor. Belki 1 sezon daha oynayıp futbolu bırakacaklar ama istatistikler asla onları unutmamıza izin vermeyecek. Unutursak ne olalım...

Diyelim ki unuttuk, Toni'nin gol attıktan sonra eliyle kulakları hizasında yaptığı kendine has kutlaması ya da Di Natale'nin iki kolunu yana salarak yaşadığı gol sevinci zaten unutulmaz. İyi ki varsınız veteranlar...