29 Kasım 2012 Perşembe

Ertuğrul Sağlam, Di Matteo...

Tarih 07.10.2008... Beşiktaş, ligin 6.haftasında Hacettepe engelini 2-1 ile geçtikten bir gün sonra teknik direktör Ertuğrul Sağlam, "Kendime olan saygım, Beşiktaş'a olan Sevgim ve Türk antrenörlüğünün saygınlığı için istifa ediyorum” diyerek Beşiktaş defterini sonlandırıyordu...

Daha sezonun başı... 6 haftada alınan 4 galibiyet, 2 beraberlik... F.Bahçe'nin 8, G.Saray'ın 3 puan önünde bir puan tablosu ile herşey yolunda... Fakat UEFA'da 1-0 kazandıkları Metalist Kharkiv maçının rövanşında Ukrayna'da alınan 4-1'lik mağlubiyet ve Avrupa'ya erken veda... 'Bir maç' uğruna, bir başarısız sonuç sonrası bir daha geri dönüşü olmayan yola götüren karar... Ligde bu kadar başarılıyken, o maça kadar Avrupa'da esamesi okunmayan, hatta bu maç sonrası tanınmaya başlayacak olan Metalist takımına eleniş ve sonrasında camiadan ve medyadan gelen tepkilerin , çatlak seslerin önüne geçilemeyecek kadar çığ gibi yükselmesi...

'Adam gibi adam' cümlesinin baş muhatabı, Liverpool zaferi ve hezimetinin sahibi genç teknik adam, şüphesiz bu ağır yükü kaldıramadı ve Metalist maçı sonrası Yıldırım Demirören yönetiminin vakit kaybetmeden arkasından hemen teknik adam arayışlarına başladığını da ekleyerek, "Yüzüme karşı böyle bir görüşme olmadığı dense de arkandayız dense de bu kadar inandırıcı olmayan söylemleri duyduktan sonra artık burada olmamız mümkün değil. Türkiye'de yerli hocayla yabancı hocaya yapılan çifte standardın ortadan kaldırılmasını istiyorum” diyerek bir Türkiye gerçeğini de sağlam bir duruşla şekilde ortaya koymuş ve dile getirmiş oldu...

Yıllar geçse de hala her İnönü'ye gelişinde taraftarın sahiplendiği ve her fırsatta sevgisini dile getirdiği Ertuğrul Hoca; son olarak, "Taraftarlarımız geldiğim günden bu yana bana destek verdi. 'Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam' dediler. Görevime adam gibi başladım, adam gibi devam ettim ve adam gibi bitiriyorum” diyerek noktayı koydu...

........................................

Abramovich'in adeta diktatör edasıyla yönettiği Chelsea'den nasibini almış ve tescilli kovulmuş son teknik adamı Di Matteo... Rus milyarderin en büyük hayali olan Şampiyonlar Ligi Kupası'nı Londra'ya getiren bir teknik adam dahi olsanız, Chelsea'de işiniz asla garanti değildir ve bir gün o hazin sonu mutlaka yaşayacaksınız demektir...

3 Mart 2012'de Villas Boas yönetiminde alınan WBA mağlubiyeti sonrası, yaptığı en iyi iş olan 'teknik adam kovma' görevini başarıyla uygulayan Abramovich, aynı zamanda eski Chelsea futbolcusu İtalyan Di Matteo'yu göreve getirdi. Bir başka deyişle ateşin tam ortasına attı... Mourinho sonrası geçen 5,5 yıldaki altıncı teknik adam olarak tarihe geçiyordu İtalyan futbol adamı... Ayağının tozuyla 2,5 aylık dönem içerisinde takımına FA Cup şampiyonluğu getiren genç teknik direktör, Rus milyarderinin tam 9 sene boyunca hasretini çektiği, o kupa için milyar dolarlarını saçmaktan asla imtina etmediği Şampiyonlar Ligi Kupası'nı da kimselerin ihtimal vermediği bir anda hem de rakibinin sahasında Beyern Münih'ten alıyor ve tarihe geçiyordu...

Tarih, 20 Kasım 2012. Juventus ve Shakhtar Donetsk ile kıyasıya bir yarış içerisinde yer aldığı Şampiyonlar Ligi grubunda İtalya'da Juventus'a konuk olan Mavi - Beyazlılar sahadan 3-0'lık mağlubiyetle ayrıldı ve Abramovich, gözünü dahi kırpmadan, en büyük hayalini kurduğu kupayı kendisine veren teknik adamı Di Matteo'ya maçtan saatler sonra kapıyı gösterdi. Hem de Premier Lig'de lider M.City'nin sadece 4 puan gerisinde iken... Demekki Rus patron, olası Juventus mağlubiyetini düşünerek kafasında zaten silmişti Di Matteo'yu... 42 yaşındaki Matteo ise, bu durum karşısında yine mütevazi şekilde, "Formasını severek giydiğim, kalbimin başarısı için attığı takımlardan olan Chelsea'nin başında bulunduğum için onur duydum. Chelsea'de kısa sürede elde ettiğimiz başarılar ve aldığımız kupalardan dolayı da gurur duyuyorum." diye konuşmuştu...

Şüphesiz bu kovuluşun, Abramovich tarafından en büyük gerekçesi, Juventus mağlubiyeti sonrası takımın Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkmasının artık çok zor oluşundandı. Artık her şey Chelsea'ye bağlı değildi. Son maçta sahalarında Nordsjaelland'ı yenseler dahi, Shakhtar ile Juventus berabere kalırlarsa Şampiyonlar Ligi'nden eleneceklerdi... Şimdilerde ise İspanyol Benitez, taraftarların hiç de sıcak bakmamasına rağmen ateşten gömleği giydi ama herkesin bildiği gibi onun da sezonu tamamlayamama şansı, tamamlama şansıyla eşit...
Ertuğrul Sağlam ve Di Matteo... İkisi de genç yaşlarda formasını giydikleri takımlarda teknik adam görevlerine getirildiler... İkisi de kendi liglerinde çok başarılı oldukları bir dönemde Avrupa Kupası maçlarından dolayı istifa etmek zorunda bırakıldı ya da görevine son verildi... 

Yıldırım Demirören ve Abramovich... İkisinde de çok para var. Tabii ki Rus olanın daha fazla ama ülkelerinde futbol endüstrilerine göre gayet iyi durumdalar. İkisi de göreve geldiklerinden bu yana kulüplerine inanılmaz para aktardılar... ve ikisi de teknik adamlara karşı zaafları olan, bir çırpıda kapı önüne koyacak kadar da vizyonsuz olan kulüp sahipleri... Allah'tan Beşiktaş, Demirören'den kurtuldu ama Chelsea'nin Abramovich'ten kurtulması şimdilik pek de mümkün görünmüyor...

twitter.com/serdarsozkesen

20 Kasım 2012 Salı

Hep mi Futbol? Nereye Kadar?

Futbola bu kadar fazlasıyla adanmış hayatlarla bir adım öte gidemeyiz...

Spor, sadece futbol demek değildir. Bizim ülkemizde futbol; nefret, kin, hesaplaşma, tartışma, polemik, kıskançlık ve sahtekarlık üzerinden konuşuluyor... Bu kıstaslar üzerinden insanlar birbirlerine düşman oluyor...

Futbolun bu denli ülke gündeminden de hatta her şeyden de ön planda olmasından dolayı kimi hakemlere düdük astırılıyor, kimi yöneticiler hayatlarına kast etmeye çalışıyor, kimi bir pozisyon uğruna çoluğu çocuğunun üzerine yeminler ediyor, kimileri ise para uğruna, rant uğruna kulübünü dahi dolandırıyor... 
'Skor' uğruna hayatlar mahvoluyor, bir 'gol' uğruna kulüpler dostluklarını bozuyor ve bir pozisyon uğruna ülkedeki tüm dert, sıkıntı, iç savaş hali unutuluyor ve sürekli tüm kanallarda yeşil sahalardaki neredeyse birbirlerini gırtlaklayacak noktaya gelen futbolcular ve ağızlarından salyalar akan yöneticileri gözümüze sokuyorlar...

Bu ülkede spor denilince sadece futbol yok ve olmamalı da. Basketbol var, voleybol var, var da var... Evet futbol, dünyanın en gözde sporu ama hayatımızın neredeyse tamamına hükmetmesi ne kadar doğru? ve daha ne kadar futbolla yatıp, futbolla kalkacağız? Ne olur artık gözlerinizi açın, farklı hislere kapılmak adına basketbol maçları izleyin, takip edin. Tenis maçlarındaki heyecana kapılın ve voleybol maçlarındaki rekabeti gerekirse yerinde yaşayın.

Şimdi kafaları dağıtma zamanı... Bırakın futbolcular, yöneticiler, yorumcular birbirlerini yiyip dursunlar. Siz onlara hiç aldırış etmeyin, TV izlemeyin gerekirse... Gelin hep beraber parkelere, spor salonlarına, kortlara gidelim...

twitter.com/serdarsozkesen

14 Kasım 2012 Çarşamba

Süper Lig'in Ofansif Resmi...

11 haftası geride kalan Süper Ligimizde, 4 büyük takımımızın orta saha ve hücum bölgesindeki futbolcuların bireysel performanslarının takımlarına olan etkisi hakkında bir görüş, bir yorum yada performans değerlendirmesini içeren bir istatistik hazırladım. Öncelikle şunu belirteyim tüm istatistiki bilgiler http://tr.matchstudy.com adresinden alınmıştır. Derleme ise şahsıma aittir...

Sizler de aşağıdaki istatistiki bilgilere bakarken eminim bir değerlendirmeye sahip olacak, takımların puan durumundaki sıralamalarının sebepleri hakkında bir görüşünüz olacak ve Süper Lig'i bir de bu istatistiki görüntüsüyle analiz edeceksiniz... 

Takımların daha fazla gol atması yada daha az gol atmasının nedenlerini irdeleyecek, oyunun 2. ve 3. bölgesindeki oyuncuların bireysel performanslarının takımın geneli hakkındaki görüntüsünü okuyacak ve 3'te 1'i tamamlanan ligimizde takımların puan tablosundaki yerlerinin ileride daha iyi yerlere gelmesi için görüşleriniz ve fikirleriniz olacaktır...

İşte 4 büyük takımımızın orta saha ve gol bölgesindeki oyuncularının (daha fazla forma şansı bulan) bireysel performanslarına dayalı istatistiki bilgileri :

twitter.com/serdarsozkesen