27 Şubat 2012 Pazartesi

Gölgeler ve Sisler Altında bir Derbi...

Geçtiğimiz Pazar günü Galatasaray ile Beşiktaş Türk Telekom Arena stadında kozlarını paylaşacaktı...

Öncesinde, Yıldırım Demirören'in TFF Başkanlığı için adaylığı ve en büyük rakibi Ata Aksu'nun durumu... Galatasaray'ın kimi destekleyeceği... Bu arada şike davasıyla ilgili tahliye edilenlerin olması gibi konularla sürekli gündem sıcak tutuluyordu... Bir yandan Aziz Yıldırım ile Ünal Aysal arasındaki söz düellosu büyüyor, taraflar, kulüpler ve şahıslar hakkında çeşitli ithamlar ve suçlamalarda bulunuluyordu... Herkesçe sözde söylenen ‘Türk Futbolu’nun marka değeri’ de bir kez daha ayaklar altına alınıyordu…

Gündem o kadar yoğundu ki, Galatasaray - Beşiktaş derbisinin de olduğu TOP 10 GÜNDEM yapılsa derbi maçı belki onuncu sırada kendine yer bulabilirdi... 

Yıldırım Demirören'in TFF Başkanlığı için öncelikle Beşiktaş Kulübü Başkanlığı'ndan da istifa etmesi gerekeceği için kulüpten alacağı tüm paraları 'hibe' edeceğinin duyulmasından sonra gündem bir kez daha kendisine kayıyordu... Kulislerde hep onun adı geçiyor ve "Gerekirse 2-3 sene Avrupa Kupaları'na takım göndermeyeceğiz" sözleri de her kesimin haklı olarak tepkisini çekiyordu. Şüphesiz Yıldırım Demirören, gündemi çok iyi bir şekilde belirliyor ve adımlarını sağlam atıyordu. Kimbilir belki bunda biraz da kendisi gibi gündemi çok iyi elinde tutan tecrübeli bir isim olan Aziz Yıldırım ile olan isim benzerliğinin de payı vardı...

Galatasaray - Beşiktaş derbisi öncesi Fernandes'in cezalı oluşu, Elmander'in son anda oynayacak duruma gelmesi vb. konular sadece birkaç satırda ve fotoğrafta kendisine yer bulurken gündem hep yukarıdaki ana başlıklarla şekilleniyordu... Şüphesiz bu derbi, belki de ilk defa 'Gölgeler Altında' oynanacaktı...



Son dakikalarda Ata Aksu'nun da yarıştan çekilecek olmasının haberi gelince Yıldırım Demirören'in arkasına aldığı güce ekstra bir doping etkisi yaparak TEK GÜÇ olmasını da sağlamlaştırıyordu. En başta Ata Aksu’yu destekleyeceğini açıklayan G.Saray’ın da bir anda ibresini Demirören tarafına kaydırmasıyla herkes kısa süreli bir şok yaşıyordu… Artık herkes Demirören'in Türk Futbolu'nun 1 numaralı ismi olacağını biliyordu... Bir de üzerine 103 milyon TL'lik alacaklarını kulübe 'hibe' edeceğini açıklamasının ardından başta Beşiktaşlılar 'Büyük Başkan' naraları atmaya başlıyor, sonra biraz düşündüklerinde akıllarına 'Peki Beşiktaş Kulübü Başkanı şimdi kim olacak?' sorusu geliyor ve bir kez daha 'sözde derbi' ikinci plana atılıyordu…

Tarihi şike davasında, aralarında Şekip Mosturoğlu, Mecnun Otyakmaz ve Bülent Uygun’un da yer aldığı 7 kişi ‘suç vasfının değişme ihtimali dikkate alınarak’ tahliye ediliyor ve sonrasında ise hep akla ‘acaba şikeyi kimler yaptı?’ sorusu gündeme bomba gibi düşüyordu. Herkesin kafası karmakarışık oluyor, sağlıklı düşünemiyor ve tarihi derbi yine hasır altı ediliyordu…

Diğer yandan Aziz Yıldırım, mahkeme salonlarında sürekli Galatasaray Kulübü’ne atıflarda bulunarak onları öteden beri ‘şikeci’ gibi ağır ithamlarla ( ispatsız ) suçlayıp kendi defterine ‘artı puan’ yazdırmaya çalışırken, G.Saray Kulübü Başkanı Ünal Aysal’ın da zaman kaybetmeden şahsına ‘ Kendi üzerindeki pislikleri temizleyeceğine bize sataşıyor, ispatlasınlar da görelim’ şeklindeki çıkışı ile gündem yine toz duman oluveriyordu… Zaten tarih boyunca iki takımın taraftarı ve yöneticilerinin hep ‘sözde barış’ ile kontakt kurduğu bir ortamda şimdi de bu iki başkanın söz düellosundan sonra takımların taraftarları da ister istemez yine birbirlerine düşüyor ve bizlere ileride ağır zararların olabileceği sinyallerini veriyordu…



Tüm bu gündem başlıklarının altında Pazar akşamı Türk Futbolu’nun iki güzide takımı ‘Gölgeler ve Sisler Altında’ Seyrantepe’de karşılaştı… Haaa, sonucu mu soruyorsunuz? 9 numaralı Almeida bomboş kafayı auta atar, top döner ve 9 numaralı bir başka oyuncu Elmander golü atar ve puan farkı 9 olur… Skor mu, onu da siz söyleyin yahu…

twitter adresimhttps://twitter.com/#!/serdarsozkesen

15 Şubat 2012 Çarşamba

Sporx.com blog yazımı "HAFTANIN BLOG YAZISI" seçti...

Aşağı yukarı 1,5 yıldan beri  Türkiye'nin en çok okunan ve takip edilen spor sitelerinden biri olan Sporx.com adlı sitede futbolla ilgili çeşitli 'blog'lar yazarım... Genel sistemin aksine fanatik yazılardan kaçıp, daha çok kendi farklılığımı oluşturmaya, özgün olmaya ve tarafsız ve objektif bir açıdan resmin küçüğünü değil büyüğünü gözler önüne sermek adına bilgimi, mantığımı ve tecrübelerimi aktarıyorum...






Sporx.com adlı site de her hafta Salı günleri kendilerine 1 haftada gelen 100'ün üstündeki blog yazısını tek tek değerlendirip aralarından şu kriterlere göre seçim yapıyorlar :


"Her hafta Sporx Bloglarında gündemle ilgili ya da özgün serbest yazılar arasından dikkat çekici olan bir tanesini Haftanın Blogu olarak seçiyoruz. Haftanın blogu seçilen yazı hem 1 hafta boyunca Sporx Blog anasayfasında kalıyor, hem de Sporx anasayfadan tanıtılıyor. "


Bu hafta yani 14 Şubat Salı gününe denk gelen 'Haftanın blog yazısı'na saolsunlar benim kaleme aldığım "Shaqiri ve Bayern Münih üzerine" adlı blog yazısını ( aşağıda paylaştığım yazı ) seçmişler ve bunu da paylaşmışlar... ve beni en çok şaşırtan ve sevindiren şey ise blog yazımı belki de rekor denilecek seviyede 4.500'ün üstünde 'tıklanması' oldu...


Kendilerine teşekkür ediyorum...


Saygılarımla,

9 Şubat 2012 Perşembe

Shaqiri ve Bayern Münih Üzerine...

.. ve Shaqiri Bayern Münih’de…

Galatasaray’ın uzun süre gündeminde yer alan Xherdan Shaqiri, kulübü Basel ile beraber tercihini Alman devinden yana kullanarak 2012-2013 sezonundan itibaren başlayacak olan 4 yıllık kontratla sözleşme imzaladı. Hem de 9 milyon Euro garanti para + 3 milyon Euro özel anlaşma gereği… Tabiki transferin ardında İsviçre’nin teknik direktörlüğünü de yapan ve aynı zamanda Bayern Münih’i 2001 yılında şampiyonlar ligi şampiyonluğuna ulaştıran kurt hoca Ottmar Hitzfeld’in de rolü olduğu biliniyor…


Shaqiri transferinin Bayern’e ne kadar faydalı olup olamayacağını önümüzdeki sezondan itibaren net bir şekilde göreceğiz ama ben bu transferi Bayern’in son yıllarda kadrosuna ‘Gelecek vaadeden bir yıldız’ olarak dahil ettiği ve bir türlü beklenen patlamayı yapamayan transferleriyle sentezlemeye çalışacağım…

Ali Karimi… İran futbolunun 2000’li yıllardan sonra yetiştirdiği belki de en büyük yetenek… Bayern Münih’in efsane oyuncularından Mehmet Scholl artık 35 yaşındaydı ve belki de son sezonunu yaşıyordu. Eskisi gibi koşamıyor ve performansı iyi değildi. Onun gibi forvet arkasından gol pasları verecek ve kreatif özellikleri yüksek bir oyuncu almak için Al Ahli takımından Ali Karimi 2005-2006 sezonunda transfer edildi. Kendisinden beklenen misyonu itibariyle yükü ağırdı… 2 sezonunu geçirdiği Almanya macerasında ise maalesef pek akıllarda kalacak bir futbolcu olamadı ve istatistiklerine de 20’si ilk 11 olmak üzere 38 maç ve sadece 4 gol yazdırabildi. Sonrasında ise Quatar takımına transfer olan oyuncu, şu an futbol yaşantısını ülkesindeki futbola başladığı Persepolis takımında sürdürüyor…


Marcell Jansen… Almanların son yıllarda yetiştirdiği ve direkt A milli takımda da banko oynaması beklenen hem sol bek hem sol açık oynayabilen çok yönlü bir futbolcu. M.Gladbach’taki performansıyla Bayern’in sol kanatına ‘aranan kan’ gözüyle bakılıyordu. 20 yaşında Alman devine 9 milyon Euro bedelle dahil olan Jansen, ilk ve tek sezonunda takımın kadro genişliği olarak dar bir yapıda olmasından da faydalanarak 23’ü ilk 11 olmak üzere 25 kez forma giyerek aslında hiç de kötü bir performans sergilemedi… Ertesi sezon ise Hamburg’a 8 milyon euroya transfer olan genç Alman oyuncu hala bu kulüpte…

Jose Ernesto Sosa… Arjantin’in Estudiantes takımından 2007 yılında 10 milyon Euro karşılığında transfer edilen oyuncu, Mehmet Scholl’ün emekliliği sonrası Ribery ile beraber hücumda yaratıcı oyuncu eksikliğine merhem olması ümidiyle kendisine kadroda yer buldu. Bayern’e geldiğinde henüz 22 yaşındaydı ve ‘Avrupa’da patlama yapması beklenen yıldız’ adaylarından sadece biriydi… Sahadaki duruşuyla hiçbir zaman güven vermeyen ve oldukça da güçsüz görünen fizik yapısıyla hep eleştirilerin odağı oldu ve kısmen yaşadığı sakatlıklar sonrasında da kendisine fazla şans bulamadı. 3 sezon Almanya’da kalan Arjantinli, Bayern formasıyla toplam 40 maça çıktı ve bunların sadece 18’in de ilk 11 de adı okundu ve toplamda 2 gol atarak İtalya’da Napoli’nin yolunu tuttu… Burada da beklenen performansı ( 31 maç / 11 kez ilk 11 / 1 gol ) gösteremeyince bu sezon başı Ukrayna’nın Metalist Kharkiv takımına transfer oldu…

Alexander Baumjohann… Futbola Schalke’de başlayıp M.Gladbach’da yıldızı parladı ve kısa zamanda ‘Bundesliga’da herkesin konuştuğu futbolcuyu transfer eden’ anlayışıyla nam salan Bayern Münih’in de dikkatini çekti ve 2009-2010 sezonunda Bawyera takımına büyük umutlarla geçti… 22 yaşında Almanya’nın ve en büyük kulübünde forma giymek mi onu çok heyecanlandırdı yada yeteneklerini gösterecek zamanı mı bulamadı bilinmez ama sadece 3 maç oynadığı kulüpten hemen devre arasında futbola başladığı Schalke takımına transfer olarak tam anlamıyla ardından ‘fos transfer’ dedirtti…

Tüm bunlar ışığında Shaqiri’nin omuzundaki yük hiç de hafif değil. İlk defa bir majör ligde oynayacak olması onun için bir dezavantaj olarak görünebilir ama daha 20 yaşında ve üstün oyun zekası, çevikliği, hızı ve hırsıyla beraber takımdaki eski günlerini aratan Robben ve Ribery için de ciddi bir tehdit olacak gibi görünüyor. Kaldı ki Bayern'in kapalı savunmalara karşı bazen ne kadar çok zorlandığı düşünüldüğünde takımın onun varlığına ihtiyacı olduğu da net bir şekilde görünüyor... Bundan sonrasında ise İsviçreli oyuncu mutlaka yukarıda örneklerini verdiğim futbolcular gibi olmamak ve unutulmamak adına çok çalışması gerekecek… Ne diyelim artık? Kimbilir belki de seneye ‘Shaqiri senesi’ yaşayabiliriz.

.................................................

https://twitter.com/#!/serdarsozkesen

2 Şubat 2012 Perşembe

Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler...

Her yerde böbürlenerek caka satmaya çalıştığınız Fenerbahçe – Galatasaray derbisini kaç ülke aynı anda canlı yayınlıyor? Bırakın ‘dünya derbisi’ gibi boş lafları GEÇİNİZ

Marka değeri büyük’ diyerek kendinizi avuttuğunuz liginizi kendi ülkenizin taraftarı bile çok fazla takip etmiyor. Yayıncı kuruluşun satışları da bir hayli azaldı, GEÇİNİZ

Federasyonlar özerk bir kuruluşmuş. TFF, her yaptığıyla, kararıyla, söylemiyle ‘yanar döner’ olmuş, bekleme yapmayın efendim GEÇİNİZ

Yöneticisinden başkanına, sözde yorumculara kadar uzanan her türlü ‘kaypak’ insanları neredeyse her gün gözlerimizin içine soka soka TV’lerden ekranlara getirdiniz. Bu da yetmedi, yayıncı kuruluşun satışları ve izlenirliği artsın diye futboldaki her türlü pisliği, entrikayı, haksızlığı hiçbir şey yokmuş havasında servis ettiniz… Biz de sizleri Allah’a havale ediyoruz

Herkes birbirini yedi, sürekli bel altından çalıştı…Bu arada istediğiniz oldu ve ratingleriniz arttı… Ama unuttuğunuz bir şey vardı medya sahipleri : O da AHLAK. O ne arar sizde? Peki onu da geçeyim…


… ve taraftarlar… Hani yöneticisinin yada futbol yorumcusunun bir sözü ile rakip takım taraftarları ile dalaşan, küsen ve kendi hayatında da oldukça sorunlu kişilikler… Bırakın artık dış mihraplardan etkilenmeyi, kimselerin dolduruşuna gelmeyin… Sizlerin de onlar kadar kafanız ve zekanız var… Bırakınız konuşsunlar, birbirlerini yesinler onlar, kapıyı açın ve o sözü sizler de onlara söyleyin : GEÇİNİZ

… ve şunu da göze alın efendim… Bari şu kalan sezonu izlemeyin, takip etmeyin. Her türlü ‘nane’yi yiyenlerle bir olmayın, kimseye güvenmeyin… Hayatınızda değişiklik yapın ve Avrupa Futboluna kanalize olun yada benim gibi NBA maçlarını takip edin… İnanın pişman olmayacaksınız

3 büyüklerin hegomanyasında sürüklenen TFF ve içine ‘şaibe’ karışmış Türk Futbolu için dileyen sağdan dileyen soldan geçsin ama siz yine de insanlık yapıp ruhlarına bir EL FATİHA okuyun efenim…

İskoç filozof, Adam Smith’in söylediği veciz söz gibi : “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…


.......................................


https://twitter.com/#!/serdarsozkesen